Evren Tunga öldü mü?

‘Har’ ve ‘Tol’dan sonra üçüncü romanı ‘Merhume’yle arzıendam eden Murat Uyurkulak, bu sefer anlattığı şedit hayatların kahramanı olarak bir kadını koyuyor karşımıza. Evren Tunga ve çevresindekilerin harlı hikâyeleri “Edebiyat yapıyorum” diye bağırmıyor ama tam da bunu yapıyor.

“Birilerinin dünyasına ‘çekilmek’ için o dünyanın dışında olmak lazım gelir. Ben kendimi kaybedenlerin dışında hiç saymadım, o dünyanın uzağında hiç olmadım ki oraya doğru çekileyim. 17 yaşında evden kaçıp çalışmaya başladığımdan beri şiddetin, sertliğin, itiş kakışın, küçük hesapların belirlediği, soğuk ışığını düşürdüğü, hararetli duyguların ve tepkilerin kavurduğu bir dünyada yaşadım. Müreffeh vakitlerim oldu elbet, şık mekânlarda gezindiğim, ‘mühim’ insanlarla oturup kalktığım zamanlar. Ama her defasında paramı da, enerjimi de, ilişkilerimi de hunharca, şuursuzca tükettim ve gerisin geri o dünyaya döndüm. Hiç şikâyetçi değilim. Benim inim burası, ‘inim tatlı inim’.”

Malulen antitezler

Sıkı kitapların, ağır küfürlerin, şedit hikâyelerin, paramparça hayatların, düşmüşlerin, isyankârların sağlam yazarı Murat Uyurkulak’ın bizzat kendisine ait olan sözler, aslında neden yukarıda saydığımız konulara değindiğini de ortaya koyuyor. Dolayısıyla, raflarda yerini yeni alan üçüncü romanı ‘Merhume’nin de bu sularda ‘öldüğünü’ söylemek doğru olur. “Merhume’de de, dünyada sağlam, güzel ve tam olan ne varsa, malulen antiteziydik” diyor yazar.

‘Malulen antitez olarak’ romanda, steril hayatlarımıza girmesinden korktuklarımız var. Murat Uyurkulak yine bizzat kendi anlatsın: “Merhume’dekiler sadece zalimlerden değil, ezilenlerden de, mazlumlardan da şiddet görenler. Sadece ezilmeyip yok sayılanlar, ucube gibi görülenler, hayatın en kenarında, dışında konumlanmak zorunda bırakılanlar. Katli münasip sayılanlar. Ölümleri normal addedilenler. O yüzden de hayatta kalma stratejilerini çok daha incelikli, detaylı, kuvvetli inşa etmeye, kurmaya mecbur olanlar. Hayat denkleminin bir parçası olmak için, görünür olmak için hayatını ortaya koyanlar. Yani kahraman olmak şöyle dursun, bence antikahraman bile olmayanlar. Tüm bunlar kitapta yer alıyorlar, çünkü ben onların ‘kahraman’ olduğu bir hikâye anlatmak istedim.”

Harlı hayatın kitabı

Böyle murat ediyor ve bizi ‘Merhume’de yazarın ‘uzun bir cinayet’, biz fanilerin kanser dediği illete yakalanan ve ezilmesinin intikamını kötülükle almaya ahdetmiş, sivri dilli ve keskin kalemli kültür sanat editörü ve edebiyat eleştirmeni Evren Tunga’nın yanına atıveriyor. O yana ayağını attığınız anda ise antitezlerin yurduna giriyorsunuz. Cüce matematik dehası ve zengin Alper Kenan, ‘bir sapa balta olamamış’ ve hafiyelik yapmakta karar kılmış gibi görünen çirkin Hilmi Şerbet ve yakışıklı Davut Vahdet, ‘bir melek, hatta iki melek kadar güzel Şevket’, dibe vurmuş ve alkolik yazar Yusuf Sertoğlu, Alper Kenan’ın ruh hastası babası, Alper Kenan’ı bütün aşağılanmalardan içlerindeki ‘şefkat sebiliyle’ kurtarmaya çalışan ailenin çılgın kadınları, Alper Kenan’ın geberircesine âşık olduğu kayıp karısı Suna, aşkına kavuşmaya çalışırken kerhaneye satılan Gülsüm’le burun buruna geliyorsunuz. Hayat kadar sert ve bileğinizi dayadığınızda saniye sektirmeden damarınızı kesecek, bileyli bir bıçak kadar keskin ve ‘har’lı bir hayatın kitabı ‘Merhume’.

Bir hafiye romanı

Bir cinayet romanı bir yandan da. Ama tam anlamıyla bir polisiye beklemek hata olur. “Tam bir hafiye romanı, bir polisiye roman değil ‘Merhume’. Polisiyeye saygı duruşunda bulunan, becerebildiğince polisiyenin dinamik temposuna yaslanmaya çalışan, ama esas olarak ‘yavaş bir ölümü’ anlatan bir roman. Erkekliğin çarmıhına gerilenlerin hikâyesi” diyor Uyurkulak. Tam da bu nedenle, diğer iki romanı ‘Har’ ve ‘Tol’un aksine, ‘Merhume’de esas kahraman ya da antikahraman bir kadın. Murat Uyurkulak’ın kadın dünyasını anlamaya çalışması belki de.

Murat Uyurkulak’ın marifetiyle Evren Tunga’nın 14 kaset çözümü, Yusuf Sertoğlu’nun dört not defteri ve Şevket Kara’nın tuttuğu bir adet günlükten oluşturduğu ‘Merhume’de aslında birbirine paralel olarak ilerleyen üç kurgu var. Anlatılan hikâye, onu yazdıranın hikâyesi ve girişler. Uyurkulak, “Anlattığım ağır mevzulara rağmen, tempolu, eğlenceli, dinamik bir yapısı olsun istedim kitabın. Hiç durmasın, gürültülü bir trenin geçip gitmesi gibi bir etki bıraksın istedim” diyor.

Bir derdi var

Diğer romanlarında olduğu gibi ‘Merhume’de de dil sapasağlam, kurgu başlarda zorlasa da içine girdiğinizde akıp gidiyor. “Ben size edebiyat yapacağım” diye bağırmıyor, ama tam da bunu yapıyor. Klasik edebiyat da değil bu, modern ve yeraltı edebiyatına meylediyor. Ama bir derdi, bir meramı olduğu çok açık. İnsanla, hayatla, evrenle, ülkeyle, edebiyat dünyasıyla, kötülükle ve belki de iyilikle bir derdi var. Görmek istemediğimiz o dertten, tam da en derinden tutuyor sizi. Alayına isyan ediyor, o yüzden belki de bizlere iyi geliyor.

Kategoriler

Kültür Sanat Edebiyat



Yazar Hakkında