Ana kucağından düşmek

Senem Tüzen’in yönettiği ‘Ana Yurdu’ taşraya dönüşü bir kadın üzerinden yorumlarken dokunuldukça açılan, bastırıldıkça genişleyen bir ilişkiye, anne-kız ilişkisine odaklanıyor.

Türkiye sinemasında, özellikle son yıllarda gördüğümüz örneklerde taşraya dönenler genellikle erkekler olur. Bu hem içsel hem de melankolik bir anlam taşır çoğu zaman. Taşrada dolanan adamlar anneyle, sevgiliyle ve kendileriyle yüzleşmelerinde yarım kalmış bir şeyleri tamamlamak için uğraşırlar. Senem Tüzen’in yönettiği ‘Ana Yurdu’ ise taşraya dönüşü bir kadın üzerinden yorumlarken dokunuldukça açılan, bastırıldıkça genişleyen bir ilişkiye, anne-kız ilişkisine odaklanıyor.

Nesrin (belli ki) uzun bir zamanın ardından ve açılmış yaraların akabinde anneannesinin köyüne döner. Kapısını ilk başta zorlaya zorlaya açtığı ev, içeride biraz üşüse de onun için bir sığınak olur. Tek başına kalmak, yaralarını kaşımak, boşandığı adamı geride bırakmak ve iyileşmek için bunu yapmaya ihtiyacı vardır. Çünkü uzaklaşıp yalnız kaldığı bu evde romanını yazdığında yaralarını da sarmış olacaktır belki de. Nesrin’in kendince hayal ettiği bu sığınak, annesi Halise’nin emrivakiyle çıkıp gelmesi ve Nesrin daha kendi hayatının yasını tutamamışken, annesinin kendi yasını araya sıkıştırmasıyla bölünür.

Annesinin onu yalnız bırakmak yerine komşularla çay içmeye zorlaması, kendi muhafazakâr bakışını Nesrin’in bedeninde hâkim kılmaya çalışması (ki bu zaman zaman pasif agresif bir biçimde namaz kılması için baskı yaptığı anlara da tekabül ediyor) Nesrin için bitip tükenmeyen bir gürültüye dönüşür. Nesrin ise köylülerin gözünde hem dul hem de artık şehirli olmuş bir kadındır. Komşular, Nesrin’i aralarına almış gibi görünseler de her fırsatta Halise’ye Nesrin’in dedikodusunu yaparlar. Nesrin de spor ayakkabılarının üzerine çektiği şalvarı ve deri montuyla aslında hiç de o dünyaya ait görünmez.

Kadına biçilen rol

‘Ana Yurdu’ keskin virajlarını ana-kız ilişkisindeki gel-gitler üzerinden alıyor. Bütün bu süreci annenin bitip tükenmeyen baskısında, yargılamasında, küçümseme ile karışık acınası bakışlarında görmek mümkün. Senaryo, temelde anne-kız ilişkisinin açtığı kuyulardan ilerlerken, toplumun kadına biçtiği rolleri, bunun sınırlayıcı hatlarını da ‘Üstüne bir şey giy, için görünüyor’ cümlesiyle gösteriyor.

Yönetmen böyle bir anne-kız ilişkisini herhangi bir şehrin herhangi bir apartman dairesinde de anlatabilirdi. Ancak bunun yerine hem herkesten uzak, hem de karakterlerini kıstırabileceği bir alan seçmiş. Taşra tercihi bu açıdan saat gibi işliyor; Nesrin başkalarının bakışı altında ve kendine dönük yaşarken, dönüp dolaşıp zaman zaman açıkça ortaya çıkan zaman zaman da bastırılmış olanın geri dönüp patladığı anlarla üzerindeki baskıyı alabildiğine hissettiriyor. Nesrin ile annesinin gerçekten anne-kız sıcaklığına eriştiği, kahkahayla buluştuğu anlar olsa da bunlar bitip tükenmeyen bedensel ve zihinsel bir mücadeleyi engelleyemeyen, yanıp sönen, kalıcı olamayan ‘an’lar olarak kalıyor.

Anneliğin baskın tarafı

Senem Tüzen’in taşraya bakışı hem doğal, hem de bir o kadar mesafeli, bir yandan da tekinsiz. Tüzen, arkanızı döndüğünüzde ne olacağını asla kestiremeyeceğiniz bir yer yaratıyor. Anneliği yüceltmek, kutsamak yerine karanlık ve baskın taraflarını göstermeyi tercih edip beklenmedik bir anda mistik bir kapı da aralıyor seyircisine. Annesi her gün ‘Biletimi al gideceğim’ dese de gitmek bilmiyor. O gitmedikçe Nesrin daha da hırpalıyor kendini; yazamadığı kitap, annesinin sürekli yanında okuduğu dualar gibi önünde duruyor.

‘Ana Yurdu’nun karakter odaklı anlatımı, oyuncu yönetiminin önemini arttıran bir senaryo üzerine kurulu. Senaryo, bütünü olumlu ya da olumsuz doğrudan etkileyebilecek güçte. Hem Senem Tüzen hem de oyuncular Esra Bezen Bilgin ile Nihal Koldaş, bu yükün altından başarıyla kalkıyor. Özellikle Esra Bezen Bilgin; Nesrin’in öfkesini, intikamını, çıkışsızlığını beden diliyle yansıtmakta çok başarılı.

Ulusal film festivallerinde yarışmadan önce dünyada birçok festivali dolaşan, geçtiğimiz hafta kapanan Ankara Film Festivali’nden de en iyi film, yönetmen, senaryo dahil beş ödülle dönen ‘Ana Yurdu’ görülmeye değer. Senem Tüzen özellikle filmin sonlarına doğru sert bir hâl alan, seyircisini de beklenmedik virajlara sokan ilk filmi ‘Ana Yurdu’yla özgün ve cesur bir anlatımı olduğunu gösteriyor.

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema

Etiketler

Ana Yurdu


Yazar Hakkında