VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Ezidileri kim hatırlıyor?

Ezidiler yaralanmış ve ihanet uğramış hissediyorlar. Komşu Arap aşiretlerinin saldırısına uğradılar, Kürt Peşmergeleri tarafından kaderlerine terk edildiler ve dünyanın geri kalanı tarafından unutuldular. Yüzyıllarca ayakta kalmış bir din, bir medeniyet ve eşsiz bir yaşam biçimi IŞİD soykırımından sonra devam edebilecek mi?

Agos yazarı Vicken Cheterian Erbil, Dohuk ve Şengal yakınlarındaki sığınmacı kamplarında, IŞİD'in soykırımcı şiddetinden kaçan gruplara dair tanıklıklarını yazmayı sürdürüyor. Cheterian,  Ezidilerin maruz kaldığı kitlesel şiddeti ve bu şiddetin Ezidiler üzerinde bıraktığı tortuyu yazdı. 

2908 aileye veya 16.611 insana ev sahipliği yapan resmi kamptan uzakta, Khanki'nin kenarında duran bir çadıra girerken, çadırda yaşayan insanlar yerleri yıkıyor. Sığınmacı kamplarının bile dışında, en sıradan hizmetlerden bile mahrum yaşıyorlar. Girişin yanındaki bezde el yazısıyla "Ya khowdi, wa ya malek tawoos" yazıyor. Onun yanına o uğursuz tarih not düşülmüş: 03/08/2014. 

O gün, 3 Ağustos 2014'ün erken saatlerinde, iki ay önce Musul'u fethetmiş olan ağır silahlarla donanmış IŞİD savaşçıları, Baaj'dan gelerek Girzarek ve Siba Sheikh Khidir Ezidi köylerine saldırdılar. Peşmerge güçleri Erbil'den aldıkları emirle çekildi. Sivil Ezidi nüfusunu bölgeden tahliye etmeyerek onları savunmasız bir şekilde IŞİD'in merhametine terk ettiler. Hafif silahlarla karşı koymaya çalışan yerli Ezidi direnişi 4 saat sonra kırıldı; cihatçıların zırhlı araçlarına direnmeye yetecek mühimmatları da ağır silahları da yoktu. IŞİD birkaç saat içinde Şengal'e girdi. Panik halindeki yerli halk dağlara kaçtı. IŞİD kaçamayanları yakaladı; erkekler Müslüman olmaya zorlandı ve bunu kabul etmeyenler oracıkta vuruldu. Şu ana kadar 35'den fazla toplu mezar bulundu. IŞİD seks kölesi pazarlarını yeniden canlandırdı; bu, Osmanlı'nın yıkılışından sonra bölgede bir daha görülmemiş bir gelenekti. 5240'tan fazla kadın ve genç kız yakalanıp köle olarak satıldı.  

Çadırın içinde, çektiği çileyi anlatan bir kadınla yüz yüze oturuyoruz. Tahminen 45 yaşlarında ama Irak güneşi altında çalışarak geçen bir hayat, cildinin daha yaşlı görünmesine sebep oluyor. Yanında da kucağında ufak bir çocuk olan kızı ve 11 ve 14 yaşlarındaki oğulları oturuyor. Şengal Dağı'nın güneyindeki Kojo köyünde yaşıyorlardı. "O zamanlar normal bir hayatımız vardı," diyerek başlıyor hikayesini anlatmaya. "Halimizden memnunduk." 3 Ağustos'un erken saatlerinde IŞİD köylerine saldırdığında kızlarından biri öldürülmüş. Kızı Nisrin, genç yaştaki iki oğlu ve onlarca başka aile üyesiyle birlikte esir alınmışlar. Cihatçılar onları Müslüman olmaya ve Kuran okumaya zorlamış. Bunu reddeden yaşlı bir kadını oracıkta vurup öldürmüşler. Ne var ki Müslüman olmayı kabul etmek onları en büyük ıstıraptan kurtarmamış.

