İnkâr da bir kırımdır

Daha izlemeden, ismiyle ağırlığını ele veren filmler vardır. ‘Who Killed the Armenians?’ işte böylesi bir belgesel.

Mısırlı haber spikeri Myriam Zaki ve yönetmen Mohamed Hanafi’nin ortak çalışması olan belgesel, Ermenileri kimin öldürdüğü sorusu üzerinden aslında soykırımın kurbanlarına, gelecek kuşaklara ve bütün insanlığa bir vicdan borcu ödeme anlayışıyla hazıranmış. 

Mısır’da bu alanda yayınlanmış ilk çalışma olan yetmiş dakikalık belgesel Arapça dilinde çekilmiş. Kimi tanık bölümlerinde de Ermeniceye dönüyor ve İngilizce altyazıyla destekleniyor. Arapçanın tercih edilişinde, belgeselin geneline yayılan her türlü sömürgeleştirilme çabalarına karşı vakarlı duruş vurgusunun payı büyük. Mısır, bu konuda ana dilinden kendi sesini çıkarmayı ve o çerçevede yeri geldikçe Osmanlı İmparatorluğu döneminde kendi topraklarında uğradığı kıyımları anımsatmayı istemiş. Keza ünlü Musa Dağ direnişinden kurtarılan Ermenilerin Port Said’e getirilirken o dönem Mısır’ı egemenliği altında tutan İngiltere’nin bu Hıristiyan sığınmacıların Müslüman Mısırlılar arasında sorun teşkil edeceği zannının nasıl yanlış çıktığını da gösteriyor. Mısır o dönem soykırımdan kurtulanları ve Ermeni yetimleri bağrına basan en önemli ülkelerden biri oluyor. Yekpare ve evrensel bir algıda ilerleyen anlatı, bir daha benzer acıların yaşanmaması için inkârın son bulması gerektiğini zihinlere ve kalplere kazıyor.

Arşiv denilen

Ön çalışmaları 10 aya yayılan ve 600 saatlik ham kayıt üzerinden hazırlanan belgesel; Ermenistan, Mısır ve Lübnan’da çekilmiş.  Filmin isminde sorduğu sorudan hareketle belgeselin yapımcıları kurgularında, ziyaret ettikleri ülkelerin arşivlerinden kimi ilk kez gün ışığına çıkan sayısız belgeye ve çoğu tüyler ürpertici gerçek görüntülere yer vermiş. Ermenistan Soykırım Müzesi ve Ermenistan ulusal arşivinden çıkan resmi yazışma, kişisel mektup ve emanetler kadar arşiv yetkililerinin buranın Türk araştırmacılar da dahil olmak üzere herkese açık olduğu vurgusu çarpıcı. Zira, belgeselde günümüzden yer verilen tek isim bir dönemin başbakanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Kurgu onun Ermeni meselesine dair söylediklerinin gerçeğini sunmak üzerinden tasarlanmış. O “Ermenistan arşivleriniz açın” diye bağırdıkça Ermenistan’daki yetkililer “Saklayacak bir şeyimiz yok, arşiv buyurun hepinize açık” diyor. O “Ecdadımız soykırım yapmaz” dedikçe, Osmanlı’nın Mısır’da yaptıkları gösteriliyor. Onun şahsında resmi inkâr politikası, tarihin buralarda hiç konu edilmemiş yazışma ve tanıklıklarıyla karşı karşıya bırakılıyor.

Abdülhamit dönemindeki 1894-1896 kırılmalarından başlayarak, 1909 Adana Katliamı’na, oradan da 1915 nihai kırımına doğru kronolojik bir şekilde ilerleyen kurguda, yönetmenler sarmal bir oyun da kurmuş. Belgeselin en başında, her birinin en çarpıcı ifadelerine rastladığımız kişiler, ilerleyen dakikalarda uğranılan duraklar eşliğinde konuşmalarını geliştiriyor. Dolayısıyla belgesel de bir lotus çiçeği gibi açılıyor. Keza, ekibin yüzyıl önceki yaşamı neredeyse tamamen koruyan ve soykırımdan sağ kurtulanların yaşadığı Ermenistan’ın Davtaşen köyünde yaptığı söyleşiler, kendi yurdundan günün birinde hiçbir şeysiz sökülüp atılmanın ve aslında yok oluşa götüren yollara düşmenin dehşetini hissettirir nitelikte. Belgeselde yer alan Richard Hovannisian, Vera Yacoubian, Haig Demoyan, Mohamed Refaat Al-Imam, Rupen Safrasdian, Candan Badem, Hranuş Hakobyan, Ashod Melkonian, Taner Akçam, Kilikya Gatoğigosu I. Aram ve Eçmiadzin Gatoğigosu II. Karekin gibi önde gelen ruhani, akademisyen, tarihçi, aktivist isimler belgeselin ciddiyetini artırıyor.

Tarihi anlamak için

Etkileyici sunumuyla belgeselin bütün parçalarını birbirine bağlayan Myriam Zaki, Armenian Weekly’den Nora Keuhnelian’ın kendisiyle yaptığı söyleşide yapımın temel felsefesini anlaşılır kılacak şu açıklamalarda bulunmuş: “Ermeni Soykırımı hakkında düşünmek, bizim kendi tarihimizi anlamamızın, daha derin bir kimlik bilinciyle kendimizi gözlemlememizin bir yoluydu. Dökülen kan dışında hiçbir yanıyla pembe olmayan Arap Baharı, bizi yeniden değerlendirmelerde bulunmaya zorluyor. Son yıllarda pek çok maske düştü. Hakikati aramak her daim bizim görevimizdir.”

Bu görev ve sorumluluk bilinciyle hazırlanan belgesel, “Peki şimdi artık gerçeği bilirken ne yapacaksınız?” sorusunu da izleyenin önüne koyuveriyor. Ve aslında dönemin başbakanı Erdoğan’ın taziye mektubunun şu satırlarını akla getiriyor: “Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.”

‘Who killed the Armenians?’ belgeseli bu taziye karşısında o soruyu yineler gibi. İyi de, bu Ermenileri kim öldürdü…

Kategoriler

Sinema