‘Sürdürülebilir balıkçılık kağıt üzerinde kalmasın’

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’ndan Gökmen Argun, Fikir Sahibi Damaklar’dan Defne Koryürek, Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği’nden Doç. Yakup Erdem, Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden Prof. Ertuğ Düzgüneş ve Sualtı Araştırmaları Derneği’nden Ozan Veryeri’yle sürdürülebilir balıkçıık üzerine...

Türkiye’de sivil toplumun denizlerin geleceği ve sürdürülebilir balıkçılık adına verdiği mücadele, son beş yılda önemli bir ivme kazanmış, Agos’ta bu konuyu sıkça işlemiştik. Avrupa Birliği uyum sürecinin sunduğu imkânları iyi kullanarak sahneye çıkan sivil toplum kuruluşları, dernekler ve küçük balıkçı örgütleri, geniş çapta toplu bir itiraz dile getirmişlerdi. Fikir Sahibi Damaklar’ın lüfer kampanyası, Greenpeace’in yavru balık kampanyası ve Geleneksel Balıkçılığı Koruma Derneği ve Sualtı Araştırmaları Derneği gibi imzacıların yayınladığı deklarasyon, bir çırpıda aklımıza gelenler. Ancak ülke gündeminin de yarattığı ortam, ister istemez balıkçılık mücadelesini de etkiledi. Daha önce Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği’nden Kenan Kedikli'yle gündeme taşıdığımız konuyu bu defa sürdürülebilir balıkçılıkla ilgili sivil toplumun önde gelen beş ismine sorular yönelterek, neden bu noktaya gelindiğini ve tekrar bir ivme kazanmak için ne yapılması gerektiğini tartıştık. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’ndan Gökmen Argun, Fikir Sahibi Damaklar’dan Defne Koryürek, Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği’nden Doç. Yakup Erdem, Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden Prof. Ertuğ Düzgüneş ve Sualtı Araştırmaları Derneği’nden Ozan Veryeri’yle konuştuk.

‘Her şeye rağmen etkili oldu’

Sürdürülebilir balıkçılık mücadelesindeki yavaşlama konusunda ne düşünüyorsunuz?

Gökmen Argun: Sürdürülebilir balıkçılık, henüz gerçek ivmesini bulmadı. Bu nedenle yavaşladı demek yerine, daha fazla gayreti hak ediyor demeli. Resmî kurumların bu konuda pozisyon almasından daha fazlasına ihtiyaç var, bu doğru; ancak tüm tarafların oyuna aynı kuvvetle girmesi mümkün bile olsa, idari sorumluluk, yani devletin liderlik etmesi, oyunun en tepeden de kurulması şart. Ülke gündemimiz hiç olmadığı kadar yoğun; ancak devlet her alanda istikrarlı hizmet sağlayabilecek kadar da büyük bir yapı; gündem kalabalık, bu konuya vakit ayıramayız gibi bir söyleme yer yok elbette. Üstelik bu yapıya sivil alanın uzman dernek ve bizzat işin en kritik tarafı olan balıkçıların kooperatiflerinin de büyük katkısının bulunduğu eşsiz bir zamandayız. Diğer tüm meseleler gibi çok değişkenli, çok taraflı, tüm tarafların kendini asıl oyuncu gördüğü süslü güç gösterilerinin yapıldığı durumlarda dahi, doğru ve ısrarla uygulanan bir adımın, bir yasal veya yönetsel değişikliğin, her şeyi nizama sokabildiğini biliyoruz.

Defne Koryürek: Bu görüşe katılmıyorum. Öncelikle, bu mücadeleyi kampanyalar üzerinden değerlendirmek olacağı için itiraz ediyorum. Doğru. Bundan beş-altı yıl önce hem balıkçı örgütleri, hem Slow Food ve hem de Greenpeace olarak son derece geniş, yankılı, renkli ve etkin bir kampanya dönemi yaşadık, ama bu uzun soluk gerektiren bir mücadele. Birkaç ay, bilemediniz bir yıllık bir kampanya süresinde çözülebilecek meseleler değil. Belki bugün bu sürecin takipçisi bir Greenpeace yok, ama yeni katılımcılar var. Sualtı Araştırmaları Derneği gibi yerel sivil toplum kuruluşları, Adalar Kent Konseyi gibi yerel yapılar da bu mücadelede eskisinden çok daha vokal, çok daha ısrarcı birer taraf olarak yer alıyor ve bu gayrete kendi durdukları noktadan destek veriyorlar. Ayrıca balıkçı örgütleri, özellikle ve öncelikle İstanbul Su Ürünleri Kooperatifler Birliği, geçmiş beş yılın da tecrübesiyle bu gayretteki önemli konumunu koruyor.

