"Aman gayrimüslim cumhurbaşkanı olmasın!"

Vatandaşlık Araştırması’ndan: Türkiye genelinde toplumun yüzde 43’ü Kürtlerin Cumhurbaşkanı olmasına karşıyken, yüzde 63’ü ise Müslüman olmayanların Cumhurbaşkanı olmasına karşı.

“Gayrimüslimlere yönelik ayrımcılık diğer gruplara yönelik ayrımcılıktan daha yüksek. Örneğin, eşitlik algısını ölçmeye yönelik önermelerden birisi ‘Türkiye’nin Kürt kökenli vatandaşları Cumhurbaşkanı olabilmelidir’ iken diğeri de “Türkiye’nin Müslüman olmayan vatandaşları Cumhurbaşkanı olabilmelidir” şeklinde ifade edildi. Türkiye genelinde toplumun yüzde 43’ü Kürtlerin Cumhurbaşkanı olmasına karşıyken, yüzde 63’ü ise Müslüman olmayanların Cumhurbaşkanı olmasına karşı.” Aynı şekilde, toplumun yüzde 41’i Kürtlerin askerlikte en yüksek rütbelere ulaşmalarına karşıyken, yüzde 59’u ise Müslüman olmayanların askerlikte en yüksek rütbelere ulaşmalarına karşı. Bu sonuçlar Sabancı Üniversitesi Politikalar Merkezi, Denge ve Denetleme Ağı ve Konda’nın 5-6 Mart’ta birlikte yaptıkları ve sonuçlarını Salı günü açıkladıkları “Vatandaşlık Araştırması”ndan. İstanbul Politikalar Merkezi’ndeki açıklama ve değerlendirmeye Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fuat Keyman, Prof. Dr. Ayşe Kadıoğlu, Dr. Didem Çakmaklı ve Konda Araştırma Şirketi’nden Bekir Ağırdır katıldı. “Vatandaşlık Araştırması" ya da uzun adıyla "Türkiye'de Vatandaşlık Algıları: Eşit Vatandaşlık ve Aktif Vatandaşlık" araştırması 5-6 Mart 2016’da 28 ilde yapıldı ve 2587 kişiyle yüz yüze görüşüldü.

Önce Müslüman, sonra Türk

Araştırma Türkiye’de vatandaşlığın nasıl algılandığının fotoğrafını çekiyor. Araştırmanın önemli bulgularından biri, Müslüman olan ve olmayanlar arasındaki ayrımcılık. Yukarıda da verdiğimiz rakamlara göre, Türkiye genelinde toplumun yüzde 43’ü Kürt kökenli vatandaşların Cumhurbaşkanı olmasına karşıyken, yüzde 63’ü ise Müslüman olmayan vatandaşların Cumhurbaşkanı olmasına karşı. Arada yüzde 20 gibi ciddi bir oran var. Bekir Ağırdır, bu durumu şöyle açıklıyor: “Türkiye insanı din / inanç farkını etnik farktan daha çok önemsiyor. Bunu diğerlerine bakışından dolayı değil, kendi kimliğinden bakışla yapıyor. Çünkü Türkiye insanı kendi kimliğini öncelikle Müslümanlık, sonra Türklük üzerinden yapıyor. ‘Sen kimsin hemşerim’ dediğinizde ‘Müslüman Türküm’ diyor. Etnik farka din farkına kıyasla biraz daha yumuşak bakıyor.” Ağırdır’a göre bu konuda üç farklı tutum var: “Hoşgörülü, birarada yaşamayı önemseyenler, ortada olup ‘var olsunlar ama benim hayatıma değmesinler’ diyenler ve tümüyle olumsuz bakanlar. Ülkede yaşanan süreç ama özellikle arka planı belirleyen şoven eğitim sisteminin ürettiği ezberler, medya ve siyasetin ürettiği zihniyet ve dil gibi bir dizi mesele bu algı ve tutumu belirliyor”. “Ama” diyor Ağırdır, “Dikkat çekici olan son yıllarda ortadaki gri alanın azalıyor olması ve iki uç kümenin çoğalıyor olması. Yani bir arada yaşamayı önemseyenler ile buna karşı çıkanlar çoğalıyor, kabul de direnç de artıyor, siyasetteki bu gerilim gündelik hayata da yansıyor.” Ağırdır bu dinsel ayrımcılık durumunun eskiden beri böyle olduğunu da sözlerine ekleyip şu yorumu yapıyor: “Değişen şey ‘bireysel hayata dair’ konularda oluyor, ‘ülke hayatına dair’ konularda değil. Yani örneğin güncel siyasi gerilimin şehveti baskın olursa Kürt birisinin Cumhurbaşkanlığına bakış çok değişmiyor ama Kürt birinin damat/gelip olup aileye girişine bakış değişiyor.”

