Sol ve liderlik krizi

SEYFİ ÖNGİDER

1900’lerin başından 1970’lere, İştirakçi Hilmi’den, Şefik Hüsnü ve Mihri Belli’ye, Hikmet Kıvılcımlı’dan Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’a kadar Türkiye sol-sosyalist hareketinin 20. yüzyılda varoluş koşullarını belirleyen, bu yüzyıla sosyalist hareket açısından damga vuran liderlerin ele alındığı ‘Türkiye Solundan Portreler’ kitabı sadece bu isimlerle ilgili yeni bilgiler içermekle kalmıyor aynı zamanda sol-sosyalist hareketin neden ve nasıl bu kadar geri noktalara savrulmuş olduğunu da ortaya koyuyor. Çünkü bu liderlerin siyasal hayatlarını analiz eden makaleler yazarlarının niyetlerinden bağımsız olarak ister istemez tarihsel olduğu kadar güncel bir içerik de taşıyor. 

21. yüzyıl sadece Türkiye solu için değil dünya solu için de pek iyi başlamadı ve doğrusu bu yüzyıla ait bir sosyalizm anlayışından sıkça söz edilmesine rağmen henüz nasıl bir gelecek vaat ettiği de pek bilinmiyor. Sosyalist hareketin 1970’lerde kazanmış olduğu kitlesel gücü bilenler, daha da önemlisi bu gücün o zaman diliminde yaratıcısı olan genç militanlar orta yaşlara geldiklerinde bu kadar gerilere savrulacağını hiç de akıllarından geçirmemişlerdi. 1970’lerde devrim oldu-olacak havasındaki gençler 2000’lerin orta yaşlıları olarak ve geride bıraktıkları onca tecrübe; hapishanelerden, işkencelerden, sürgünlerden gelip geçen onca mücadelelerden sonra solun bu kadar etkisiz, hatta bu kadar çaresiz olacağını herhalde öngörmemişlerdi. 

Yumurta ve tavuk hikâyesi 

Bu durumun dünya-tarihsel ölçekte nedenleri olduğu gibi elbette bize özgü nedenleri de vardır. Sol da bir siyasi hareket olarak liderlerin etrafında şekillenen ve onların kimliği üzerinden büyük ölçüde kendisini bulan ve toplumsal olarak da ilerleyen bir nitelikte olduğu için liderlere bakıldığında ve analiz edildiğinde solun ne halde olduğu da büyük ölçüde anlaşılır. Bugün sola bakıldığında “lider” olarak görülenlerin hiçbiri 1900’lerden başlayarak 1970’lere kadar öne çıkan isimlerle karşılaştırılamaz. Kendi başına sadece bu gözlem bile pek çok şeyi açıklamaktadır. Bugün solun etkili bir liderden, daha doğrusu bir lider kuşağından yoksun olması aynı zamanda o ünlü yumurta ve tavuk hikayesini de hatırlatıyor; sol-sosyalist hareket geçmişte görülen tarzda liderlerden yoksun olduğu için mi bu durumda, yoksa bugün çok zayıf ve beceriksiz olduğu için mi bir türlü en son 70’li yıllardaki gibi liderler ortaya çıkmıyor? Lider eksikliği aslında mücadele eksikliği, kitlesel güç eksikliği, bilgi ve deneyim eksikliği, yetenek ve cesaret eksikliği gibi daha pek çok eksikliği veya yetersizliği ortaya koyduğu için bu ikilem üzerinde biraz düşünmek yararlı olabilir. 

1920’ler ve 1970’ler

Tarihine bakıldığında Türkiye solu iki dönemde liderler kuşağı çıkarmış görünüyor; birincisi 1920’lerde, diğeri de 1970’lerde. 

20’lerde Karadeniz’de katledilen TKP önderlerinden başlayıp Şefik Hüsnü ve Dr. Hikmet Kıvılcımlı’ya kadar giden isimlerin içinde yer aldığı bir lider kuşağını ortaya çıkaran siyasal-toplumsal koşullar aslında solun bilincinde ve hafızasında pek yerini bulmuş değil. Oysa bu dönemde Anadolu ve İstanbul’da gerçekten dikkate değer bir sol örgütlenme ve mücadele vardır ve o liderler de zaten o zeminde, o koşullarda çıkmıştır. Daha sonraki yıllarda yetişen ve iz bırakan isimlerden TİP’in liderleri ve Mihri Belli de esas olarak bu ilk kuşaktan feyz almıştır diyebiliriz. Yine bu ilk kuşak içinde Türk veya Müslüman olmayan sosyalist liderlerin bulunması da son zamanlarda solun bilincine çıkarılıyor ve iyi de oluyor. Nitekim Ermeni sosyalisti Paramaz’ın siyasal mücadelesinin bu kitapta da yer alması yerinde bir seçim olmuş. 

1920’lerin lider kuşağından sonra 1970’lerde yeniden bir lider kuşağı doğuyor; Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya’nın isimleri ön plandadır ama gerçekte her birinin etrafında lider nitelikte birçok isim vardır ve hiç kuşkusuz onların hepsini de yaratan 1960’ların ikinci yarısında yükselen siyasal-toplumsal mücadeledir.  Solun bu yükselişi 12 Mart döneminde liderlerin imha edilmesiyle örgütsel bir kesintiye uğradıysa da ideolojik ve siyasal olarak bir yenilgi söz konusu değildir ve zaten bu nedenle de 70’lerin ikinci yarısında sosyalist hareketin yükselişi ve kitleselliği tarihinde görmediği noktalara ulaşmıştır. 70’lerin başında çok önde olmayanların liderlik ettiği hareketler belirli bir yükseliş ve kitleselleşmenin ardından 12 Eylül 1980 darbesiyle tasfiye oldu. Ardından da Kasım 1989’da Berlin Duvarı yıkılıp, 1991’de Sovyetler Birliği dağlınca sol bütün dünyada ve bu arada Türkiye’de de yeniden ileri doğru hamle yapmanın zorluklarıyla, sancılarıyla boğuşmaktan kurtulamadı. Bu durum kuşkusuz aynı zamanda bir ‘liderlik krizi’ olarak da kendisini ortaya koyuyor. 

‘Türkiye Solundan Portreler’ kitabı esas olarak bu gözle ve lider-siyaset, sol hareket-lider ilişkisi bağlamında okunursa bugüne dair önemli şeyler söylediği görülecektir.


Türkiye Solundan Portreler
Hazırlayanlar: Emir Ali Türkmen, Ümit Özger
Dipnot Yayınları
556 sayfa.


Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