Yakup Erdem: Son yıllarda balıkçılık yönetiminde gerçekleşen atılımlar, geçmişe göre büyük; ama balıkçılığımızın gereksinimlerine göre çok küçük kazanımlardan ibaret. Reformlar, boyutları küçük olmasına rağmen, yıllardır kemikleşmiş alışkanlıklar nedeniyle endüstriyel balıkçıların büyük direnciyle karşılaştı. Ayrıca balıkçılar, yapılan değişiklikleri tam olarak algılayamayıp yeterince güçlü destekleyemedi. Bürokratlar, değişikliklerin yapılması yönünde güçlü bir inanca sahip olmalarına rağmen, net bir nihai hedef koyamadı. Her şeye rağmen yapılan değişiklikler, başta çevre duyarlılığı olan sade vatandaşlar, amatör balıkçılar, çevre örgütleri, bilinçli balıkçı grupları ve onların etkin olduğu STK'lardan güçlü bir destek buldu. Son dönemdeki bu yavaşlamanın altında bence uzun süren seçim atmosferinden çok, balıkçıların konuya yeterince sahip çıkmaması, bu konuda hem idareyi, hem de girişim yapan STK'ları yeterince desteklememesi veya zorlamaması, bilim adamlarının konuyu yeterince sahiplenmemesi, hatta çoğunun olan bitenden haberdar olmaması yatıyor.

“Yasayı uygulamak önemli”

Hazırlanan ‘su ürünleri kanun taslağı’ hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ozan Veryeri: Tasarı, içinde bulunduğumuz sorunların çözümlerine odaklanmaktan ziyade, Avrupa Birliği’ne uyum endişesiyle yazılmış. Ancak bizim yasa dışı ve kayıt dışı balıkçılık sorunumuz var. Buna uygun bir kanun tasarısına ihtiyacımız var. Tasarıyı onaylayacak olan bürokratik yapının da baskılara direnecek kapasitesi olmalı. Özellikle gırgır avcı lobisinin ve balıkçı adı altındaki yasadışı rantçı diğer grupların yaptıkları müdahalenin kanıksanmış olması, konuyu tartışmaya değer olmaktan çıkarıyor. Bizim yıllar içinde anladığımız bu… Resmî kurumların zafiyetlerinin olumsuz etkileri, denizde karada olduğundan çok daha büyük. Ben resmî kurumları, koordinasyon içinde uyumlu ve etkin görmek isterim.

Ertuğ Düzgüneş: Bakanlık tarafından tüm paydaşların görüşlerinin alınmasına rağmen ne kanun taslağının son durumu, ne de bakanlıklar arasındaki itilaf konusu hakkında ne yazık ki bir bilgimiz yok. Önemli olan, yasadaki hususların yönetmelik ve tebliğler yoluyla uygulamaya aktarılması, uygulamayı yapacak özellikle yerel/taşra birimlerinin yeterli sayıda ve nitelikte teknik elemanlarla/altyapı imkânlarıyla donatılması. Bu hususlar yeterli ölçüde çözümlenmez ise sürdürülebilir balıkçılık için yapılacak faaliyetlerin birçoğu kâğıt üzerinde kalmaya, şeklen var olmaya mahkûm olacaktır.

Yakup Erdem: Kanun tasarısı görüşlere açıldığında detaylı inceleyen pek çok kişi, belli konularda eski kanunun daha iyi olduğu yönünde görüş bildirmişti. Yeni kanun taslağı etkili korumacılık ve katılık içermiyor. Esas sorun, kanunun yetersizliğinden çok, kanunu uygulamanın yetersizliği. Bu nedenle, son 10 yılda yasa dışı balıkçılık büyük oranda arttı. Getirilen yeni kurallar ve denetimler, kayıt altında olduğu için kolay erişilebilen dürüst balıkçıları bezdirdi. Denetimlerin ağırlıklı olarak Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü kadrolarındaki çoğu veteriner olan personelin bakış açısını yansıtacak şekilde satış tezgâhlarında, balık taşıma araçlarında ve küçük balıkçı barınaklarında yoğunlaşması, gerçek soruların katlanmasına neden olmaktadır. Avlanıp stoktan çekilmiş ölü balığı tezgâhta veya taşıma halinde kamyonda denetlemenin denizdeki stoklara katkısı olmaz. Av araçlarının denetlenerek kayıt altına alınması, denetlemenin teknede ve avcılık sırasında yapılması mevcut ya da yeni yasanın etkili olması için şart.

