Ermeni bir ailenin 15 yıllık mülkiyet savaşı

İstanbullu Ermeni bir aile, tüm varlığını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. 15 yıldan uzun bir süredir, mahkeme kayıtlarına yansıyan ölüm tehditlerinin de karıştığı davalarla birlikte peşine düşülen varlık, Zeytinburnu ilçesinde bulunan, üzerinde bir fabrika yerleşkesinin yer aldığı yedi dönümlük arsa.

Son ekspertizde 22 milyon TL değer biçilen arsanın, bölgede yapılan imar değişikliği nedeniyle birkaç kat değerlenmesi bekleniyor. Aile, yıllardır hukuk mücadelesi vermesine karşın bu tehlikeyi önleyebilmiş değil. Yıllardır yaşadıkları sıkıntılar ve baskılar nedeniyle kabuğuna çekilen Sezer ailesi, avukatlarının da cesaretlendirmesiyle, yaşadıklarını Agos’a anlattı.

Sorunun başlangıcı hisse devri

Ailenin anlatımına göre 1922 doğumlu Arsin Sezer, meslek hayatına döküm atölyesinde çırak olarak başladı, sonra kendi imkânlarıyla, 1950’lerde bakır üzerine çalışan bir firma kurdu. İki kardeşini de yanına alarak işlerini büyüten Sezer, Zeytinburnu’nda bir arsa satın alarak üzerine fabrika yerleşkesini kurdu. Uzun yıllar burada faaliyet gösteren firma, Arsin Sezer’in kardeşlerinin tavsiyesiyle anonim şirkete dönüştü. Zaman içinde şirket yönetiminde pasifize edildiğini fark eden Sezer, 1993’te, payına düşen %33’lük hissesini satıp şirketten ayrılmaya karar verdi ve 1993’te, piyasadan tanıdığı dökümcü Battal Salamcı’ya hisselerini satmak istediğini söyledi. Şahsın bu teklifle ilgilenmesiyle, Sezer için sıkıntılı süreç de başlamış oldu. Arsin Sezer, kızı Zaruhi Teker’le birlikte, İtimat Metal AŞ’deki toplam 16.500 hissesini 5 Ağustos 1993’te Battal Salamcı’ya 16 milyon 500 bin eski TL karşılığında sattı. O tarihten itibaren şirketle alakası kalmayan yaşlı adam, 1999’da demans (bunama) hastalığına yakalandı.

Ailenin anlatımına göre bu satıştan yedi yıl sonra, Mustafa Kırkıl adlı şahıs ortaya çıktı. Daha sonra Battal Salamcı’nın akrabası olduğu anlaşılan şahıs, parayı Salamcı’ya kendisinin verdiğini, Sezer’in kardeşlerinin Salamcı’yı, aile şirketi olduğu için fabrikaya almadıklarını söyledi ve bu ölü yatırım nedeniyle tahsil edemediği parasını Arsin Sezer’den istedi. Ailenin iddiasına göre aileyi ölümle tehdit eden Kırkıl, bu arada 2001’de Salamcı’dan söz konusu hisseleri devraldı. O tarihlerde ailenin yaşadığı evin önünde âdeta kamp kuran şahıs, tehditler yağdırmaya başladı. Bunun üzerine, Arsin Sezer, ailesini de korumak amacıyla hisseleri 30 Nisan 2001’de 27 milyon 500 bin eski TL’ye geri aldı.

Hedefte arsa varmış

Ailenin iddiasına göre Kırkıl, bu parayı almasına ve herhangi bir alacağı kalmadığını noterde beyan etmesine rağmen, tehditlerini sürdürdü. Aile, avukatı aracılığıyla 2001’de ve 2002’de ‘para tedariki için tehdit’ suçlamasıyla Kırkıl hakkında savcılığa iki kez şikâyette bulundu. Bu şikâyetlerin ardından bir süre aileyi rahatsız etmeyen şahıs, 2004’te, Arsin Sezer’e ait olduğunu iddia ettiği bir senetle ortaya çıktı. İcra takibi yapacağını söyleyen Kırkıl, aynı yıl, miktar ve vade belirtmeden bir ihtarname gönderdi. Aile, bu ihtarnameye, böyle bir senet olmadığını belirterek itiraz etti. Ancak aile 2009’da yeni bir durumla karşı karşıya kaldı. Bir banka işlemi sırasında tesadüfen, Zeytinburnu İlçesi, Merkezefendi Mahallesi 2903 ada 28 parselde bulunan, Arsin Sezer’in %44 hisse ile paydaşı olduğu arsa üzerinde 1 milyon 150 bin Dolar’lık haciz olduğu anlaşıldı. Aileye göre mahkeme yoluyla amacına ulaşmak isteyen Kırkıl, 2008’de İstanbul 11. İcra Müdürlüğü’ne başvuru yaptı ve Sezer’le alakasız adreslere tebligatlar göndererek ilanen tebligat usulüyle icra takibini kesinleştirdi. Bu sürede Sezer’in demans hastalığı ağırlaşırken, aile, mahkemeye söz konusu bono senedinin sahte olduğu gerekçesiyle İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Yapılan incelemede, senedin ön yüzünde bulunan yazıların ve imzaların ismi geçen şahıslara ait olmadığı ve senedin sahte olduğu tespit edildi. Senedin boş olan arka yüzündeki imzanın ise Arsin Sezer’e ait olduğu belirtildi.

