Punk’ın büyükbabası Burroughs’tan sevgilerle

ESRA ERTAN 

William S. Burroughs’un  1996 ve 1997 yılları arasında tutmuş olduğu günlüklerden oluşan ‘Son Sözler’, yazarın bir anlamda geçmiş, bugün ve gelecek  arasında gidip gelen hatıralarının, fikirlerinin ve öngörülerinin birbirine tutkallandığı yaşam manifestosu niteliğinde.  Öte yandan yazarın son dönemlerinde tuttuğu bu günlükler onun edebiyat dünyası içinde biçimlenen sanatının da bir vasiyeti aslında. ‘Son Sözler’, yazarın daha önce kaleme aldığı eserlerinden sadece günlük olması hasebiyle farklılaşmıyor. Yapıp ettikleri, yazılabilir hâle gelen eylem ve tavırları kadar yazarın, onu William Burroughs olarak anlamamızı sağlayacak en özel, en gizli düşünce ve hassasiyetlerini okurla  paylaştığı  metin olma özelliğine sahip. Yani bir dertleşme, halleşme için kurulan son cümleler, ‘Son Sözler’…

‘Kötücül yaşlı bir münzevi’

Edebiyat dünyasının en çok tartışılan isimlerinden biri olan William Burroughs, edebi  kurgunun olanaklarına çok fazla kafa yormadan kaleme aldığı bu günlüklerde yine de metinlerine bir kimlik olarak anlam ve biçim kazandıran cut-up/kolaj tekniğini kullanmaya devam ediyor. Hatta günlükler, kimi tarihlerde bahsettiği konular itibariyle bir bütünlük kazanırken kimi tarihlerde ise yalnızca o anı önemli kılan şeyler etrafında şekillenerek kaleme alınıyor. Dolayısıyla metinler, Burroughs’un  tüm hayatı boyunca mesele edindiği şeyler için çıktığı uzun yolculuğun istasyonları bir anlamda. Bu minvalde kitabın en çok kafa yorduğu, üzerine cümleler kurduğu mevzu uyuşturucu ve uyuşturucu müptelalığı. Aslında Burroughs bu bağımlılık meselesini bir keyif ve haz duygusu üzerine inşa etmiyor. Bunu yaptığı bölümler elbette mevcut. Ancak günlükleri bir bütünlük içerisinde değerlendiğimiz vakit bize, yaygın tabirle ‘büyük resmi’ çizmeyi, göstermeyi seçiyor. Yani bu kimyasalların kullanımı ve denetlenebilirliği üzerinden kontrol gücünü elinde tutan bir muktediri, Amerika’yı ve onun demokrasi/özgürlük anlayışını sorunsallaştırarak hegemonik gücünü ve samimiyet(sizliği)ini işaretliyor. Bu onu hem öfkelendiriyor ama diğer yandan da mizah duygusunun içini dolduruyor, güçlendiriyor. William Burroughs günlüklerde, bütün hayatını biçimlendiren uyuşturucu bağımlılığını neredeyse bir göstergeye dönüştürüyor. Hayatla kurduğu ya da kurmayı reddettiği ilişki biçimini ve kültürel anlamda incelemeye elverişli olan pek çok popüler meseleyi bu maddelerin geniş evreni içerisinde okuyor, anlamlandırıyor. Üstelik yazar için önem arz eden, hayatın bir yerinde yaşamına girmiş ve onu değiştirmiş olan ilişkiler de yine bu bağımlılık durumunun etrafında kenetleniyor birbirine.

Allen Ginsberg ile olan bağı ve Ginsberg’ün Burroughs’a da atfettiği ‘Amerika’ adlı şiiri ‘Son Sözler’in tüm derdinin toplamı gibidir. Bununla birlikte Jack Kerouac ve Neal Cassady ile olan dostluklarına da  günlükler vasıtasıyla selam gönderen yazar, bir edebiyat gerillası olarak dünyayı etkileyen beat hareketi ile en açık diyaloglarını okurla paylaşır günlüklerinde. Jack Kerouac’ın yol ile “kahramanın hiç bitmeyen arayışı”nı düstur edindiği metinleri, Burroughs’un uyuşturucu vasıtasıyla her şeye yabancılaşıp tamamen özgürleştiğini düşündüğü metinleriyle iç içedir. Günlükler, Amerikan konformizminin dayattığı her şeye karşı koymayı bir yaşam, bir kimlik performansına dönüştüren beat kuşağına da belki ilk kez bu kadar açık ve kederli bir ağıttır Burroughs için. Ölümünden önceki dokuz ay boyunca sadece günlere yayılan şeyleri yazan ‘kötücül yaşlı bir münzevi’ nin tüm hayatını bir romana, bir öyküye dönüştürdüğü dikkate alınacak olursa, ihtiyarlığın insanı bir beat olsa dahi kıran döken bir şey olduğunu yine en iyi o ihtiyarın kendisi anlatacaktır…

Kedi/köpek fetişizminin ötesinde…

Ancak bu hüzün, kediler sayesinde günlüklere orta halli bir neşe de getirir. Kedileriyle olan ilişkisinin onu ölümcül ve amansız bir cehaletten kurtardığını, onlardan kalan boşlukları okura hatırlatarak sürekli yâd eder Burroughs. Ancak bu sevginin,  bugün bir biçimde ortağı olarak çoğalttığımız kedi/köpek fetişizminin ötesinde bir şey olduğunu da hatırlatır okura.  Zenginleştiren, dönüştüren bir bağdır onunkisi…

Bununla birlikte günlükler Burroughs’un son zamanlarda okuduğu yazarlara ve onların kitaplarına da bazı referanslar verir. Bir anlamda okumalar geçmişin ve bugünün de bir karşılaştırması gibidir. “Old Spice traş losyonunun eski logosu bir dört yelkenli gravürüydü-şimdi ise soyut bir leke var, aşırı büyük yelkenleri olan küçük bir tekne. Bütün baharat, afyon ve Güney Denizi Tüccarları, Conrad çağrışımları gitti. Artık bunun yerine anlamsız bir leke var…”  Ve bu küçük şeylerin yarattığı memnuniyetsizliği de dile getirmeyi ihmal etmez “Küçük şeyler. Ama bunlar birikip, benim yaratmak ya da parçası olmak istemediğim bir dünya inşa ediyorlar.”

William Burroughs ‘konuşan ölü parmaklarıyla’ günlüklerden oluşan sekiz defter doldurur, o sayfalarda ne ya da neler yazdığı konusunda dostlarının çok fazla fikir sahibi olmadığını, kitabı yayına hazırlayan James Grauerholz’un teşekkür yazısında öğreniyoruz. Ancak kedilerle olgunlaşmış ‘kötücül yaşlı bir münzevi’nin son zamanlarında neler hissettiğini, neler düşündüğünü merak ediyorsak, The Clash’ın ‘Capitol Air’ adlı parçasını dinlerken bulma şansımız olabilir ‘Son Sözler’de.

“Gayet doğru düzgün bir şey yaptım.”

“Her şeyi unut gitsin. Ben unuttum.”

Bu noktada büyük bir iç çekiş.

Ne kadar zamanım? Kaldı benim?

Görünen o ki, çok değil.

Son Sözler
William S. Burroughs
Çeviri: Ahmet Ergenç
Sel Yayıncılık
291 sayfa.