BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

İktidar bizim muhalefet bizim! Oğlan bizim kız bizim! R. T. Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları – Fasıl 39

Rabbime hamdolsun, daha Türkiye’ye başkan olmadan İslam ümmetine hem Başkan hem Halife olmak nasip oldu! Bu sene İslam İşbirliği Teşkilatı’nın başına geçtim. Allah (c.c.) tamamına erdirsin, amin!

Bu benim Türkiye için başkanlık idmanım olacak. Onun için, aynen Türkiye’de yaptığım gibi, “Ben alışılmış başkan değilim, olmayacağım!” mesajını en baştan vermem lazımdı ki, bundan sonra her sözümü dinletebileyim. Malum ya, damat ilk gece kedinin bacağını caaart diye ayırırmış. Hiçbir milletlerarası toplantıda görülmediğini önceden tespit ettirdiğim çok etkileyici bir usulle başlamak ve başkanlık nasıl yapılır tüm Ümmet-i Muhammed’e göstermek lazımdı.

***

Başdanışmanlarıma sormuş ve Teşkilat’ın parasız olduğunu önceden öğrenmiştim. Artık başında ben bulunacağım ya malum, iş yürütmek için de her şeyden önce para lazım, Türkiye’de inşaat sektörünün yardımıyla mükemmel biçimde çözdüğümüz bu meseleyi ilk planda halletmeye karar verdim.

Bunlar, biliriz, hep S. Arabistan kralının ağzına bakarlar. Kralı taa havalimanına ayağına giderek karşıladık. Uçağına da otomatik merdiven yanaştırttık inerken. Kırmızı halı, her bişeyler. (Bi tek, o vatan hainlerinin “Duşakabinoğulları” diye sözde aşağılamaya kalktıkları 16 Türk aslanını getirmeyi unutmuşuz). Üstelik, selamlayacağı merasim kıtasına arkasını değil önünü döneceğini de muhterem krala lisan-ı münasip ve etvar-ı tenasüple gösterdik, o kadar olur!

Kralı böylece ayarlamışım, başkanlığa başladım. Önce, parababalarını bağış yapmaya çağırdım. Ama onu da pat diye yapmadım haaa! Önce, Türkiye’nin Teşkilat’a 2 milyon dolar bağış yaptığını gururla ilan ettim. Hani, bizim düğünlerde damadın yakasına iğneliyoruz ya paraları, mikrofondan da “Falanca beyefendi şu kadar…” diye ilan ettiriyoruz teşvik için, öyle. Ardından da, “Bağışlarını açıklayacak ülkelerin temsilcileri ellerini kaldırıp, mikrofona bağış miktarını söylesin” dedim.

***

S. Arabistan kralı hemen yanımda oturuyor. Ben ilk parayı S. Arabistan bastıracak diye bekliyorum, maliye bakanları kalkıp da demesin mi, “Biz bağışlarımızı ikili düzeyde doğrudan Teşkilat’a yaparız; açıktan rakam söylemek uygun olmayacaktır!” Be adam, milyarlarca dolar üzerinde oturuyorsun. Bana ilk günde bu yapılır mı! Kralını taa havalimanlarına gidip karşılamışız!

Ama pabuç bırakır mıyım! Bırakırsan seni pabuçsuz bırakırlar! Ne dedim daha önce de kaç kere, karizmayı çizdirmeyeceksin yoksa seni çiziverirler hainler! Israr ettim. Ama maalesef, bu sefer de Endonezya ve Kuveyt söz alarak “ikili düzey” teranesini tekrarladılar! Şeytan diyor, tövbe tövbe, kalk da bunları derhal sınırdışı et diyor, TC’li hainleri vatandaşlıktan atar gibi!  

Ne yaparsın böyle durumda? Çok bozuldum. Ama hemen aklıma Mehter Takımı geldi: 2 adım ileri, 1 adım geri. Bu Müslüman kardeşlerimizin anlayacağı lisanla izah ettim: “Görünen o ki, burada bağışlarını açıklamak isteyen ülke yok. Bizim inancımızda nafile olan ibadetler gizlidir. Farz olan açıktır. Ki diğerlerini de teşvik etsin”.  

Ardından da, bazı ülkelerin adlarını okudum. Ama borçluları değil, borcu olmayanları okudum. Anlayan anlamıştır. Ne yapalım, önemli olan benim alışılmış başkan olmadığımı, olmayacağımı idrak etmeleridir.

