Sinema dört dağ içinde

Az sayıda sinema tutkununun çabaları ve Tunceli Belediye Başkanı Edibe Şahin’in desteğiyle gerçekleştirilen ‘insan hakları’ temalı 2. Dersim Film Festivali 24-29 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşti. Sinema 62'yi şehre kazandıran festivalde, uzun ve kısa metrajlı filmlerin yanısıra belgesel ve çocuk filmleri de gösterildi. Festivalde ayrıca, Ermenistan'daki Yezidi Kürtlerin hayatından bir kesit sunan 'Zare' filminin gösterimi ilgi çekti.

 

PAKRAT ESTUKYAN

pakrates@yahoo.com

Birkaç özverili sinema tutkununun çabalarına Tunceli Belediye Başkanı Edibe Şahin’in destek vermesiyle kotarılan, ‘insan hakları’ temalı filmlerin sunulduğu 2. Dersim Film Festivali 24-29 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşti. Türkiye’den dokuz, yurtdışından altı uzun metrajlı filmin yanı sıra pek çok belgesel ve kısa metrajlı filmin ve çocuk filmlerinin gösterildiği festivale ilgi yoğundu. Festivalin Dersim’e en önemli katkılarından biri de, uzun yıllar kapalı kaldıktan sonra geçen yıl festival komitesinin çabalarıyla onarılan ‘Sinema 62’nin kente kazandırılması oldu. Ayrıca, İl Kültür Merkezi’ndeki iki salon da festival boyunca önemli filmler ve konukları ağırladı. Festival kapsamında, paneller ve yönetmen söyleşileri de yapılırken, bu yıl ayrı bir başlık altında bir dizi çocuk filmi gösterildi ve ‘çocuk sineması’ temalı bir atölye düzenlendi.

Ermenistan sinemasının ilk örneklerinden sayılan ve 1920’li yılların Ermenistanı’ndaki Yezidi Kürtlerin yaşamından bir kesit sunan ‘Zare’ filminin gösterimi, filme eşlik eden canlı müzikle, festivalin en ilginç etkinliklerinden biri oldu. 1927 yılı yapımı, sessiz ve siyah-beyaz bir filmin izleyiciye pek ilginç gelmeme ihtimali oldukça yüksekti; ancak Ankaralı müzisyen Sedat Anar’ın film boyunca santurla yaptığı doğaçlama müzik, gösterimi çok anlamlı kıldı.

Festival kapsamında izleyiciyle buluşan, yönetmen Veli Kahraman’ın kendi deneyimlerinden yola çıkarak yönettiği ‘Anadilim Nerede?’ adlı çalışma ise, Dersim coğrafyasındaki en hassas konulardan biri olan, Kırmançki dilinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunmasını ele alıyor, sıradan bir Zaza’nın, dilinin yaşaması için gösterdiği çabayı anlatıyordu.