Van’ın yüz yıl önceki yerlileri bugünün ‘ötekiler’i

Ayşe Polat’ın, Van’daki Ermeni mirasının izlerini süren, 1915’in gerçeklerini bölgenin bugünkü yerlilerinin anlatılarında arayan belgeseli ‘Ötekiler’ 35. İstanbul Film Festivali kapsamında gösteriliyor. Yönetmenle, belgeselin yapım sürecini ve ‘yüzleşme’yi konuştuk.

‘Die Erbin’ (Mirasçı), ‘Haluk’un Mutluluğu’, ‘Koru Kendini’ ve ‘Yurtdışı Turnesi’ adlı filmlerin ödüllü yönetmeni Ayşe Polat, 7-17 Nisan arasında devam eden 35. İstanbul Film Festivali’ne ‘Ötekiler’ adlı belgeseliyle katılıyor. 

Polat, okuduğu bir yazı sayesinde, Van kedisinin Türklere mi Kürtlere mi yoksa Ermenilere mi ait olduğu tartışmasından haberdar olmuş ve bu üç kökenden üç aile bulma umuduyla Van’a gitmiş. Derdi, başrollerde Van kedilerini oynatıp, arka planda coğrafyanın geçmişinde yaşananları anlatmak olan yönetmen, zincirin üçüncü halkasının eksik olduğunu görünce, kedileri bırakıp geçmişin peşine düşmüş. 2013 yılında kazandığı Tarabya Kültür Akademisi bursuyla film hazırlıklarına başlayan ve Van’da Ermenilerin izlerini araştıran Polat’ın “Buralarda Ermeniler yaşar mı?” sorusu, kilisesi olan köylerde bile tuhaf karşılanmış. Neyse ki yolu –iki hafta önce Agos’un muhabiri Fatih Gökhan Diler ve fotoğrafçısı Berge Arabian gibi– Çatak Çevreyi ve Tarihi Koruma Derneği’nden, ‘Ermeni kızı Hanife’nin Kürt torunu’ Ali Sulmaz’la kesişmiş. Sulmaz’ın da yardımlarıyla ilerleyen belgesel çekimleri için üç kişilik bir ekiple bölgeye gitmiş, özellikle kilisesi olan köyleri gezmiş, insanların geçmişe dair anlattıklarını dinlemiş, definecilerin aradıkları şeyin peşine düşmüş. Sonuçta ortaya, 1915 sonrası bir Van manzarası çıkmış.

‘Ötekiler’ yani Ermeniler

Belgeselin göze çarpan ilk tespiti, Türkiye’nin ‘ötekileri’ haline gelen Kürtlerin, Ermenilere yönelik ötekileştiren bakışı. Yapım, ismini de buradan alıyor. Polat’ın kamerasını doğrulttuğu köylülerin anlattıkları hikâyeler kimi zaman tokat gibi çarpıyor yüze. Biri “Keşke daha çok Ermeni öldürülseydi” diye hayıflanırken, diğeri çocukken dinlediği olayların dehşetiyle sarsılıyor. “Bu tür anlatılarla karşılaşmak sizin için sürpriz oldu mu?” diye sorduğumuzda, Polat, “Ben zaten onu arıyordum” diyor: “Geçmişi hatırlayan insanları arıyordum, çünkü burada kolektif bir travma yaşanmış. Üzerinde konuşulmazsa, bu travma nesiller boyu sürer. 2016’da, yüz yıl önce yaşananların izlerini gördüm. Çekim için ön çalışmalar devam ederken kimse konuşmadığından çok zorlandım. Bu sırada abim bana, biz çocukken Malatya’ya gelen bir misafirimizi hatırlattı. Babam işçi olarak Almanya’ya gittiğinde bir adamla tanışmıştı. Adamın bizim Malatyalı olduğumuzu öğrenen 70’li yaşlardaki ninesi, şehrimizdeki Ermeni kilisesini ziyaret etmek için bize gelmişti ve bizde kaldığı bir hafta boyunca 1915’te yaşananları, ailesinin nasıl öldürüldüğünü anlatmıştı. Bu hikâyelerin izleri bende yıllarca kalmış. O da unutmamak için başkalarına anlatmış. Filmdeki bir köylü, komşusundan dinlediği yaralı bir Ermeni kadının hikâyesini anlatırken, yanında oturan çocuk da onu dinliyor, benim çocukken dinlediğim gibi... Hikâyeler bu şekilde, devamlı aktarılıyor.”

