BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Ya sorsalardı sen sünnetli misin diye! R. T. Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları – Fasıl 30

Ağız tadıyla başlamak istiyorum. Beni pek bahtiyar eden iki olayı aktaracağım. Birincisi, bu sefer de öğretmenlere kadro töreninde konuşuyorum, bana iki Özel Harekatçının “Yürü uzun adam, arkandayız!” diye resimli mesaj gönderdiğini iftiharla açıkladım ve şöyle dedim:

Çok duygulandım. İkisinin elinde Türk bayrağı, ellerinde silahlarıyla, arkasında duvarda da o yazılı. Onlar orada şuna inanmışlar. Şehit olmaya, bu topraklar için bu millet için. Dolaysıyla inanıyorum ki siz sevgili öğretmenlerimiz de işte bu topraklarda yavrularımızı alacaksınız adeta nakış işler gibi onların zihin dünyasını işleyeceksiniz. Ve böylece yarınlarımızın inşasını yarınlarımızın ihyasını sizler sağlayacaksınız"  

Az daha, ‘… inanıyorum ki siz sevgili öğretmenlerimiz de işte bu topraklar için şehit…’ diyordum kii, son anda tuttum kendimi!

İkincisi, Sur denilen o bela yerde yine bir Özel Harekat polisimiz, bu Özel Harekatçıların Allah (c.c.) tuttuğunu altın etsin, bunları oralara gönderirken tek tek itinayla seçiyoruz zaten, bir duvarın önünde silahıyla poz vermiş, arkasında şöyle yazıyor: "Reis oyun büyük, dik oyna bize her yer Trabzon!"

Evet, ne varsa bizim Doğu Karadenizlilerde var; hakiki safkan Müslüman Türk bizim ordan çıkıyor.

Gerçi muhtemelen Rizesporlu değildir, Trabzonsporludur, ama sağlık olsun, bu mesajlar beni müthiş motive ediyor... Başkan olacağımı müjdeliyor!

***

Oradan laf açılmışken, adını bile anmak istemediğim oradan devam edeyim.

Cizre’de iki tane afedersiniz üryan kadın cesedi bulundu sokakta ve resimleri de yayınlandı. Tabii ki kendileri soyup ortalığa bırakmışlar bize pislik atmak için! Nasıl ki sokağa çıkma yasağı olan yerlerde kendi adamlarını öldürüp öldürüp şehrin muhtelif sokaklarına serpiştirdiler, bunları da öyle yapmışlardır.  

Tabii, Diyarbakır Barosu denilen suç yuvası hemen suç duyurusunda bulunmuş. Dilekçelerinde de, fotoğrafı çeken ve yayınlayanların neden kamu görevlisi olduğunu kendi kafalarına göre açıklıyorlar güya:

Cizre’de 14 Aralık 2015’ten beri sokağa çıkma yasağı uygulandığından, sivil ya da başkaca bir kişinin olay mahallinde bulunma ve resimleme ihtimali bulunmuyor.” İnnallahe meassabirin!

Diğer yandan, bu teröre yardım ve yataklık yapan belediyelerin defterini dürmek için İpek-Koza Holding yöntemi uygulamaya karar verdik. Yani bu belediye başkanlarının yerine illerde valiyi, ilçelerde kaymakamı kayyum olarak tayin edeceğiz. Böylece, başkanı görevden aldığımızda belediye meclisinden birinin vekalet etmesini önleyeceğiz çünkü bu meclisler de feshedilmiş sayılacak!

Her yeri teker teker düzlüyoruz, şükür. Sur, Silopi, Yüksekova, İdil, Cizre… Ama şu Amedspor’u henüz düzeltemedik. Daha önce de yazdım, Deniz Naki adlı futbolcusunu kolunda “Azadi” dövmesi var diye 12 maçtan men ettirdik, 19.500 lira da ceza verdirttik, ama bu terör yuvası takım bu sefer de Fenerbahçe maçına “Çocuklar Ölmesin, Maça Gelsin” pankartıyla çıktı!

Ne demek istiyorsun sen? Kim engel oluyor çocukların maça gelmesine? 18 yaş altı stadyuma giremez diye kural mı koyduk?

Derhal gereken yapıldı ve takım Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk edildi. “Gerekirse FIFA, CAS VE AİHM’e gideceğiz” diyesiymişler. Cehenneme kadar yolunuz var! O zamana kadar biz sizi çoktan sıfırlarız inşallah…

***

Gelelim başka bi tatsız konuya. Tatsız konu çok! Parti içinde zırlamaya kalkanlara!