Adli Tıp’ın tartışmalı kararı 

Senedin sahte olduğu tespit edilmesine rağmen icra takibinden kurtulamayan aile, Arsin Sezer’in fiili ehliyeti olmadığından bahisle icranın takibinin iptalini talep etti. Ailenin anlatımına göre karşı taraf ise, Arsin Sezer’in üye olduğu mağaza, kulüp gibi, alakasız yüzlerce kuruma yazı göndererek fiili ehliyeti olduğunu kanıtlamaya çalıştı. 2009’da başlayan bu sürecin ardından, tüm belgelerin toplanmasını bekleyen mahkeme bu yazıları da dosyaya ekleyerek 2014’te Adli Tıp’a gönderdi. Adli Tıp Haziran 2015’te Arsin Sezer’in aleyhine karar verdi. Davaya bu aşamada müdahil olan avukat Şükran Çiftel, gelinen son noktayı şöyle anlatıyor:

“Senedin düzenlendiği tarihte 83 yaşında olan ve en az dört-beş yıllık demans hastası olan Arsin Sezer’in fiili ehliyete sahip olamayacağı aşikâr olduğundan, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’na başvurduk. Alınan mütalaada Arsin Sezer’in fiili ehliyetinin olamayacağı rapor edildi. Raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için dosyanın bağımsız ve tarafsız bir üniversiteye gönderilmesine karar verilmesini talep etsek de, mahkeme dosyayı tekrar Adli Tıp Genel Kurulu’na gönderdi. Ocak 2016’da çıkan rapor yine aleyhimize oldu. Beyoğlu Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 2001 tarihli ‘demans’ teşhisi, Sait Çiftçi Hastanesi’nden 2003’te ve 2005’te alınan raporlar, Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden 2006’da alınan Sağlık Kurulu raporu gibi çok sayıda rapor hiçe sayıldı ve demans hastalığı sanki Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde 2009’da tespit edilmiş gibi, ‘hastalığın gelişim süreci dikkate alındığında akit tarihine teşmil edilemeyeceği’ şeklinde, gerçeğe tamamen aykırı bir karar verildi. Bu rapor tarafsızlığa ve bilirkişilik etiğine aykırı gerekçelerle hazırlanmış bir rapordur.”

Her şeyleri ellerinden alınabilir

Arsin Sezer, 2010 yılında vefat etti ancak icra takibi, Türkiye’de yaşayan kızı, yurtdışında yaşayan oğlu ve diğer kızı aleyhinde devam ediyor. İstanbul’da yaşayan Zaruhi Teker ve çocukları süreci doğrudan yaşamış oldukları için psikolojik olarak son derece yıpranmış durumdalar. Haciz konan arsa çok kıymetli olsa da, muhtemelen, yasal faiziyle birlikte talep edilen 12 milyon TL’yi karşılayamayacak. Aile fertlerinin, oturdukları ev de dahil olmak üzere sahip oldukları her şey ellerinden alınsa dahi, bu miktarın karşılanamaması ve hapis yatma ihtimalleri var. Aile, önümüzdeki günlerde görülecek davada mahkemenin adaletli davranmasını bekliyor.  

Av. Şükran Çiftçi: ‘Sezer ailesi bir kumpasla karşı karşıya’

Avukat Şükran Çiftel, davanın bir başka boyutuna da dikkat çekiyor: “Aile çok baskı altında kalmış ve yıpranmış. Mafyanın da içinde olduğu ciddi tehditlere maruz kalmışlar. Aynı günler geri gelebilir düşüncesiyle ürküyorlar. Aileyi konuşması için ben ikna ettim, çünkü davanın geldiği aşama kabul edilebilir gibi değil. 1999’da ilk belirtilerini gösteren demans hastalığı, senedin imzalandığı 2004 yılına kadar Arsin Sezer’in akli melekelerinin çoğunu götürmüş olmalı. Bunu, görüşüne başvurduğumuz bütün doktorlar onaylıyor. Kaldı ki, altında beş saygın profesörün imzasının bulunduğu mütalaamız var. Adli Tıp Kurulu’nun, sunduğumuz tüm sağlık raporları ve ilaç reçetelerini yok sayması olağandışı bir durum. Maalesef, bu tablo, Sezer ailesinin bir kumpasa maruz kaldığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Umarız mahkeme talebimizi dikkate alıp, bağımsız bir kurumdan rapor ister. Aksi takdirde adaletin yerine getirilebileceğini sanmıyorum.”

Kategoriler

Güncel Azınlıklar



Yazar Hakkında

1979 İstanbul doğumlu. Toplum bölümünün editörü, demokratikleşme, insan hakları, inanç özgürlüğü ve azınlık vakıflarıyla ilgili haberler yapıyor.