"Kojo'ya saldıran ilk grup yerli Araplardı," diye devam ediyor. "Erkeklerle kadınları ayırıp bizi Şengal şehrine götürdüler. Bize kötü muamele edip, 10 gün yemeksiz bıraktılar. Sonra bizi 10-15 kişilik küçük gruplara ayırdılar. İçlerinden biri bizi diğerlerine satmaya başladı ve sonunda da farklı yerlere gönderildik." Bir ay Musul'da tutulmuş, sonra Telafer'de da bir ay geçirmiş ve en sonunda da tekrar satılıp Rakka'ya gönderilmiş. Orada da bir ay köle olarak tutulmuş. Sık sık IŞİD'in askeri karargahında tutulmuş. Oradan gelip geçen çok sayıdaki cihatçı militanın kötü muamelesine ve tacizine maruz kalma riskinin olduğu bu karargah, bir rehine olarak bulunulabilecek en kötü yerlerden biri. Onlardan gördüğü muameleye itiraz edince biri kafasına bir tüfeğin dipçiğiyle vurmuş ve kanaması bir ay durmamış. Hâlâ ağrıları ve hafıza kayıpları var. Tedavi olmaya ve ilaçlara ihtiyacı var ama bunları karşılayacak parası yok. Kendisiyle aynı zulmü yaşamış olan üç çocuğuyla oturup çektiği çileyi yabancılara anlatmanın zorluğu yüzünden okunuyor; güzel yüzünden gizlemeye çalıştığı acı ifadeleri geçiyor. "Bize Rakka'da daha iyi davrandılar," diyor, "yiyecek ve içmek için temiz su verdiler." Suriyeli bir kadının yardımı sayesinde oradan kaçmayı başarmış. Oğulları da başka bir grup kadınla kaçmış. Fakat ailesinden 30 kişi hâlâ IŞİD cihatçılarının elinde esir. İki hafta önce haber aldıkları 10 yaşındaki yeğeni de onların arasında. Bize telefonundaki IŞİD propaganda fotoğrafını gösteriyor. Fotoğrafta yeğeni ona kocaman gelen eski bir Kalaşnikof tutuyor, diğer elinin işaret parmağıysa yukarıyı gösteriyor; cihatçıların işareti olan tevhid bu. IŞİD'in katil olarak eğittiği esir Ezidi çocuklarından biri olmuş.  

Konuşmamız bittiği sırada yer de kurumuştu. Çadırın için inanılmaz derecede sıcaktı.

Aralık'ta ailesini denize göndermiş

"Tüm Ezidiler gitmek istiyor. Bir kuşak sonra Irak'ta kimse kalmayacak," diyor kendi ülkesinde mülteci haline gelmiş olan eczacı Falah. Bizi, yeni inşa ettiği çıplak duvarlı evinde ağırlıyor. Yere oturuyoruz ve perdeyle ayrılan evin diğer yerlerinde kadınlar yiyecek bir şeyler hazırlıyor; Ezidilerin misafirperverliği mülteci olsalar bile devam ediyor. Ancak iki yaşında olan kızı ağlıyor. Falah, çalıştığı için gün içinde evde olmadığını ve evden her çıktığında kızının ağladığını anlatıyor. 3 yaşında olan bir kızı daha var ama artık burada değil. 25 yaşındaki karısı ve Falah'ın -16, 12 ve 10 yaşlarındaki- 3 erkek kardeşiyle birlikte 22 Aralık'ta Türkiye'den geçip kışın Ege Denizi'ne açılma riskini göze almışlar. Şimdi Almanya'daki mülteci kamplarında güvendeler. Bu tehlikeli yolculukta her hafta insanlar ölse de onlar başarmışlar. Ailesinin kışın böyle tehlikeli bir yolculuğa çıkmasına neden izin verdiğini soruyorum. "Çünkü mülteciler için açılan koridorun kapanacağını duyduk ve bunun son şansımız olduğunu düşündük." Bunun üstüne kendisinin neden onlara katılmadığını soruyorum. "Yaşlı annem ve babam da dahil tüm ailemi götürecek param yoktu. Şimdi biraz para kazanıp onların yanına gitmek için çalışıyorum."