Arınç ve şürekası dert değil. Nasıl olsa karşımda çözülecekler. Aynen CHP gibi, kendi aralarında bile anlaşamazlar. Benim esas derdim bu Ahmet ve adamlarıyla. Ne hata ettim de bunun yerine Eylül 2015’te Binali’yi seçmedim! Bunun adamı Numan şimdi de kalkıp Dündar ve Gül için, “Sayın Başbakanımız da belirtmişti, ben de söylüyorum, keşke tutuksuz yargılansalardı” dedi. İhanet bu kadar olur!

Ayrıca, Arınç’ın karşısına Deniz Baykal’ı çıkarmış vaziyetteyiz! Ne dedi aslan Deniz Bey, “Azez-Halep hattını açık tutmak için bombalanmasını doğru buluyorum” dedi. Görüyor musun, doğru buluyor! Böyle bir yerli-milli muhalefetten Allah (c.c.) razı olsun. Neredeyse TBMM başkanı yapıyorduk, keşke seçseymişiz. Başbakan Yardımcımız Tuğrul Türkeş gibi inşallah ona da bi başbakan yardımcılığı ayarlasak iyi olurdu. Ama onun derdi bize destek vermek değil, Kılıçdaroğlu’nu düşürüp yerine geçmek; kafayı takmış CHP genel başkanlığına. Böyle muhteristir bunlar.

Tabii, bu arada hainler hemen kaleme sarıldılar ve dediler ki, “Bombalamalar Münih’te toplanan güvenlik konferansının ardından da yapıldı; bu konferansta DAİŞ ve El Nusra dışındaki gruplara saldırı düzenlenmemesi kabul edilmişti”.

Biz kimseye saldırmıyoruz ki. Kendi topraklarımızdan atış yapıyoruz. Kendi topraklarımıza da mı karışacaklar? Ayrıca, kapı gibi angajman kurallarımız var.

***

Angajman kuralları dedim de aklıma geldi, çok gülüyorum bu konuya. Bizim millet sanıyor ki bunları iki taraf karşılıklı oturup müzakereyle tespit etmiş. Biz de tabii hiç bozmuyoruz. Bi bilseler, bu kuralları bizzat oturup yazdığımızı ve ondan sonra da bunlara uymayanların mesela uçaklarını düşürdüğümüzü!

Ama itiraf edeyim ki bu cinliği biz icat etmedik. Bizden önceki milliyetçiler etti. Çünkü mesela Musul için “Misak-ı Milli sınırları dahilindedir” deyiverdin mi akan sular duruyor! Herkes başlıyor demeye, ‘Yahu madem Misak-ı Milli’ye dahilmiş, niye bizim toprağımız değil hakkaten?’ diye! Allah’a (c.c.) bin şükür ki vatan-millet mevzubahis olunca hiç kimse bu metni Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın yazdığını düşünmüyor! Lozan gibi bişey sanıyor.

(Aslında, sayıları son 5 ayda 23’e ulaşan başdanışmanlarıma incelettim, bu angajman kuralları çatışmak için değil çatışmamak için icat edilmiş. Yani askerler silahlarını yanlışlıkla kullanmasınlar diye. Ama, hani cezaevinde “kerizi uyandırmayın!” diye bi tabir vardır ya, bunun böyle olduğunu bilmeyenler uyanmasın diye buraya bile yazmamalıydım!)

***

Yüzümü güldüren başka bir nokta da, üniversite rektörlerimizin şu alçak bildiriyi takibata almış olmalarıdır. Maalesef bunun bazı istisnaları yok değil, mesela İstanbul Bilgi Üniversitesi. Bi de, iyi ki yakında işi bitiyor, ODTÜ rektörü. Neymiş efendim, bildiriyi inceletmek için hukuki mütalaa istemiş, onun sonucuna göre hareket edecekmiş.

Biz biliriz bu işleri, çünkü yıllardır yapıyoruz! Şimdi ne olacak, mutemet adamlarından bir heyet kuracak, onlara inceletecek! O kapkaranlık, lümpen, alçak asistanları kurtarmaktır bu!

Neyse ki Ege Üniversitesi’ndeki bir nokta keyfimi yerine getirdi. İki yıl önce öğrenciler çay zamlarını protesto etmeye kalkışmışlar, neymiş efendim, Çiçek Abbas diye bir film varmış da oradan görmüşler, yemekhanenin önüne çay makinesi getirip ücretsiz çay dağıtmışlardı.

Bi kere, bizatihi bu yaptıkları suç! Çünkü kantinci orayı ihaleyle tutmuş, onun rızkına mani oluyorlar. Ayrıca, haksız rekabete girer.