Geciken yüzleşme

Benzer araştırmalar için Van’a giden hemen herkesin başına gelenleri Polat da yaşamış. Onu malları üzerinde yeniden hak iddia etmeye gelen bir Ermeni ya da defineci sananlar olmuş. Ancak kahvehanelerde onlarla uzun zaman geçirince, niyetinin zararsız olduğuna ikna olup anlatmaya başlamışlar. Ali Sulmaz’ın varlığı da, konuşmalarına yardımcı olmuş.

“İnsanlar henüz bu geçmişle yüzleşmemiş. Olaylar hâlâ tabu, saklı. Kimileri kendini mağdur konumunda görüyor, korktuğu için konuşmuyor. Diğer taraftan, geçmişin izleri her yerde, halk bunlarla yaşıyor. Bu, toplumun değil devletin suçu. Soykırımı konuşmazsak sağlıklı bir toplum olamayız, aynı şeyler tekrar yaşanabilir. Televizyonda, medyada bu konuların tartışıldığını görürlerse, orada yaşayanlar da rahatça konuşabilirler.”

Polat, film kurgu aşamasındayken yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor: “Van’da tanıştığım insanları çok sevdim. Onlar da bana güvendiler. Kahvehanede hemen her sabah oturup birlikte çay içtiğim yaşlı bir adam, ‘Bunun amcası Ermenileri öldürdü. Dört tane öldürdü ama az öldürdü, 20 tane öldürse daha iyi olurdu’ demişti. Belgeselin kurgusunu yaparken otosansür uyguladığımı, onun bu sözlerini çevirmediğimi, çünkü bunları söylediğine inanmak istemediğimi fark ettim. Alman kurgucuya ‘Bu kısım önemli değil’ deyip geçiştiriyordum. Daha sonra birlikte çalıştığım Kürt kurgucu o lafları ortaya çıkarıp filme dahil etti. Diğer taraftan, ona ‘Sen güzel konuşmuyorsun’ diye karşı çıkan insanlar da vardı. Her iki tarafı da göstermek benim için önemliydi.”

“Bu benim de tarihim”

“Çatak’ın bugün de cami yerine kilisesi olan köylerinde çoğunlukla Kürtler yaşıyor ve katliamı onlar anlatıyor. Ben de Kürt’üm; bu benim de tarihim” diyen yönetmen, filmi Van’ın Çatak ilçesinde de göstermek istiyor.

Belgesel, bölgenin bugünkü yerlilerinin Ermenilerden ve katliamlardan kalan mirasla ne yaptığını, geçmişi büyüklerinden nasıl dinlediklerini ve nasıl aktardıklarını, yüz yıllık bir boşluk sonrasında bile hâlâ nasıl Ermenilerle ortak ritüelleri ve inanışları paylaştıklarını gösteriyor. Bugüne kadar kurmaca filmler yapan yönetmenin yaklaşımı, yapımın samimi dilini pekiştiriyor. Sanki köylüler kendi aralarında 1915 ve sonrasında olanları konuşurken, yönetmen bu sohbetlere tanık oluyor. Tarihin farklı katmanları bireysel anlatılarla, yavaşça önümüze seriliyor.

65 dakika uzunluğundaki ‘Ötekiler’ belgeseli, 35. İstanbul Film Festivali Ulusal Belgesel Yarışması kapsamında, 10 Nisan Pazar günü saat 19.00’da İtalyan Kültür Merkezi’nde gösterilecek.  

Yapımcı ve senarist Ayşe Polat 1970 yılında doğdu; 1978 yılından beri Hamburg ve Berlin’de yaşıyor. Hür Berlin Üniversitesi’nde ve Bremen Üniversitesi‘nde felsefe, kültür bilimleri ve Alman Edebiyatı eğitimi aldı. ‘Beyhan’ın Düğünü’ ve ‘Safiye Hatun’ gibi ödüllü kısa filmlerin ardından, 2000 yılında ‘Yurtdışı Turnesi’ adlı uzun metraj filmini çekti. Film ona, Ankara Film Festivali’nde ‘en iyi genç araştırmacı yönetmen’ ödülünü getirdi ve uluslararası festivallerde gösterildi. Ardından gelen ‘Koru Kendini’ ise Locarno Film Festivali’nde ‘en iyi film’ ve ‘en iyi oyuncu’ dallarında iki Gümüş Leopar’a ve Almanya Eleştirmenler Ödülü’ne değer görüldü.

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema



Yazar Hakkında