BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Bi de alay ettim müsveddelerle! R. T. Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları – Fasıl 25

Diyarbakır’ı daha da karıştırmaya giden teröristçiler bi de Ankara’da kapı kapı parti dolaşmışlar.

Bunlardan bir profesör müsveddesi, adam sanıp Akil bile yapmıştık, ismi bile mütecaviz, kalkıp Ahmet’e demiş ki, “İki kişi düşünün. İkisi de anayasada yeni bir idari düzenleme istiyor. Birincisi merkeziyetçilik, ikincisi ademimerkeziyetçilik istiyor. Ve birincisi ikincisini anayasayı ihlalle suçluyor ve dokunulmazlığının kaldırılarak tutuklanmasını istiyor” demiş.

Her şeyden önce, böyle bozguncu ve bölücülerin böyle toplantılara alınmasını yasaklamak lazımdı; inşallah başkanlık rejiminde böyle çıkıntılıklar anayasa, kanun ve uygulamayla önlenecektir. Ayrıca, biz burada memleketi kurtarmak için Başkanlık istiyoruz, bu bölücüler memleketi karpuz gibi bölmek için Özerklik istiyorlar; mukayese edilebilir bişey mi bu?

Birbirlerinden öğreniyorlar bu melanetleri bunlar. Rıza Türmen denilen bir tanesi var, hukukçu müsveddesi, zaten işe yarar bi matah olsaydı kendi partisi bunu fırlatıp atmazdı. Yurt dışına gitmiş torun sevmeye diye, biz biliriz niye gider, Avrupalılardan emir almaya gider. Taa oralardan akıtmış zehrini. Demiş ki, “Başkanlık tartışılıyorsa, o da tartışılır. Özyönetim dedi diye belediye başkanları tutuklanır mı hiç. Tüm bunlar da AİHM'ye gidecek ve AİHM ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirecek” demiş.

Biz bunu AİHM’deki görevinden tutup atmıştık; aklı orda kalmış. Tut ki bu emperyalist mahkeme böyle karar verdi. Ne olacak ki? Alevilerle ilgili kararlarını ne yaptıysak bunu da öyle yaparız inşallah!

***

Şimdi haber geldi, bu Beyaz şapşalının programına sızıp konuşan terörist Ayşe Çelik’i desteklemek için bu hainler şimdi de kendileri hakkında suç duyurusu yapacaklarmış. Savcılık dilekçeleri kabul etmeli ve kaç kişi başvurmuşsa hepsini terör örgütü propagandasından tutuklamalıdır.

Tutuklamazsa, ibret-i savcılar için derhal görevden alınmalıdır. MİT tırları savcısı gibi. İddianamesinden bazı isimleri çıkarması emredildiği halde çıkarmayan H. Dink davası savcısı gibi…

Şeriat Cenneti Büyük Türkiye’ye doğru…

Şükürler olsun, Kuran-ı Kerim doğrultusunda bir vatana adım adım kavuşmaktayız…

Genelkurmay’dan yetkili bir generalimiz, merhum kardeşimiz Karakaya’nın oğlunu arayarak taziyede bulunmuş, bu da hainleri kudurtmuştu. Şimdi yine Genelkurmay açıklama yapmış. "Kendisinin geçmişte TSK aleyhine yorum ve köşe yazıları olduğu doğrudur. Ama son 1,5 yıldır kendisi ile kurulan dialog ve TSK’nın özellikle terörle mücadele konusundaki çalışmalarının anlatılması sonucu, merhum Karakaya’nın TSK’ya bakışı değişmiştir" demiş.

Ne demiştim ben bu Kürt meselesinin faideleri hakkında?

***

Ahmet bir genelge yayınlayarak, Mübarek Cuma namazına gideceklere izin verileceğini ilan etti. Böylece, Cuma’yı kim kılıyor-kılmıyor anlayacağız. Ayrıca, devlet işlerini din-i mübin-i İslam’a göre ayarlamış oluyoruz ki, Cuma’nın ardından Mübarek Ramazan’da iftar izni, onun ardından da Cuma’nın resmî tatil ilanı gelecektir.

Arkasından, medreselerin açılması düşünülebilir ki, kulaklara kar suyu saçsın diye Yusuf Kaplan’a 8 Ocak tarihli Yeni Şafak’ta yazdırttık bile: “Bugün, geliştirilmiş en insanî ve imajinatif eğitim sistemi medresedir. O yüzden, Batı'da, özellikle de ABD'de eğitimin zirvesi doktora programının gerisinde medrese vardır. Bizden alınmış, adapte edilmiştir” dedirttik. Fakat itiraz edenlerimiz de var: ‘YÖK üniversitelerimiz varken medreselere ne gerek varmış!’ diyorlar ki, düşünmeye değer.