Mücadeleye devam mı?

Sürdürülebilir balıkçılık mücadelesinin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz ne yapacaksınız? Paydaşlarınızdan ne bekliyorsunuz?

Defne Koryürek: Biz lüferin kuyruğundan tutunduk, bırakmadan altı yıldır bu gayretin bir parçası olmaya çabalıyoruz. Bu sürede, kamuoyunda önemli farkındalıklar oluştuğuna tanık olduk. İstanbul bir ‘Lüfer Bayramı’ sahibi oldu, çinekopun lüferin yavrusu olduğunu bilenler, eskisiyle kıyaslanmayacak kadar arttı. Deniz için, balık için gösterdiğimiz gayretin şehrin pek çok yanına sirayet ettiğini gördük. Gırgır reisleri ile küçük ölçekli kıyı balıkçıları arasında dil farkı vardı, düşmanlığa dönüşen argümanlar üretiyorlardı. Şimdi daha fazla ortak tasa var. Şimdi bizim de bu konuya gayretini katan diğer ekiplerin de üzerinde birleşebileceği, tartışabileceği ve kamuoyunun ilgisini, dolayısıyla hükümetin özenini çekmeye daha uygun bir platform var. Bu bağlamda, özellikle İstanbul'da, İstanbul Su Ürünleri Kooperatifler Birliği'nin etrafında birleşerek 2016-2020 tebliği için düzenlenecek istişareye katılarak ve Aralık ayında Bakanlığa ilettiğimiz öneri ve görüşlerimizi savunarak bir adım öteye gidebileceğimizi, sürdürülebilirlik bağlamında daha kalıcı değişimlere sebep olabileceğimizi düşünüyoruz.

Gökmen Argun: Sürdürülebilir balıkçılık, GEF Küçük Destek Programı’nın stratejik odak alanlarından ikisine birden giriyor. Denizler, dünyanın iklim değişikliğiyle mücadelesinde çok kritik bir role sahip. Biz tarafların tek tek oyuna çekilmesini destekliyoruz, örneğin 2015’te Birleşmiş Milletler’in ilan ettiği ‘Küresel Hedefler’den biri olan sorumlu tüketim ve üretim hedefini uygulamak istiyoruz. Bunları küçük bütçeli ama cesur projelerle bile yapabiliriz diye inanıyoruz. Nitekim ‘Sualtı Araştırmaları Derneği’ bu tetiklemeyi minicik bir kaynakla, ancak gönüllü uzmanlık ve katkıları derleyerek yaptı. Biz gelecek dönemde de bu konuya destek vermeye devam edeceğiz. Bu konuda tarafların yan yana gelebileceği politik bir karar ölçeği oluşması için hem sivil kurumların, hem resmî ortaklıkların yanında olacağız. Paydaşlarımızdan yemek masalarında şöyle olsa bu iş yoluna girer dedikleri o gösterişsiz çözümleri denemelerini ve inatçı olmalarını bekliyoruz.

Ozan Veryeri: Bu konuda söz hakkının en çok gerçek balıkçıda olduğunu düşünüyorum. Konuşan, kaderini ayakta karşılayan, hakkını soran, soru soran, liderler üreten ve gücünü birilerine karşı değil, birbirlerine kenetlenmek için kullanan balıkçılar gerekiyor. Geleneksel kıyı balıkçısı yok oluyor. Sürdürülebilir balıkçılık, bu işin sosu kreması. SAD olarak hak ve hukuk içindeki herkesin varlığına saygılıyız. Amatör, geleneksel, büyük ölçekli balıkçılarımız, hepsini dinliyoruz. Biz ne yapılması gerektiğini ifade eden grupların kanaatlerini, www.1balikcokbalık.org sitesinde temsil etmeye çalışıyoruz.

Ertuğ Düzgüneş: Sürdürülebilir balıkçılık yönetimi için başta kamu kuruluşlarında radikal bir anlayış değişikliğine ihtiyaç duyuluyor. Bu husus, tüm paydaşlar için geçerli. Böyle devam etmesi halinde sektörde istihdam azalacak. Bakanlık her alanda, küçük ama uzman ‘bilimsel danışma kurulları’ oluşturmalı. Paydaşlarla ortak yönetim, bölgesel balıkçılık yönetimi gibi henüz denenmemiş ama evrensel olan uygulamalara geçilmesi, balıkçılığımıza bir yenilik getirebilir.

Kategoriler

Güncel Yaşam



Yazar Hakkında