HERKÜL MİLLAS

Herkül Millas

ALGI(LA)MAK

Uyum nasıl sağlanır?

İnsan bazen genel gidişe o kadar odaklanıyor ki yanı başında yaşananlara dikkat edemiyor.  Bugün mahallemizde yaşadığımız anlaşmazlıklardan doğan sıkıntılardan söz etmek istiyorum. İlginç bir hikâyedir. Anlaşmazlıkların nasıl çözüldükleri de öğreticidir. Geçimsizliklerin önüne nasıl geçilir diye arada, benim de aklıma geldiği gibi, sizin de aklınıza bir soru geliyorsa çözümü bu yazıda bulacaksınız. 

Evimizin sağında kalan yan yana iki ev var. Evlerin sahiplerini yıllarca tanırız. Çalışkan ve dürüst insanlar. Arada ufak tefek anlaşmazlıklar olurdu ama geçiştirirdik. Ancak son zamanlarda işler kötüye gitmeye başladı. Ta ki sonunda çözüm bulunur gibi oldu. Hikâye şöyle:

Hemen yanımızdaki ev sahibine A diyelim, onun yanındakine de B. (İsim vermeyelim, hakaret algılayan çıkabilir!) Son aylarda B, A’nın bahçesinden biraz yararlanmak istedi. “Şu köşeye bir salıncak kurabilir miyim, çocuklarımız ortak kullanır, her ikimiz de kârlı çıkarız” dedi. A, bahçesine girilmesini pek istemedi. “Salıncak istemiyorum, çocukların gürültüsü hoş olmayabilir” dedi. Ama asıl maksadını özel olarak bana fısıldadı: “Bakarsın yarın bir anlaşmazlık çıkar, Bay B bahçede hakkım vardır der” diye kaygısını açıkladı.

O günden sonra mahallenin huzuru kaçtı. B’nin baskıları arttı. A’nın bahçesine zorla salıncak kurmaya kalkıştı; gece kasıtlı gürültü çıkararak A’yı bezdirmeye çalıştı; A’nın aleyhine mahallede dedikodular yaptı; iftiralar attı, A’nın uzlaşmak istemediğini, herkesin yararına olacak bir girişimi baltaladığını, salıncağın bütün mahalle çocukları için de yararlı olacağını sürekli söyledi.

Çözümün çok basit olduğunu A sonunda anladı. Zaten başka bir alternatifi de yoktu, diyebiliriz. “Tamam” dedi. Salıncak kuruldu. Ama bir süre sonra B yeni bir öneri ile geldi: “Bizim çocuklar salıncağı kullanmak için sizin bahçe kapısının zilini çalıyor siz kapıyı açıyorsunuz. Ama evde olmadığınız zaman çocuklar salıncağı kullanamıyor. Ya bize kapı anahtarını verin veya iki bahçe arasındaki çiti kaldıralım, gidiş gelişler serbest olsun; pratik statükoya uymuyor” dedi.

Yeni bir anlaşmazlıklar süreci başladı. A, “yahu, bahçemize ortak oluyor, oysa bu bahçenin tapusu bizde” diyordu, ama yeniden başlayan baskılara da zor dayanıyordu. Sonunda iki bahçeyi ayıran çitin bir kısmını kaldırdılar, salıncağı yeni bir çitin içine aldılar ve her iki evden salıncaklı yere açılan iki kapı kurdular. Ama B bir gün, “Böyle olmaz! Sen yarın tapu mapu diyerek eski duruma geçmeye çalışabilirsin. Bunun için bu yeni düzeni biz resmiyete dökelim ki, ne aramızda anlaşmazlıklar yaşansın ne de kuşkular kalsın. Makul, uzlaşmacı ve sorunu halleden bir öneridir benimki”  dedi.     

Tabii anlaşmazlıklar yeniden yaşandı. Ama B görüşünü kabul ettirdi. Bunda mahallenin katkısı büyüktü. Patırdı ve kavgalardan bezen mahalleliler “ver şuna arazinden bir kısım, kurtulalım” diye A’ya baskı yaptılar. Sonunda çitle çevrili salıncak alanı ortak mülkiyet sayıldı. Bir gün de B, o alana açılan A’nın kapısına bir kilit vurdu: “Sorun yok! Çocukların salıncağa gelmek istediklerinde haber salsınlar, hemen kapıyı açarım” dedi.

Böylece mahalle huzura kavuştu. Bir süre herkes memnundu. Ama geçenlerde B bize ziyarete geldi. Kahvemizi içtik, havadan sudan konuştuk sonra B yeni bir projeden söz etti: “Bizim evlerin bir eksiği var” dedi, “Bence bir yüzme havuzumuz olmalı. Sizin bahçenize bir yüzme havuzu kursak iyi olmaz mı? Masrafını ortak üstlenelim, bütün evler kullansın. Çocuklarımız şimdiden heyecanla havuzu bekliyor zaten.” Ben “havuzu neden sizin bahçede yapmıyoruz?” diye sorunca, “Hiç olmaz! Bizim bahçenin ağaçları çok gölge yapıyor, havuz güneş görmeli” dedi. Ben ona “hele bir düşüneyim” dedim. Bir süre kara kara düşündim. Acaba bahçeye koca koca ağaçlar mı diktirsem, evi satıp başka yere mi taşınsam, evin anahtarlarını B’ye teslim edip ben de tam teslim mi olayım, diye.

Komşulara bu konuda danışınca B’nin her birine farklı projeler önerdiğini öğrendim. Birinin bahçesine garajlar, ötekine çocuk bahçesi, ötekine “herkesin keyifle çayını içebileceği” kameriye ve çardak, başkasına ortak kullanılacak bostan önermiş. Herkes biraz kaygılıydı. Ama bir konuda da hemfikirdi: “Bu projelere evet dersek, mahallede sorun yaşanmayacak” dediler. Öyle yaptık ve rahata kavuştuk.

Mahallemiz artık çok güzel. Her bahçede yeni bir şeyler yapılmış. B ise bahçesine hiçbir şey yaptırmadı. Bunun nedeni sorduklarında “ben kendimi değil, mahalleyi düşünürüm” diyor. Temel bazı haklarımız, örneğin mülkiyet hakkımız, özel hayatımızın gizliliği, bahçemizde istediğimiz yapmak özgürlüğü pek kalmadı ama zaten alternatifimiz yoktu. B ile kavga etmenin bir anlamını göremiyorum. Ne dediyse “evet” dedik ve huzura kavuştuk.

Bizim mahalle zaten hep öyleydi. Kavga ve geçimsizliği hiç sevmedi. Israrcı biri çıkınca onunla uzlaşıp huzuru aradı. Ve hep buldu da huzuru. Bizim oğlan arada “baba, bizim olan bir bahçemiz olacak mı?" diye soruyor. Ben de “hele B’ye bir soralım, bu konuda mutlaka bir bildiği vardır” diyorum. 

Mahallemizin adını da bulduk, sağ olsun, sayın B buldu o çok güzel adını: “Huzur mahallesi” diyoruz. Yalnız maraz bir tek komşumuz oldu, hak, hukuk, özel mülkiyet, tapu, anayasa gibi şeyler geveleyip huzursuzluk yarattı. Hatta “huzuru sağlamanın yolu B’yi durdurmaktan geçer” diye olmayacak bir şey de söyledi. Ama sayın B o işi de halletti. Nasıl, bilemeyeceğim, ama o fitneci adam artık ortalarda yok. Bize bu yaraşır. Kıssadan hisse: huzuru arayan laf dinler!