Yalnız, 1997 Refah Partisi döneminde mesainin iftar saatlerine göre düzenlenmesine ilişkin bir Bakanlar Kurulu kararı çıkartılmıştı da, Danıştay denen yer laiklik ilkesine aykırıdır diye iptal etmişti. Böyle bir münasebetsizliğin bu sefer tekrarlanmaması için şimdiden gerekli uyarıların yapılması lazım.

Diğer yandan, bir dizi teferruatı da düşünmek lazım şimdi. Kadınlar da Cuma’ya gitmek isterse? Herkes kaytarmak için işi bırakırsa? Tabii, ‘Hangi camide eda ediyorsun?’ diye kontrol mümkün ama, kalkar da bilmemneredeki cami derse? Çünkü cennet vatanın her sokağına cami açtık, şükür.

Şeriat için ahlaka büyük ehemmiyet atfediyoruz

Yargıtay 14. Ceza Dairesi 2014’te meğer çok güzel bir karar çıkarmış, daha yeni duyuldu: Afedersin eşcinsel, çok afedersin anal, tövbe tövbe oral, grup, lezbiyen ve aletli durumları “doğal olmayan cinsel ilişki” olarak değerlendiriyor.

Allah (c.c.) gani gani razı olsun hakimlerimizden! Biz desek dünyayı başımıza yıkarlardı! Bu arada, “Günah ve cürüm olan zina ve eşcinsellik anayasada hak kategorisinde yer almamalı” diyen Ali Bulaç’tan da destek almış bulunuyoruz. Kendisi Zaman gibi bir varakparede yazmasına rağmen dikkate değer birisidir. 2001’de Rotterdam’daki bir imam, “Eşcinsellik bir hastalıktır. Bu ahlak dışı davranışı domuzlar hariç hayvanlar bile yapmıyor” dediğinde, bu imamı “Fetva verebilecek düzeyde bir donanıma sahiptir” diyerek desteklemişti…

(Laf aramızda, bu domuz denilen hınzır hayvan bazen işe yarıyor!)

***

Adamın biri kalkmış, Din İşleri Yüksek Kurulu Dinî Bilgilendirme Platformu'na yazıp sormuş, onlar da “Bir babanın öz kızını öperken şehvet duymanın nikaha etkisi konusunda görüş ayrılığı vardır. Ama, teni tenine değerek olması ya da altının sıcaklığını iletecek kadar ince bir örtüden olması, ayrıca, kızın 9 yaşından büyük olması gerekir.” diye cevap vermiş. Aslında tamamen bilimsel, çünkü İslam’ın çeşitli kolları hakkaten farklı görüşte. DİB de bunu belirtmiş.

Ama dikkatli olmaları lazımdı çünkü bunu soran Paralelciler tuzak kuruyorlar! Hemen, Adalet Bakanlığı giriş mülakatında hainleri ve Paralelleri engellemek için cansiperane mücadele veren ve bu uğurda kirpinin iğne sayısını da sorduran mutemet adamımız Bekir Bozdağ’a demeç verdirttik: “Diyanet'i itibarsızlaştırmak isteyen Paralel alçaklar amaçlarına ulaşamayacaklardır" dedirttik. Tabii, o fetvayı DİB sitesinden hemen kaldırdılar; aynen benim Hitler sözümü Cumhurbaşkanlığı sitesinden kaldırdığımız gibi.

(Laf aramızda, bu Paralelciler ne çok işe yarıyor! Ne gibi, aynen, ‘Örtmenim, dün gece elektrikler söndü, ondan çalışamadım’ gibi.)

***

Diyanetimizin bir diğer fetvası benim “En az üç çocuk” şiarımı, “Çocuk düşüren ve düşürten gurre denilen bir ceza öder. Bunun sünnetteki tatbikatı 5 deve veya 200 gr. altın veya 1.400 gr. gümüş paradır” diyerek destekliyor. Dinimizin modernliğine ve gösterdiği kolaylıklara bakınız: Deve bulamadın altınla, onu da bulamadın gümüşle ödemene imkan tanıyor!

HDP’yi tasfiye procemiz

Bu konuda müteaddit planlarımız var, inşallah. Birincisi, birkaç HDP’liye dokunacağız, diğerleri dayanışma için Meclis’ten çekilecek, tam sayının yüzde 5’inin boşalması halinde ara seçime gidildiğinden, dikensiz bir gül bahçesi elde edeceğiz.

İkinci planımız: Dokunulmazlıkları kaldırmak yerine Anayasa Md. 83’ü işleteceğiz. “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü”nü bozanlar, dokunulmazlıkları kaldırılmadan yargılanabiliyor.