Gayrimüslim ayrımcılığı daha yüksek

Öte yandan T.C. vatandaşı olmak için Müslüman olmak gerekir diyenler yüzde 41, gerekmez diyenler yüzde 59. TC vatandaşı olmak için “Türk ırkından” olmak gerekir diyenler yüzde 38, gerekmez diyenler ise 62. Araştırmayı yürüten Koç Üniversitesi’nden Didem Çakmaklı bu verileri şöyle yorumluyor: “Araştırma sonuçlarında Türkiye genelinde etnisite ve dine ilişkin konularda ayrımcılık gözlemleniyor. Örneğin ‘Kızım veya oğlum farklı mezhepten/farklı dinden/farklı etnik kökenden biriyle evlenebilir’ önermesine toplumun yüzde 50’si katılmıyor. Etnisite, din, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi farklılıklar arasında da gayrimüslimlere yönelik ayrımcılık daha yüksek çıkıyor.  Türkiye toplumunun geneli herkesin eşit olduğunu düşünmüyor ve vatandaşlığa çoğulcu bir şekilde yaklaşmıyor. Daha çoğulcu yaklaşan kesimler azınlıkta olan gruplardan oluşuyor.  Bu bulguları raporun vatandaşlık tanımında haklarla ilgili bulgulara bağlayacak olursak diyebiliriz ki, hak algısının gelişimine rağmen eşitlik algısı geride kalıyor." Anlaşılan o ki, başladığımız yere dönüyoruz: Türkiyelilere göre, gayrimüslimler her durumda “daha az eşit vatandaş”.

Din birliği büyüktür dil birliği

AYŞE KADIOĞLU

“Türkiye’nin Kürt kökenli vatandaşları askerlikte en yüksek rütbelere ulaşabilmelidir” yargısına Türkiye genelindeki vatandaşların yüzde 27’si kesinlikle katılıyor, yüzde 22’si katılıyor, yüzde 10 ise kısmen katılıyor (yani katılan yüzdesi toplamda yüzde 59). Aynı yargı Türkiye’nin gayrimüslim vatandaşları açısından dile getirilince kesinlikle katılanlar yüzde 16’ya, katılanlar yüzde 16’ya düşüyor, kısmen katılanlar ise yüzde 9 olarak ortaya çıkıyor. Yani toplam katılanlar yüzde  59’dan yüzde 41’e düşüyor.  Araştırmada farklılıklara yönelik algıyı anlamaya yönelik bir yargı şu şekilde ifade edildi: “Türkiye’nin Kürt kökenli vatandaşları Cumhurbaşkanı olabilmelidir.” Bu yargıya Türkiye genelinde yüzde 27 kesinlikle katılıyor, yüzde 20 katılıyor ve yüzde 10 ise kısmen katılıyor. Yani bu yargı ile yukarıdaki askerlikle ilgili yargı Kürt kökenli vatandaşlar açısından benzer yüzdeler ortaya çıkarıyor. Aynı yargı Türkiye’nin gayrimüslim vatandaşları açısından ifade edilince kesinlikle katılanlar yüzde 15’e, katılanlar yüzde 14’e, kısmen katılanlar ise yüzde 8’e düşüyor (bu yargıya gayrimüslimler açısından kesinlikle katılmayanların %40 gibi yüksek bir yüzde olduğunu da belirteyim). Her iki yargıdan hareketle Türkiye’de gayrimüslim vatandaşlara yönelik eşitlik algısının daha sorunlu olduğunu söyleyebiliriz. Bu sonuç araştırmada ortaya çıkan bir başka sonuç ile de örtüşüyor: “Türkiye’de insanları ortak bir vatandaşlık bağı ile birbirine aşağıdakilerden hangisi bağlıyor?” şeklinde yönelttiğimiz bir soruya Türkiye genelinde yüzde 36 din birliği, yüzde 33 ortak gelenekler ve kültür, yüzde 22 herkesi bağlayan yasalar, yüzde 9 ise dil birliği diyerek cevap verdi. Din birliği yüzde 36 ile en yüksek yüzde. Bu bulgular vatandaşlık bağının din birliğine vurguyla tanımlandığını gösteriyor. Türkiye’nin yüzde 54’ü “Türkiye’nin Kürt kökenli vatandaşları anadillerinde eğitim görebilmelidir” yargısına katılıyor. Demek ki Türkiye farklı dillere farklı dinlerden bir nebze daha açık bir toplum. 




Yazar Hakkında