Esra Mungan: Yattığım her günü helal ediyorum, yeter ki barış olsun

Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imza attığı ve raporunu okuduğu için tutuklanan Esra Mungan, cezaevinde avukat Ümit Altaş’a konuştu. Bir süredir “Ağırlaştırılmış müebbet cezası alanların konulduğu tek kişilik hücre"de kalan ve bugün öğle saatlerinde koğuşa alınan Esra Mungan, "Ben yattığım her günü helal ediyorum, yeter ki barış olsun” diye konuştu.

“Bu suça ortak olmayacağız” metnine imza attığı için tutuklanan Barış İçin Akademisyenler’den Esra Mungan, cezaevinde kendini ziyaret eden avukat Ümit Altaş’a konuştu. Tutuklandıktan sonra “ağırlaştırılmış müebbet cezası alanların konulduğu tek kişilik hücre"ye konulan ve bir süre hücrede kaldıktan sonra bugün öğle saatlerinde koğuşa alınan Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, cezaevinde olması hakkında “Umarım yaşadığımız bu coğrafya ölümün olmadığı, yaşam hakkının korunduğu ve barışın gerçekleştiği bir coğrafya olur. Bunun için bizim burada yatmamız, tecrit altında tutulmamız gerekiyorsa önemli değil, ben yattığım her günü helal ediyorum, yeter ki barış olsun” dedi. 

Avukat Ümit Altaş’ın Hukuk Politik dergisi için Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda ziyaret ettiği ve konuştuğu Esra Mungan’ın röportajından satır başları şöyle:

Tutuklama bekliyor muydunuz?

Hayır. Yaptığımız yaşam hakkını savunmak. Bu nasıl suç olabilir ki? Suç olmayan bir şey için de tutuklanabileceğimizi son ana kadar düşünmedim. Gerçi dosya savcısı İrfan Fidan’ı bir kez bile görmememiz, son ana kadar suç isnadını öğrenemememiz, kendi ayağımızla gittiğimiz Emniyette gözaltına alınmamız bir tedirginlik oluşturdu ama ben yine de hakimin doğru olanı yapacağını, adaletten yana hareket edeceğini umuyordum.

Tutuklama beklentisi içinde olsaydınız ne değişirdi?

Elbette bir şey değişmezdi. Suç işlemediğimiz için rahatız ve doğru bir şey yaptığımızı biliyoruz. Biz yaşam hakkını ve herkes için barışı savunuyoruz. Ölümsüz bir coğrafya istiyoruz ve bunun mümkün olduğunu da biliyoruz. Böyle bir haklılığa sahipken neden kaçalım ki? Bu beklentide de olsaydık yine kendi ayağımızla gider ifademizi verirdik.

Cezaevindeki ilk gününüz?

Geçici olarak bir günlüğüne bir odada kaldım. Yatak örtüleri yeni değişmişti. Girdiğimde hemen kitap istediğimi söyledim. Kütüphanedeki kitapların listesini getirdiler. Oldukça zengin bir listeydi. Amin Maalouf’un kitaplarının olduğunu görünce çok heyecanlandım, hemen istedim. O gün kitaplarla birlikte güzel bir uyku uyudum.

Fakat bu olumlu bahsettiğiniz karşılamanın sonrasında devam etmediğini ve ağırlaştırılmış müebbet cezası alanların konulduğu hücreye konulduğunu gazetelerden okuduk.

Buradaki memurların yaklaşımında değişen hiçbir şey olmadı. Olsa da zaten sorun etmem. Onlar işini yapıyor yalnızca. Hiçbirinin rüyasının cezaevinde infaz memuru olmak olduğunu zannetmiyorum. Bu nedenle onlara karşı bir şey söylemem ve bir tavır beslemem de mümkün değil. Fakat dosya savcısı, tutuklama kararı veren hakim ve cezaevi müdürü için aynı şeyleri söylemem. Onların yaptıkları, görevi yerine getirmek ile açıklanamaz.

Ağırlaştırılmış müebbet cezasından hükümlülerin konulduğu tek kişilik hücrede en temel sorununuz nedir?

Günde yalnızca bir saat havalandırmaya çıkmama izin veriliyor. Eskiden iki saatmiş, şimdi bir saate indirmişler. Havalandırmaya tek başınıza çıkabiliyorsunuz, yanınızdaki hücrelerde bulunanlarla çıkmanız mümkün değil. Emin olun yalnızlık, bu havasızlık ve gökyüzünü görememe sorununun yanında önemli değil. Bu hücreler ve uygulamalar insanları yavaş yavaş ölüme terk etmek için dizayn edilmiş ve hayata geçirilmiş.

Sizce siz neden buradasınız?

Bu tamamen keyfi bir uygulama. Bunun hiçbir haklı, yasal gerekçesi yok ama siyasal gerekçesi var elbette. Ellerinde bizleri suçlayabilecekleri hiçbir şey yok. Bu nedenle de burada kaldığımız her günü irademizi kırmak için kullanmaya çalışıyorlar. Bunu da burada bizi tecrit ederek yapabileceklerini sanıyorlar. Bunu yapabilmeleri mümkün değil, beceremeyecekler. Bu korku aşıldı artık. O kadar tehdite rağmen bile binlerce kişi destek için “Bu Suça Ortak Olmayacağız” metnine imza attı. Rahatsızlıklarının asıl nedeni bu.

Tecrit uygulamaları karşısında özellikle başvurduğunuz, günlük rutin haline getirdiğiniz bir şey var mı?

(Gülüyor) Ben, kitap, sadece ama sadece düzensiz kitap okumak istiyorum. TV istemedim. Tek isteğim kitap okuyabilmek ve gökyüzünü görebilmek. Sadece o an ne istiyorsam, herhangi bir planlama yapmadan sadece o kitabı okumak istiyorum. Bunun için arkadaşlarımın bana kitap göndermesini istemiyorum. O günkü sezgilerime göre kitabı seçiyorum ve bundan da çok büyük bir haz alıyorum. Amin Maalouf’lar ilaç gibi geldi. Hepsini okumuştum ama yeniden okuyorum.

Dışarıda nöbet tutan arkadaşlarınız için ne diyeceksiniz?

Onun tarifi yok. İçeride insanın içini ısıtıyor ve tecrit mecrit her şeyi unutturuyor. Tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Buradan çıktığınızda ne değişecek?

Benim açımdan hiçbir şey değişmeyecek ama umarım yaşadığımız bu coğrafya ölümün olmadığı, yaşam hakkının korunduğu ve barışın gerçekleştiği bir coğrafya olur. Bunun için bizim burada yatmamız, tecrit altında tutulmamız gerekiyorsa önemli değil, ben yattığım her günü helal ediyorum, yeter ki barış olsun.

Röportajın tamamını okumak için tıklayınız

Kategoriler

Güncel Türkiye Gündem



Yazar Hakkında