BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Sıradan vatandaş diyalogları

Bugün biraz, hiçbir siyasi kimliği ve eğilimi olmayan ama olan biteni hayretle izleyen sıradan vatandaşlar arasında ülkenin genel durumuyla ilgili neler konuşulduğuna kulak veresim var, ne dersiniz? Farklı ortamlarda tanık olduğum kimi konuşmalardan rastgele seçeceğim. Mesela şöyle başlayabilirim: 

“Senin bu siyasete aklın eriyor mu?” “Eskiden iyi kötü ererdi de artık pek ermiyor.” “Benim de yahu, gidişata göre tahminlerde bulunabilir, fikir yürütebilir, kendi mantık süzgecimden geçirebilir, doğru yolu görebilirdim, şimdi tın tın. Niye böyle oldu?” “Bana sorarsan siyasette izlenen yolların bir mantığı kalmadı da ondan, vatandaşın isteğine, çıkarına ve özellikle söz hakkına saygı diye bir şey de yok artık. Baksana, ağzını açanı susturuyor, susmayanı içeri atıyorlar. Ne söylenirse ‘peki’ diyecek, hiçbir şeye itiraz etmeyeceksin.” “Can Dündar meselesine ne diyorsun?” “Ne diyeceğim, ahanda sana örnek; adama resmen ‘çeneni kapat, yoksa biz kapattırmasını biliriz’ dediler. Hrant’ı unutma.” “Sözde basın özgürlüğü var.” “Hangi özgürlükten söz ediyorsun sen? Basın resmen sindirilmiş durumda, zaten hiçbir şeyin özgürlüğü yok artık bu ülkede, istenen kalıba uymadın mı, yaşama daha iyi.” “Sus Allah aşkına! Bir duyan olacak, iş alacan başına.”

Bu son cümle aşağı yukarı her konuşmada var. İnsanlar garip bir korku içindeler, neredeyse evlerinde bile seslerini yükseltmekten çekiniyorlar. Şöyle bir konuşma da var: “Biliyor musun, cep telefonlarımız kapalı dahi olsa, oradan bizi dinleyebiliyorlarmış, hatta kameralı bilgisayarın varsa, o tepesindeki gözden evin içini falan görüyorlarmış. Bir arkadaşım dedi ki orayı bantla kapatmak lazımmış.” “Hadi canım, daha neler, abartıyorsun artık, işi neredeyse o kitaptaki duruma vardırdın, ‘1984’ müydü neydi?” “Evet, biliyorum, Orwell’in, bu ara herkes ondan söz ediyor, yeniden popüler oldu.” “E sen de neredeyse ‘Devlet vatandaşa düşman’ diyeceksin.” “Yok, düşman değil, beklentisi başka, hem devletin değil, en tepede bulunanın.” “Yani Tayy…” “Şşşşt! İsim verme! İsim verme! Bir duyan olur, sonra kulağına gider, sonra mahkemeye verir. Baksana, üşenmiyor, tek tek herkesi mahkemeye veriyor. Almanya’nın en büyük medya grubuna bile dava açmış.”

Bundan sonra böyle sıkça, dilin ucuna gelip de söylenemeyen kim bilir neler olacak daha... Düşünmeden edemiyor insan. Bir de, Ermeniler arasında fısır fısır konuşulup, yüksek sesle söylenemeyenler var. Ki Garo Paylan’a olanlar hiç de fısıltı değil, resmen haykırış, isyan... Zira artık genel zihniyeti o kadar açık, o kadar aleni kılıyor ki, susup oturmak imkânsız. Ha, avaz avaz bağırmak bir yarar sağlar mı? Onu ben bilmem. Söz verildiği halde, bir-iki istisna dışında bir türlü iade edilmeyen vakıf malları ve olur olmaz kamulaştırmaya kurban gidenlerin sonu nereye varır? Onu da bilmem. Zaten ben artık haber falan izlemiyorum, yalnızca Survivor’a takılıyorum. Hatta gidip Dominik’e yerleşme hayalleri kuruyorum. Alp Kırşan’ın işinde de gözüm var. Eh, gönül divanedir umar, benimki bir de ekstradan uçar. Durun onu en son anlatırım, bari sonu eğlenceli olsun, hele bir-iki vatandaşa daha kulak vereyim.

“Geçen hafta Okan Bayülgen’in programını izledin mi? Hani bir ara konuklardan biri ‘Sanattan hiç anlamayan insanlar yönetiyor bizi’ dedi ve hafiften siyasetçilerin refahına yöneldi de konu, Okan nasıl ustalıkla Romalılara bağladı olayı. Ta Romalılardan başlayarak politikacıların sanattan falan anlamalarının şart olmadığını, buna karşılık daima dünya nimetlerinden en iyi şekilde faydalandıklarını, sanki olması gereken buymuş gibi söylerken, hep ‘Türkiye hariç’ demesine çok güldüm.” “Adam her türlü yasakla dalga geçse de üstüne basa basa ‘Öyle olmadığını biliyorum ama sizinle başım belaya girmesin diye öyle söylüyorum’ demek istediğini belli ediyor. Bayılıyorum, çok gülüyorum.”

Ağlanacak hallere gülmek şifadır, kafayı yemeyi önler. Şu diyalog da onlardan: “Bu yaz İstanbul’da hiç su sıkıntısı çekmeyecekmişiz, ne güzel.” “ Kim dedi onu?” “Hani o, susuz kalırsak bıyıklarını keseceğini söyleyen bakan var ya, işte o. Hatta 2070 yılına kadar susuzluk yaşamayacağımızı söylemiş.” “Eroğlu mu? Bıyıkları yerinde mi?” “Yerinde, yerinde. Adam ‘Hiç korkmadan bol bol su kullanabilirsiniz’ dedi. Suyu en iyi şekilde yönetiyorlarmış, bi sıkıntı olursa A ve B planları varmış.” “Desene, dünyaya inat, sokakları faşır faşır yıkarız artık.”

“Bağdat Caddesi’nde her gece 01.00’den sonra arabalar yarış yapıyor bir dolu kaza oluyor.” “Duydum, duydum” “Peki, cezasının 199 TL olduğunu da duydun mu?” “Vay be...”

Daha çok var ama kesiyorum, yerim doldu. Ne yazık, eğlenceli bitiremedim. Yine dünyayı sarsacak bir olay olmazsa, Survivor haftaya kaldı artık.