Ama asıl hainlik bundan sonra: Filmdeki bi konuşmayı değiştirip, “Herkese benden çay, Tayyip'e yok” pankartı açmışlar.

Soruşturmayı yürüten savcı da şimdi öğrenciler hakkında Cumhurbaşkanına hakaret davası açmış. Elleri dert görmesin yargımızın.

***

Yargımız derken, unutmadan, çoğu savcı ve hakimlerimiz vatan ve milletin mevzubahis olduğu durumlarda görevlerini olağanüstü fedakarlıkla ifa etmektedirler.

Reklama girer diye adını vermiyorum, İstanbul’a tayin ettiğimiz sulh ceza yargıçlarımızdan birisi FETÖ terör örgütünün herkul.org sitesine erişimi engellemiş, o hain Paralellerin önde gidenlerinden Bülent Keneş’i attığı tivitten ve C. Dündar ile E. Gül’ü de casusluktan tutuklamış bir arkadaşımız. Bu hakimimiz, 40 günde 1.193 tane karar vermiş! Hesapladım, yılda 11.000 karar eder! Böylesine bir fedakarlık, yani!

Bir diğer hakimimiz, Mayıs 2014’te benim konvoyuma tekme atmaya kalkan ve başdanışmanlarımdan Yusuf Yerkel’in tekmesiyle aklı başına gelen madenci Erdal Kocabıyık’a, ki tazminatsız işten atıldı bittabi, 548 TL ceza kesmiş. Kamu malına zarar vermekten. Ülkemizde hiçbir suç cezasız kalmaz. Bu da böyle layığını buldu!

Vaktim yok, hepsini sayamıyorum. Mesela Anayasa Mahkememiz M. Baransu denilen terörist gazetecinin başvurusunu bir yıla yakındır değerlendirmeye almıyor. Bu durumda Can Dündarlarınkine hiç bakmaması lazım, inşallah…

***

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’yı beğeniyorum. Yalnız, geçen gün eksik bi laf etti. Atanamayan bazı öğretmenlerin intihar ettiğine ilişkin haberler hakkında, “ ‘gösterişçi intihar eylemi' diye bir sendromdan bahsediliyor” dedi.

Güzel dedi, çünkü intihar edeceklerine şov yapıyorlar, tamam da, böyle bir fırsat varken niye intiharın dinimizce yasak olduğunu da söylemedi? Memleketimizde benim istediğim kalitede adam bulmak çok zor vallahülazim!

***

Hiç açmaktan hoşlanmadığım dış politika yani Suriye konusu var, onu yazmak içimden gelmiyor, başka bi sefere erteleyelim yine. Yine bi ağız tadıyla, din-i mübin-i İslam konusuyla bitirelim.

“6 yaşındaki çocuk evlenebilir” sözleri dinsizlerin tepkisiyle karşılaşan ama yılmayan Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız kardeşimiz, halkımıza bu kez de önemli bir ahlak uyarısı yaptı. “Kız çocukları 7-8 yaşından itibaren tesettür şekli almalı. 3 yaşında kız çocukları amcalarının yanına külotla çıkmamalı” dedi.

“Babanın öz kızına duyduğu şehvet haram değildir” fetvasıyla gündeme gelen Diyanet İşleri Başkanlığımız modern bir davranış gösterdi ve “Cinsel arzuyu körüklememek şartıyla” müziğe vize verdi…

***

Yalnız, sanılmasın ki şeriat yalnız Müslümanlara yarıyor. Gayrimüslimlere de faideli. Nitekim, şu PKK’nın partisinden afedersin Ermeni Garo Paylan kalkmış, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nu Mübarek Cuma arası veriyor diye “Benim de Mübarek Pazar’ım var” diyerek tam 1,5 saat tatil ettirmiş!

Tabii, bir de CHP sözcüsü Selin Sayek Böke’nin vaftizi çıktı başımıza! Bizim medyadan bir muhabir bunun Arap Rum Ortodoks olduğunu ortaya çıkarıyor. Yalnız, biz kendi inancımıza laf söyletmediğimiz için bununkine de sahip çıktık mecburen.

Dahası, şöyle bir tehlike atlattık, inşallah vakti geçmiştir de atlatmışızdır, maazallah bir hain çıkıp da bu muhabire, yani dolaylı olarak bizlere, ‘Arkadaş! Biz senin sünnetin var mı diye soruyor muyuz ki sen Selin Hanım’a vaftizin var mı diye soruyorsun!’ diyebilirdi Allah (c.c.) korusun...