Cenevre'de yeni dengeler

İsviçre’nin Cenevre kentinde başlayan Suriye barış görüşmelerinden sonuç alınıp alınamayacağı büyük bir soru işareti olarak Türkiye’nin ve dünyanın gündeminde duruyor. Son gelişme, görüşmelerin 25 Şubat'a kadar askıya alındığı yönünde. Gelişmeleri yakından izleyen Agos yazarlarından Vicken Cheterian, gelinen aşamanın bir fotoğrafını çekiyor.

Suriye'deki tüm çılgınlığa ve acıya rağmen, Cenevre'de diplomasi için yeni bir şans var. Saf bir iyimserliğe sahip olduğumu sanmayın; diplomasinin kızışmış savaşı durdurabileceğine nadiren inanırım. Ayrıca, 2 yıl önce Cenevre II yapılırken hiç de iyimser değildim. 

2014 yılının Ocak ayında, Cenevre II olarak bilinen Montreux görüşmelerinin ardından yapılan son uluslararası Cenevre konferansı yapılırken, bir dönüm noktası yaşanması için en ufak bir şans olduğunu düşünmüyordum. O zaman, Cenevre'de toplanan unsurlarının tümünün, kıyımı durduracak kadar güçlü olmadığını düşünmüştüm. 

Birincisi, Suriye rejimi savaşı durduracak bir çözüm istemiyordu. Suriye rejimi, uluslararası siyasette manevra yapma konusunda oldukça yetenekli. Güç dengelerini ve hedef tahtasına oturmaktan nasıl kaçınacağını biliyor ve zaman kazanmaya çalışıyor. Fakat aynı rejim, diplomatik yeteneklerini içeride, kendi halkından, kendi ülkesinden muhalif güçler için kullanmayı sürekli reddetti. Suriye muhalefetinin de pek şansı yoktu: siyasi liderler sürgündeydi ve savaşan güçler arasında siyasi bir sermayeleri yoktu. Kazandıkları -ve diplomatik tartışmaların parçası olan- tek ayrıcalık, alanda dövüşen gençler tarafından "hain" olarak damgalanmaktı. Bu aynı zamanda savaşan grupların radikalleştiği ve IŞİD ile El-Nusra'nın giderek popülerleştiği bir dönemdi. Muhalefet liderlerinin tek umudu yabancıların müdahalesiydi; her ne kadar bu müdahale 2014 'te çatışmayı yatıştıran değil, yaygınlaştıran bir unsura dönüşmüş olsa da. Cenevre II'nin uluslararası sponsorları -Washington ve Moskova- da pek hevesli değillerdi ve Suriye'yi şiddet döngüsünden çıkaracak ortak bir strateji sunmuyorlardı. 

2014'te Suriye'deki temel sorun, Esad’ın gitmesi mi yoksa kalması mı gerektiğiydi. 2016'daysa artık temel sorun bu değil. Bugün Esad, Suriye trajedesinin ana figürlerinden birinden ziyade, birçok unsurdan sadece biri. Esad'ın 2011'deki halk isyanını bastırma stratejisi, bu isyanı uluslararası destekten tecrit edip, çatışmayı üst düzey rejim güçleriyle İslamcı isyancıların arasındaki silahlı bir karşılaşmaya sürüklemekti. Rejimin stratejisi büyük ölçüde başarılı olsa da savaşı kazanamadı. Bugün Esad, Suriye'yi yeniden diktatörlüğü altına almasına yetecek insan gücüne sahip değil; Suriye ordusu bugün geçmiştekinin üçte biri kadar; 350 bin kişiden 125 bine düştü. Rejimin ayakta kalmasının en önemli sebebi muhaliflerin bölünmüş olması ve İran ve Rusya'dan geçen büyük destek. 

İşler muhalefet cephesinde de değişti. Birincisi, siyasi liderler ve sahadaki komutanları Riyad'da bir araya geldi ve ortak bir heyet oluşturdu. Cenevre II'de çok bariz olan görüşmeciler ve savaşçılar arasındaki aykırılık giderildi. Daha önemlisi, Suriye muhalefeti ve isyancı güçlerin, artık Şam'a zaferle girmek gibi hayalleri yok: bölünmüş durumdalar, yabancı fon ve ikmale bağımlılar, rejimden kopuklar ve yabancı müttefikleri de doğuda IŞİD, batıdaysa El-Kaide bağlantılı El-Nusra tarafından zorlanıyorlar. Muhalefetin umabileceği en iyi şey, her gün akan kanı durdurmak, kuşatma altındaki kasabaların yaralarını sarmak ve siyasi süreci başlatmak.

Dışarıdan gelen askeri müdahaleler ayrıca sınırlarını açığa çıkardı. Savaşan İslamcı gruplara büyük destek veren Türkiye bir çıkmaza girdi: "Esad gitmeli" talepleri gerçekleşemedi. İkinci amaçları olan Suriye'nin kuzeyinde bir "uçuşa kapalı bölge", başka bir deyişle doğrudan Türkiye'nin bulunduğu bir alan da oluşturulamadı. 2014'te Avrupalı güçler, Suriye bir dış politika sorunuymuş gibi davrandı. 2015'te Suriye problemi içlerine yayılarak büyük zorluklar doğurdu. Paris'teki çifte IŞİD saldırısı kaçınılmaz olanı ortaya çıkardı: Ortadoğu'daki şiddet, "Avrupa Kalesi"nin dışında tutulamazdı. Çaresiz mültecilerden oluşan kitlesel dalga da Avrupa'nın evrensel değerlerinin sınırlarını açığa çıkardı; sıcakkanlı bir Alman şansölyesi bile uzun süre dayanışma gösteremedi. Sahada bir süreliğine de olsa başarı gösteren Rus yönetimi bile oyunun sınırlarının farkında: hava gücünün tesiri, isyancılara uçaksavar füzeleri verilerek kolayca kısıtlanabilir; tıpkı Suriye ordusunun 2015 sonbaharındaki büyük saldırısının isyancılara binlerce TOW tanksavar füzesi sağlanmasıyla bertaraf edilmesi gibi. 

2014’te birdenbire ortaya çıkan IŞİD bile sınırlarına ulaştı. Olağanüstü başarılarından sonra, art arda yenilgiye uğradı: Kobani, Tel Abyad, Şengal ve Ramadi. IŞİD Rakka'nın ana meydanında esirlere işkence yaparak şiddeti övmeye devam edebilir, ama cihatçı grubun sahada dengeleri değiştirmesi şüphe götürür. Yerel ve uluslararası birçok güçle kavgaya tutuşması, bir çöl emirliği kurma ihtimalini epey azalttı. 

2014'te Suriye savaşındaki yerel ve uluslararası tarafların çoğu, zamanın lehlerine işlediğini düşünüyordu. Zafer kazanacaklarına inanmışlardı. Bugünse askeri mantık sınırlarını ortaya koydu; bugün Suriye'deki çatışma herkese zarar veriyor. Cenevre'ye gelen taraflar savaşı sürdürme kararı alabilir. Ya da nihayet konuşup uzlaşmayı seçebilirler. 

Kategoriler

Güncel Dünya Dünya



Yazar Hakkında

Vicken Cheterian