LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Şarapçılık dünyasını değiştiren tadım

1976 senesinin Mayıs ayında, yeme-içmeyi çok seven ve Paris’te bir şarap dükkânı işleten Steven Spurrier, yeni açmış olduğu bu dükkânı tanıtmak için bir tadım düzenlemek istiyor. Ancak, benzerlerinden farklı olması için, kimsenin aklına gelmemiş bir şey yapıyor: Fransa’nın, herkes tarafından dünyanın en iyi şarapları olarak kabul edilen büyük şarapları ile Kaliforniya şaraplarının kıyaslanacağı bir tadım organizasyonu yapıyor. Aslına bakarsanız, tadıma katılacakların listesi bu kadar kalifiye olmasa kimsenin pek umursamayacağı bir tadım... Ama Fransız şarap kurallarını koyan ve denetleyen kurumun başkanı, Paris’in en meşhur restoranı Tour D’Argent’ın ‘sommelier’i (şarap uzmanı) gibi, bilgisinden ve görgüsünden şüphe duyulmayacak birçok insanın katılması, tadımı daha da ilgi çekici hale getiriyor. 

Büyük ihtimalle, sonraları çok meşhur olan bu Paris tadımının, bilinen şarap dünyasını sonsuza dek değiştirebileceğini tahmin edemiyorlar. Yüzyılların taşıdığı mirasla yerinde yetiştirilen üzümlerin cinsiyle değil de, şarapçılık bölgelerinin adlarıyla anılan büyük Fransız şarapları ile, şarap dünyasında burun bükülen, üzerinde koca koca harflerle, sadece üzümün adının yazılı olduğu, geldiği bağ bölgesinin ise –hem tanınmadığı, hem de pek önemsenmediği için– belirtilmediği Kaliforniya şaraplarının aynı anda tadılmalarının, sevimli bir dükkân tanıtımından öteye geçmeyeceğini düşünüyorlar büyük ihtimalle.

Sadece onlar değil, tadıma katılması için davet gönderilen gazeteciler de (muhtemelen aynı şekilde düşündüklerinden) katılmıyorlar – biri hariç... Times’ın Paris muhabiri George Taber, yapacak daha iyi bir işi olmadığı için tadıma katılıyor ve sonucu pek de önemsemeyerek, 7 Temmuz sayısının 58. sayfasında ufak bir kutucuk olarak yayımlıyor.

Bu sene ‘Paris Tadımı’ dendiğinde, şarap meraklılarının aklına gelen ilk şey, söz konusu tadım organizasyonunun kırkıncı yıldönümü. Bu meşhur tadım önce bütün Kaliforniya şarapçılığını, sonra da Yeni Dünya tabir edilen, kendi yerel üzümü olmayan, sonradan keşfedilmiş kıtalardaki bütün şarapçıların dünyasını değiştirdi. Çünkü beyaz şaraplarda ilk on listesinde üç tane Kaliforniya şarabı vardı ve bu başarı sonra kırmızılarda da tekrarlandı. İlk şarap yani tadımın en iyi kırmızı şarabı, bir Kaliforniya şarabıydı. Aralarında büyük fiyat farkı olmasına rağmen, Steven Spurrier, tadımı, en iyi olarak seçtiği Kaliforniya şarapları ile en iyi olarak bilinen Fransız şarapları arasında yaptırmıştı. Bugün aralarında büyük bir fiyat farkı kalmamış olsa da, o tarihlerde Fransız şarapları çok daha pahalıya alıcı buluyordu.

Haber çıktıktan sonra insanlar Fransız şaraplarından daha iyi olarak seçilmiş şarapları almak için şarap dükkânlarına hücum ettiler. O gün çabucak tükenen stoklar, Kaliforniya şaraplarının talihini tamamen döndürmüştü.

Tabii, bu başarı öyle çabucak gelmemişti. 50’li yıllardan itibaren Kaliforniya şarapçıları eğitime ve araştırmaya akademik olarak da büyük yatırım yapmışlardı. Bugün halen, dünyanın en iyi şarap okullarından biri, Kaliforniya Üniversitesi’ne bağlıdır. Amerikalıların üstün tanıtım ve pazarlama yeteneklerini de göz önünde bulundurursanız, bu olayın o dönemde nasıl bir fırtına kopardığını tahmin edebilirsiniz.

O tadımdan sonra, süper star, pahalı ve özel şarapların sadece Fransa’dan çıkacağına dair inanç yıkılıverdi.

O zamandan bugüne şarap dünyasında çok değişti. Artık, eğer iyi bir bağcılık bölgesindeyseniz ve bu işi layığıyla yapmaya çalışırsanız iyi bir şarap üretebileceğiniz gerçeğini herkes kabullenmiş durumda. Üstelik, dünyada üretilen şarapların %70’inin on cins üzümden yetiştiriliyor olması gerçek şarap meraklarının farklı lezzetlere yönelmesine de neden oluyor. Sadece Anadolu’da 600’ün üzerinde üzüm çeşidi olduğu bilinirken (daha fazla olduğunu söyleyen kaynaklar da mevcut), aynı lezzetlerde ısrar etmenin bir manası yok gerçekten de.

Bu nedenle Türkiye ve yerel üzümlere sahip birçok ülke, Amerikalıların 70’lerde sahip olup çok iyi değerlendirdiği şansa sahip. Bu fırsatı değerlendirip değerlendiremeyeceğimiz ise bir muamma. Ancak, yerel üzümlerden üst seviyede ve değişik lezzet ve karakterdeki şaraplarımızı uluslararası piyasalarla buluşturabildiğimizde yaşadığımız toprağın yani şarabın anavatanının hakkını verebiliriz.

Ama bunu yapabilmek için, önce, binyıllardır şarap üretilen o topraklara barışın gelmesini istemeliyiz.