Bunlara ilaveten, şimdi de HDP’nin Beyoğlu ve Şişli ilçe binalarına polisimiz baskın düzenledi. Meğer Beyoğlu’nda bir cinayet olmuş, bunlar da tabii ki olağan şüpheli. Silah aradık, maalesef bulamadık. Aslında bizim polisimiz koyup bulmakta ustadır ama, içlerinden bu Paralelcileri tam tasfiye edemediğimiz anlaşılıyor. Ama hazır girmişken 6 çuval parti evrakına el koyduk, inceliyoruz, mutlaka bişeyler bulacağızdır inşallah. Daha sırada diğer HDP binaları var nasılsa.

Beyaz Şov!

Aydın Doğan’ı yine yakaladık biyerlerinden. Vallahi dört dörtlük oldu. Bir kere, Kanal D’deki programa telefonla katılarak terör örgütü propagandası yapan ve kendini öğretmen olarak tanıtan bayan meğer Milli Eğitim Bakanlığı’nda falan değilmiş, FETÖ’cülere yakınlığıyla bilinen bir eğitim kurumundaymış. Kadın mıdır kız mıdır diye düşünürken haber geldi, hamileymiş, şimdi baktırıyoruz nikahlı mı diye.

İkincisi, programın sunucusu Beyaz Tavşan aynı kanala çıktı, “Kendi iç sesimi dinlemekten konuşulanı dinleyemedim valla. Zaten ben bir polis çocuğu olarak…” diye çatır çatır sözlü pişmanlık dilekçesi verdi, ondan sonra da hem kendisine hem programın yapımcısına soruşturma açtırdık. Kanal da orayı internetten sildirtti!

En önemlisi, A. Doğan’ın Kanal D’sini Hürriyet gazetesinden beter ettik, “Devletimizin yanında, Paralel oluşumun karşısındayız, kamuoyunun bilgisine saygıyla sunarız” diye bildiri yayınlattık. Bi ara nasıl cesaret ettiyse çıkıntılık yapmaya kalkışmış olan Ertuğrul Özköşk’e de “O masum gibi görünen sözlerin arkasındaki amacın o kadar da masum olmadığı bellidir” dedirttik maşallah.

İşin en güzel tarafı, ben bunlarla açıkça alay da ediyorum. Mesaj yayınlayıp: “Gazeteciler, ne derece özgür olursa, ülkenin demokrasisi de o denli güçlü olur” dedim.

***

Bu arada fedakar Özel Harekat polislerimiz devreye girdiler. İçlerinden gözleri bile yarım gözüken bir kahraman, “Beyaz’a Açık Mektup” diye bir videoda konuştu. “Unutma Beyaz, söz konusu vatansa, gerisi teferruattır. Unutma Beyaz." dedi. Ben, ‘Akıllı ol!’ demesini de bekledim aslında. Belki ikinci bi videoda söyler.

Anlaşılan, bu kahraman Özel Harekatımız bir “Basın ve Halkla İlişkiler Genel Müdürlüğü” kurmuş, tahminim. Hemen ek göstergeden takviye edilmelerini sağlayacağız. Ben bu video Oskar’a aday gösterilsin istiyorum. (Oskar mıydı, Nobel miydi?)

***

Şimdi bu aydın müsveddesi üniversite hocaları, tam 1.128 tane, terörü destekler bir bildiri yayınladılar ya, YÖK vasıtasıyla hepsinin canına okuyacağız şimdi. Cennetmekan Kenan Evren Paşamız, baktırttım, 28 Mayıs 1984’te bunlar için demiş ki, “Biz çok aydınlar görmüşüzdür. Vatan hainliği yapan bazı şairlerimiz var bizim. Son Padişah Vahdettin de aydındı. Ama memleketi düşmanlara teslim etti. Ben ne yapayım öyle aydını!” demiş.

Vahdettin Efendimize laf söylemese iyiydi ama, dolaylı olarak da olsa “aydınlar haindir” diyor. Ben daha da direkt söylüyorum, “aydın müsveddesi hainler” diyorum! İngilizce biliyorlar diye kendilerini adam sanıyorlar!

Sahte öğretmen bayana destek için suça iştirak bildirisi veren hainler, bu müsveddeler için de harekete geçerler şimdi! Şili’de böyle kalabalık grupları tıkmak için zamanında stadyumlar ayarlamışlarmış, Vodafon Arena’ya henüz çim yapılmadı, biz de orayı ayarlarız artık!

Not: Sedat Peker biraderimin alınlarından öperim! Niye mi? İçimden geldi!