Aslında yine şükretmek lazım. İçlerinden hiçbiri kalkıp da, ‘Yav, Türkiye niye Gazze için taahhüt ettiği 200 milyon doların sadece % 32’sini ödedi?’ demek küstahlığını göstermedi. Hatta kalkıp da, ‘Parayı o kadar önemsiyorsan, Amerika’daki Katolik Sen Con Üniversitesi’nden fahri doktora almak için 300.000 doları niye bastırdın?’ diyen alçak bile çıkabilirdi. O Paraleller öğretiyorlardır bunlara.

***

Cennet yurdumuzun ne kadar önemli olduğunu böyle vesilelerle anlıyor insan. Sadece bu İslam Teşkilatı işinden bahsetmiyorum. Almanya’daki alçağın okuduğu küfürnameden bahsediyorum. Ah, bi burada olsaydı, bi burada olsaydı! Neyse ki mülteciler sayesinde Merkel’in eli mahkum, yargılamaya izin verdi. Ben emindim vereceğinden; o altın yaldızlı koltuklarımıza hemen lök diye çökmesinden belliydi.

Ama bi ihtimal, kamuoyu korkusundan bizdeki soruşturmalara döndürebilirler, o da başka. Biz de ne soruşturmalar açmıştık, mesela hain terörist cesedini zırhlı arabanın ardından sürükleyenlere falan… 

Bu mülevves küfürbaz Alman’ın ardından şu anda organize bir suç örgütü faaliyete geçmiş durumda. Şimdi de Hollanda kalkmış, yabancı liderlere hakareti suç olmaktan çıkaracakmış. Rabbimden dilerim, inşallaaah sizin kraliçenize dümdüz giderler de aklınız başınıza gelir. Kraliçe deyince aklıma geldi, Hollanda’da da başkanlık sistemi bulunduğu bizdeki alçakların kulağına küpe olsun.

Haa, küpe derken, bana hakaret için “Erdovi, Erdovo, Erdovahn” diye klip yayınlayan Alman ARD kanalının muhabirini sınır dışı ettik, bu da bütün yabancı basının kulağına küpe olsun…

***

Biraz da yurt içinden konuşalım. Kanlı terör örgütü PKK yöneticilerinden Cemil Bayık, eğer doğruysa, il ve ilçelerdeki dağ kadrosuna kırsala çekilme talimatı vermiş. İnşallah yanlış haberdir. Bi çekilmeye karar verirlerse yanarız, bu kadar sıkıştırmışken, HDP vekillerinin de defterini aslan parçası Kılıçdaroğlu ve Bahçeli sayesinde dürerken!

Allahtan (c.c.), Kongra-Gel açıklama yaptı: “Yazılanlar doğru değil. Topyekun bir savaştayız. Çözüm süreci gündemimizde yok. Kürt Halkı metropoller de dahil olmak üzere her yerde savaş halindedir. Direniş yayılacaktır”. Haşşöyle! Ağzına sağlık canım kardeşim! Dersim’deki işi yarım bırakmayacağız!

HDP’lilerin dokunulmazlıkları deyince aklıma geldi: Bu konuda hazırladığımız kanun teklifine oy verildiği sırada ortada olmayan dosyalar için bile dokunulmazlıkları kaldırtacağız. Hatta, daha güzeli, şu andaki anayasa Md. 85’te dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı AYM’ye başvurmak mümkün ama, biz şimdi kanunun gerekçesine yazıp, bu kaçış deliğini de tıkıyoruz Allah’ın (c.c.) izniyle. Bu Tarhan Erdem denen ihtiyar keçiden başkası farkına varmadı, şükür. Onu da kim dinler; Radikal’de yazıyordu, orayı da kapattırdık!

***

Yurt içinden konuşalım dedik ama alçak gavurlar bırakmıyorlar ki! Bir yandan ABD’nin insan hakları raporu denen rezillik, bir yandan AB’nin Türkiye raporu bana aynen 17-25 darbesi gibi kastetmekte.

Korkarım bu aptallar artık kendilerine geliyorlar. Baksana, “şartlar yerine getirilmezse Hazirana vize mize yok” demeye başladılar. Dur, ben sana şimdi sınırlarımıza yaklaştığı bildirilen 30.000 Suriyeliyi doğrudan postalayayım da gör sen vizeyi. Aslında, Haziran’da vizeyi kaldırmazlarsa biz içeride çok puan kaybedebiliriz. Hazırlıyoruz halkımıza söyleyeceklerimizi. İslamofobi hortluyor!

