Roza ve Halil’in hatırladıkları

EZGİ BERK 

Çocuklar soru sorarlar. Hiç tahmin edemeyeceğimiz kadar küçük yaşta ve aklıllarına gelen her şeyi pat diye, aniden, ebeveyninin içinde bulunduğu durumu düşünmeksizin dökülüverir kelimeler ağızlarından. Öyle basit sorular da olmaz bazen bunlar. “Baba, akşam yemekte ne var?” demezler yani. “Ölmek ne demek?” derler mesela, “İnsanlar nereden geliyor?” diye sorarlar. O sırada aldıkları kısa ve özensiz yanıtlar da onları tatmin etmez elbette, sorularıyla baş başa kalır, güvenmeye çalıştıkları bu dünyaya dair şüpheleri artar biz anlamadan.

Böyle durumlar için pek çok çocuk kitabı var artık. Hatta dünyayı anlamak için kitap serileri var. Onların başında da Günışığı Kitaplığı’nın yayınladığı ‘Çıtır Çıtır Felsefe Serisi’ geliyor. Bu serinin son kitabı yine biz yetişkinlere pek çok şeyi anımsatacak ve çocuklara neyi ne kadar anlatmalıyız diye düşünürken bize bir ipucu verecek cinsten. Hem de toplumsal yaralarımıza dokunuyor. Serinin bu son, 29. kitabının adı ‘Hatırlamak ve Unutmak’.

Unutmadığımız öyle çok şey var ki!

“Adımı, dün akşam kardeşimle ettiğim kavgayı ve önceki gün sınıfa katılan kızın göz rengini hatırlıyorum. Portakal reçelini itiyorum, çünkü ne kadar acı olduğunu unutmuş değilim. Kasaba meydanında yanıp sönen süs lambalarını görünce, önceki yıl aldığım hediyeleri hatırlamaya çalışıyorum. Bu sabah okumam gereken şiiri ve yeni gelen güzel gözlü kızın adını unuttuğumu fark ediyorum. Müdüre mektubu vermeyi ve dönüşte ekmek almayı unutmaktan korkuyorum…” diye başlıyor kitap. Küçük çocukların zaman kavramının şimdiden ibaret olduğunu hatırlayıp yarın ve ertesi günün onlar için neden bir anlam ifade etmediğini hatırlıyoruz. Aslında aklımızda tuttuğumuz, unutmadığımız öyle çok şey var ki!

Hayata her gün en başından başlamıyoruz. Sabah uyanır uyanmaz kim olduğumuzu, nerede yaşadığımızı hatırlıyor, hiç aklımızda çıkarmıyoruz belki de. Ama bu hatırlamak ve unutmak konusunda bazı karmaşık sorunlar da var. Hatırlamak istemediğimiz şeyleri istesek de unutamıyoruz mesela. Ya da hatırlamak için uğraşıyoruz uğraşıyoruz ama unutmuşuz! Ve tabii hatırladıklarımızın da ne kadarının gerçekte yaşadıklarımızla örtüştüğü meselesi var bir de.

Kitapta Roza ve Halil’in ortak geçmişlerinde ana dair hatırladıkları birbirlerinden farklı. Peki bu durum onlardan birini yalancı yapar mı? Yazar imdadımıza yetişiyor: “Beyinde, her şeyi sonsuza dek belleğe sabitleyen bir kamera yoktur. Bir anı, hiçbir zaman bir olayın birebir kopyası olamaz.” Ve devam ediyor yazar anılarımızı anlamlandırmamıza: “ Anılar çoğu zaman masallara ve efsanelere benzer; ne tamamen doğru ne de tamamen yanlıştırlar. Sanki hafıza gizlice çalışır, olayları çarpıtır, uydurur, yer değiştirir, saklar, ayıklar, seçer… biz nasıl olduğunu bilmeden.”

Hatırlamak istediklerimi hep yakın tarihlerde yaşadığım başka bir önemli, aklımda kalan ana bağlayarak hatırlarım ben. Bu durum benim işimi çok kolaylaştırır. Hem ezberlemiş gibi değil de yardım almış gibi hissederim. İz bırakan olaylara sızan anları geri çağırırım hatırlamak istediğimde.

Bir de hep geçmişte yaşamaya hali vardır. Yaşlı teyze ya da amcalarda daha sık rastlamakla birlikte ilk gençlik yıllarını geride bırakanlarda görülür. “Eskiden Haliç’te yüzerdik” derler mesela. Onlara göre eskiden her şey daha güzeldir ve dünya git gide kötüleşiyordur. Anılar arasında kalmış kişilerdir onlar.

Hepimiz, gün gelip de anılarımızın arasında kalabiliriz. Bunun için ‘geçmişi inşa etmek’ten bahsediyor yazar. Yaşadığımız kötü bir olay sonrasında, o kötü olayın etkisiyle başımıza gelen olumlu şeyleri hatırlamanın iyileştirici etkisinden. Sınıfta kalan Arda’nın yaşadıklarından örnek veren yazar sonrasında geçmişin anlamına değiniyor: “Arda, hayatının her ânında, anılarının onun için ne anlama geldiğine karar verebilir. Geçmişin ne anlama geldiği –geçmişin anlamı- sonsuza dek sabit değildir. Her gün, geçmişimizin bize ifade ettiği şeyi değiştirebiliriz; her gün, geçmişimizin anlamını yeniden inşa edebiliriz.”

Ne kadar tanıdık, bir o kadar da uzağında olduğumuz bir süreç değil mi? “Bir daha asla!” demek için hatırlamanın önemini bir çocuk kitabında görüyoruz; ama barıştan başka bir seçenek olmayan savaş ortamından kaçmak için barış dediğimizde suç işlemiş muamelesi görüyoruz. Devlet, geçmişin sorumluluğunu üstlenmediği için bugün benzer şeyleri yapmaya devam ediyor. Bize de tüm bu olanları çocuklara anlatmak için, yetişkin olduklarında bu yaşananları tekrar etmesinler diye kitaplardan destek almak düşüyor. Yalnızca çocuklar için değil elbette, kendimizi iyileştirmek için de Çıtır Çıtır Felsefe Serisi’nden ‘Hatırlamak ve Unutmak’, bu sıralar en çok ihtiyacımız olan bilgileri belleğimizden çağırmamıza vesile oluyor.

Hatırlamak ve Unutmak
Çıtır Çıtır Felsefe Serisi
Brigitte Labbé- P. F. Dupont-Beurier
Resimleyen: Jacques Azam
Çeviri: Azade Aslan
Günışığı Kitaplığı
40 sayfa.