BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Bana olmaz demeyin

Geçen gün, bana göre sabahın köründe yani daha afyonum patlamamış ve tüm kaknemliğim üzerimdeyken, telefonum çaldı. “Ben Başkomiser Orhan, kimle görüşüyorum?” diyen bir adam. Cevabım otomatik, dil alışmış: “Siz kimi arıyorsunuz?” Telefon numaramı söylüyor, “Bu hattın sahibini” diyor. “Benim, buyurun” diyorum, adımı soruyor. Söyleyiveriyorum pat diye, boş bulunuyor insan, hem daha uyanmamışım, Allah’tan anlamıyor, Bercuhi’yi tek seferde nasıl anlasın? Tekrar soruyor, bu defa “Madem numaramı biliyorsunuz, adımı nasıl bilmiyorsunuz?” diyorum, bir de sizli bizli... Salak ben, niye uzatırım ki? O anda dank ediyor, uyanıyorum ve ilk anki ‘komiser’ kavramının yarattığı ürküntü geçiyor, mizah yanım da benimle uyanıyor ve de içimdeki ses “Kapatsana, kapatsana” dediği halde dilimi tutamıyorum “Bu başkomiserler de nedense hep Orhan oluyorlar” deyiveriyorum. ‘Kanıt’ adlı eski bir dizi var, pek bir meraklı olduğum, geceleri geç vakit bol bol tekrarları yayınlanan, oradaki başkomiserin adı. Şaşkınlığı belli; tam “Siz ne demek istiyorsunuz?” demek üzereyken, nihayet kapatıyorum. Hem “Vay canına, az daha ben de yiyordum” diye düşünüyor, hem de kendi kendime gülüyorum. Derken yine çalıyor telefon, bakıyorum, aynı numara. “Hanımefendi, neden kapatıyorsunuz?” diyor. Israra bakın hele. Artık sinirim tepemde “Kapatıyorum ulan (affedersiniz), gel de tutukla” diyorum, “Lütfen terbiyenizi” diye başladığı cümleyi ağzına tıkıp “Sen o milleti ‘Polisim’ diye kandırıp soygun yapanlardan değil misin?” derken pat, o kapatıyor.

O kadar dolandırıcılık olayı duyuluyor; o kadar, “Polis hiçbir zaman insanı evinden telefonla aramaz” diye uyarılıyoruz; o kadar, herkesin cep telefonuna “Kendini polis diye tanıtan telefonlara inanmayın” diye mesajlar geliyor. Buna rağmen nasıl oluyor da insanları bu yolla soymaya devam edebiliyorlar, nasıl yutar insan? Değil mi? Yutmadım tabii, yutmadım ama o ilk anki heyecanımı ve adımı söyleyivermemi hazmedemiyorum hâlâ. Neyse, benim de böyle bir deneyimim oldu, bitti deyip, üzerinde bile durmaya niyetim yokken, birkaç gün sonra “Şu numaralı hattın sahibiyle görüşmek istiyorum” diye söze başlayarak yine aramazlar mı! Bu ne kararlılık yahu... Aynı adam, eminim, sesini tanıdım, ve çok hafif Karadeniz şivesini. “Aaa, Başkomiser Orhan, yine mi sen?” deyiverdim. Öyle şaşırdı ki, önce ne diyeceğini bilemedi. Sonra da “Yoksa sizi Başkomiser Orhan diye biri mi aradı?” diye geveledi. Kapat işte, kapat. Yok, çenemi tutamam ki... “Hadi be, sesini tanıdım, ilkinde tutturamayınca bir daha deneyeyim dedin değil mi? Memlekette herkesi beyinsiz bellediniz” der demez kapattı ve bir daha aramadı. Nasıl macera? Bir ben eksiktim, böylece tamamlandı. Evimin soyulduğu yetmemişti...

Derken efendim, bu olaydan da birkaç gün sonra, aynı numara bir yakınıma yapılıyor. Benim malum telefon maceramı biliyor, hazırlıklı, bir an bile tereddüt etmiyor, hem dalga geçiyor, hem meseleyi kökten hallediyor. Klasik kendini tanıtma: “Ben başkomiser bilmem kim.” Sonra klasik soru: ”Bu hattın sahibi siz misiniz?” Devamı: “Adınızı alabilir miyim?” Cevaba bayıldım: “Buyurun amirim, ben polis memuru bilmem kim.” Bayıldım buna. Sonuç? Tabii ki karşı taraf telefonu çat diye kapatıyor. İşte bu kadar.

Bir çare de, sert bir ifadeyle, hafiften kabadayı bir tavırla, üstü açılmamış küfürler savurmak olabiliyormuş. Aklınızda bulunsun. Bu erkekler için geçerli, kadınlar ağızlarını bozdular mı başka anlamlar çıkarılabiliyor ve konuşma gereksiz uzuyor, hatta kapatsan da defalarca yeniden arıyorlar. Sanırım en önemlisi asla kanmamak. Yıllar önce bir kere daha gelmişti başıma, o zaman daha bu kadar ayyuka çıkmamıştı bu dolandırıcılık şekli. En başta polisten gelen bir arama olduğuna neredeyse inanmıştım. Hatta hafiften tırsmıştım da. Malum, polisle işi olmaktan kimse hoşlanmaz bu ülkede. Birtakım belgeler getireceklerini söyleyip adresimi sorduklarında nasıl olduysa akıl edip, hemen yakınımdaki karakola getirmelerini, oradan alabileceğimi söylemiştim. Tabii ki hemen kapatmışlardı.

Açıkça bir cep telefonundan arıyorlar, numarayı tespit edip geri aradığında ya hiç açılmıyor ya da “Böyle bir numara yok” cevabı geliyor. Ne kolay oldu artık her şey değil mi? Neredeyse eski hırsızlıklara bile nostalji yapacağız artık. Benim asıl anlayamadığım, insanların kanıp da paralarını çöpe falan atacak kadar nasıl korkutuldukları. Çünkü böyle bir saçmalığı insana ancak korku yaptırır.

Aman dostlar, lütfen dikkatli olun, kanmayın, ve de asla “Bana olmaz” demeyin. Para için ne cinayetler işleniyor, baksanıza. Haydi size bir soru sorayım. Bir ülkede hırsızlığın bu kadar tavan yapmasının nedeni ne olabilir?