İnsanların kışın ortasında zayıf botlarla denizi geçme riskini nasıl göze aldıklarını anlamak zor. Yapabileceğiniz tek şey içinde bulundukları acziyeti ve geleceğin daha iyi olacağına dair hiçbir umutları olmayışını göz önünde bulundurmak. 

Falah'a göre IŞİD sadece daha büyük bir sorunun parçası ki bu sorun, dini saiklerle Ezidilere karşı uzun zamandır yürütülen ayrımcılık ve şiddetli baskı. "Bizi boğmak isteyen Müslüman denizinde bir damlayız yalnızca," diyor. Durkeré'li olan ve şimdi Dohuk'ta yaşayan Ali şöyle diyor: "Böyle bir şeyin olabileceğini hayal bile edemezdik. 2003'te (Amerikan işgali sırasında) Baasçı kalelerinden olan Telafer'den birçok Sünni Türkmen Şengal'e sığındı ve biz de onları kabul ettik. IŞİD'in bakış açısına göre, takip ettikleri şeriat hukuku uyarınca, Ezidilerin kutsal kitabı olmadığından Ezidi erkekleri öldürme ve kadınlara tecavüz etme hakları var." 

Hajji Mirza Tel Azar'lı. Şimdi ailesiyle birlikte Khanki kampında bir çadırda yaşıyor. "20 yıl Tikrit'te inşaat işçiliği yaptım. Kürdistan'da da 15 yıl boyunca aynı işi yaptım. Yönetici kadrolarda yer almak istemedik, protesto etmedik, tek istediğimiz bildiğimiz şekilde yaşamaya devam etmek. Buna rağmen bizi öldürüp duruyorlar." 

Ağır çatışmaların yaşandığı Duguré köyünde IŞİD yenilip çekilmeden önce 417 evi patlatmış. Cihatçıların kaldığı belli olan evlerden birinin duvarında şöyle yazıyor: "“Ya ‘abdat al-shaytan, bildabh’ ji’nakom.” (Şeytana tapanlar, sizi katletmeye geldik). Fakat eğer onları eylemlerine, yani din değiştirmeye zorlamalarına, seks kölesi olarak kullanılamayacakları için 55 yaşından büyük kadınları öldürmelerine, 9 yaşındaki kız çocuklarını bile kaçırıp satmalarına, tecavüz etmelerine, Irak'ın en yoksul köylerini yok etmelerine ve insanların ibadet yerlerini yıkmalarına bakarak yargılarsak, şeytanın vücuda gelmiş halinin kim olduğu apaçık ortada değil mi? 

Ezidiler yaralanmış ve ihanet uğramış hissediyorlar. Komşu Arap aşiretlerinin saldırısına uğradılar, Kürt Peşmergeleri tarafından kaderlerine terk edildiler ve dünyanın geri kalanı tarafından unutuldular. Yüzyıllarca ayakta kalmış bir din, bir medeniyet ve eşsiz bir yaşam biçimi, IŞİD soykırımından sonra devam edebilecek mi? Falah gibi birçok insan bu konuda kötümser. Ezidilerin tarihi topraklarından ve tapınaklardan uzak yerlere sığınmak zorunda kalacaklarını düşünüyorlar. Fakat Ali, Ezidilerin daha önce birçok kez katliamlara ve zorla din değiştirmelere maruz kaldığını söylüyor: "Ezidiler 2014'te olanlara ferman diyor; bu Osmanlı'nın 19. yüzyılın sonlarında dini azınlıklara karşı yürüttüğü katliamlardan gelen bir kelime. Önceki fermanlarda din değiştiren Ezidiler Müslüman kaldı. Bu sefer en kısa sürede kendi dinlerine, Ezidiliğe döndüler."