***

Efendim, yine dönelim güzel Türkiyemize. Buradan iyi yer yok cihanda. Ben kalkıyorum, “Biz burada tvitten mvitten içeri gireni görmedik. Hakaretler, ölüm tehditleri… Sadece tazminat alıyoruz, onu da ben almıyorum zaten. Avukat arkadaşlara bildiğiniz gibi yapın diyorum” şeklinde konuşuyorum, ardından mis gibi tutuklanıyor hainler. Taze 5 kişi girdi bu hafta.

Yargımız sadece bana hakaret edenleri cezalandırmıyor, avukatlarını da hallediyor. Hani Kadıköy’de sözde kartopu oynarken bir dükkanın camını kırmaya teşebbüs eden Nuh diye biri vardı, bıçağın üstüne düşüp öldü, işte onun avukatı hakkında da soruşturma açtırdı İstanbul 4. Ağır Ceza.

Neden, çünkü bana hakaret etmiş. Kalkıyor duruşmada dükkan sahibine soruyor: “Erdoğan’ın, ‘esnaf gerektiğinde polistir, askerdir, alperendir, gerektiğinde şehittir, kahramandır, bulunduğu yerin güvenliğini sağlar’ şeklinde bir şeyler dediğini duydunuz mu, kendinizi bu pozisyonda mı hissettiniz?” Alçağa bak sen, yani ben öldürtmüş oluyorum ha! Burada sadece hakaret değil, iftira da var!

***

İşte böyle böyle yıldıracağız alçak hakaretçileri. Ayrıca, Ankara Garı patlamasında yetkililerin "en azından ihmali" olduğunu yazan müfettiş raporunu yayınlayan Cumhuriyet muhabiri Kemal Göktaş’a “Terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerini hedef göstermek”ten 1 yıldan 3 yıla kadar isteteceğiz.

İstetiriz! İktidar bizim muhalefet bizim! Oğlan bizim kız bizim! 

***

Şu sıralar seçim yaklaşabilir diye, ayrıca gavurların sözde raporlarına inat, bir dizi büyük reform planlıyoruz. Hem de Ensar’a atılan iğrenç iftiralara panzehir olur:

Birincisi, 23 Nisan avut, 29 Nisan in. Çünkü bu tarihte Kut’ül Ammare muharebesini şu M. Kemal’in hiç sevmediği, şeriatçı cennetmekan büyüğümüz Sakallı Nurettin Paşa kazandı. 23 Nisan zaten Başkanlık rejiminin karşısındaki parlamenter rejimi temsil ediyordu, o günkü Meclis resepsiyonunu şehitler vs. deyip iptal ettik, onun yerine 29 Nisan’ı kutlayacağız.

İkincisi, Şopen avut, Itrî in. Bundan sonra cenazelerin Itrî üstadımızın Tekbir’iyle kalkmasını istiyoruz. Yerli ve milli bir biçimde. Asker cenazeleri buna belki istisna teşkil edebilir, TSK’yı idare etmek için.

Bu ikincisini Diyanet başkanımız Mehmet Görmez Hoca gündeme getirdi. Nitekim geçen gün Balkanlardan gelen imam-hatip öğretmenlerine bir konferans verdi, Müslümanların yaptığı iddia edilen canlı bomba eylemlerden bahsederek şöyle söyledi: “Bütün Müslümanları bu kötülükler sarmışken, sizin ülkenizde niye bunlar olmuyor. Batılısı da doğulusu da soruyor. Benim verdiğim cevap şu oluyor. Hamdolsun bizde imam hatip liseleri var”.

Allahtan (c.c.), bu patlamaların faillerini hep meşkuk tuttuğumuz için kimse farkında değil 3 canlı bomba ile 1 bombacının TC vatandaşı olduğunun!

Ben bu kadar gayretli hale geleceğini bilseydim, bu hocamıza o zırhlı mersedesi taa en başından verirdim!

***

Ağız tadıyla bitirelim yine: Hani, şu MİT tırları davasını gidip basan yabancı konsolosları bir muhtarlar toplantısında eleştirmemin ardından Leman denen varakparede bir muhtarla yanak yanağa selfi karikatürüm çıkmıştı ya, o sözde mizah dergisi yine kapaktan özür diledi.

Şöyle ki, eski kapakta ikimizin karikatürü de iğrenç çizilmişti. Hani, muhtarlarım da ayrıca şikayet etmişlerdi, bizi Öcalan’a benzetmiş diye. Şimdi bu Leman sıkıyı görünce yeni kapakta özür diliyor. İkimizin de yeni karikatürünün yüzünde güller açtırıyor ve bize şöyle dedirtiyor: “Dur, o olmadı, bir daha çekiyoruz!

İşte böyle özür dilettiririz adama biz!