‘Bizi sınırdan içeri aldınız ama sonra yüz üstü bıraktınız’

Farklı mesleklerden Suriyeli göçmenlerle vatandaşlık meselesini konuştuk. Hepsi hayatlarını kolaylaştıracağı için vatandaşlık almak istiyor ama ama Cumhurbaşkanı’nın ‘kaliteli ve kalifiye insan’ kıstaslarına uyup uymadıklarını bilmiyorlar. Kendilerine yönelik nefret söyleminden de şikâyetçiler.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriyeli göçmenlere vatandaşlık verilebileceğini söylemesi bir anda meseleyi ülke gündemine taşıdı. Suriye’de 2011’den beri süren savaştan kaçan 5 milyon Suriyelinin büyük kısmı Türkiye’de bulunuyor. Resmi rakamlara göre Türkiye’de 2 milyon 700 bin Suriyeli var; bunların yaklaşık onda biri yaşamını kamplarda sürdürüyor. Erdoğan’ın, "Bunların içinde kaliteli, kalifiye insanlar var. Biz almayalım da İngiltere'ye Kanada'ya mı gitsinler" dediği Suriyelilerin arasından, basında geçen bilgilere göre yaklaşık 250 bin kişiye vatandaşlık verileceği tahmin ediliyor. Erdoğan, Suriyelilere vatandaşlık verilmesi konusunda ‘çifte vatandaşlık’ kavramını işaret ederken, İçişleri Bakanı Efkan Ala da ''Yarar gördüğümüz Suriyelileri Türk vatandaşlığına alacağız'' dedi ve çifte vatandaşlık için gerekli düzenlemelerin yapıldığını belirtti.

Muhalefetin tepkisi

Suriyeli göçmenlerin Türkiye vatandaşlığına alınmasına karşı meclisteki muhalefet partilerindense itirazlar geldi. HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, “Burada yapılmak istenen demografik planlamadır. Alevilerin yaşadığı bölgelere, Sünni Kürtlerin yaşadığı yerlere Arap yerleştirmek, onları hedef haline getirmek ve mağdur etmek anlamına gelebilir” derken, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Suriyelilerin oy potansiyeli olarak görüldüğünü belirtip böyle bir uygulamanın hem Türkiye’yi teröre daha açık hale getireceğini hem de sosyal dokuyu daha da bozacağını öne sürdü. Konu, bazı medya organlarında Suriyeli göçmenlere karşı nefret söylemiyle ele alınırken, internette Suriyelilerin vatandaşlığına karşı çıkan ve destekleyen imza kampanyaları başlatıldı.

Aşçısından eğitimcisine, emlakçısından berberine Suriyeli göçmenlerle vatandaşlık meselesini konuştuk. Hepsi Türkiye’deki hayatlarını kolaylaştıracağı için vatandaşlık almak istediğini söylüyor ama Cumhurbaşkanı’nın ‘kaliteli ve kalifiye insan’ kıstaslarına uyup uymadıklarını bilmiyorlar; konunun medyada ele alınış biçiminden, kendilerine yönelik nefret söyleminden de şikâyetçiler.

‘Kalmak istemiyorum’

Kurtuluş’ta sahibi Türk olan bir berber dükkânında çalışan Diya, Suriyelilerin kendi aralarında sürekli bu konuyu konuştuğunu söylüyor. Kendisi bir buçuk senedir Türkiye’de, nişanlıyken göç edip burada evlenmiş, dokuz aylık eşi beş aylık hamile… “Duyduk ki herkesi zaten almayacaklar; parası olan, tüccar olan, evi olanları alacaklar. Benim gibileri zaten hiçbir zaman almayacaklar vatandaşlığa. Ben de zaten durumum iyi olmadıkça Türkiye'de kalmak istemiyorum” diyen Diya’nın patronu semtte Arap nüfus artınca fırsatı görüp kendisini işe almış. Patrona Diya’nın yeterince kalifiye olup olmadığını sorduğumdaysa,   “Çok memnunuz, o da kazandı, biz de” diyor. 27 yaşındaki Diya’ya göre Türklerin vatandaşlık konusunda çekinmeleri karşısında kendilerinin bir şey yapmaları olanaksız; “İki tarafta da iyi ve kötü var. Bazı Suriyeliler de kötü intiba bıraktı” diye ekliyor.     

Diya gibi karamsar olmayan, bulunduğu konum itibariyle ya da kalifiye insan tanımına uyduğunu düşündüğü için vatandaşlık almak konusunda kendini daha güvende hisseden Suriyeliler de var. Daha önce Agos’ta geniş bir röportaj yaptığımız Şefik Süleyman bunlardan birisi. Süleyman, Suriyeli çocukların eğitim gördüğü İstanbul’daki geçici bir eğitim merkezinin müdürü. Kendisi Türkiye hükümetinin bu kararla çok akıllıca bir iş yaptığını düşünüyor ve teşekkür edip ekliyor: “Zeki, yetenekli, kalifiye, bir mesleğe sahip Suriyelilere vatandaşlık teklif ederek bu insanlardan yararlanacaklar. Bunda yanlış bir şey yok. Hükümet Suriyelilerden kimliklerini, milliyetlerini bırakmalarını istemiyor. Bence vatandaşlık sadece kalifiye Suriyelilerle kalmayacak, tüm nüfusa vatandaşlık verileceğini düşünüyorum.”

Kalifiye işgücü

Aynı şekilde vatandaşlık için başvuracağını söyleyen, biri emlakçı diğeri sivil toplum çalışanı, ismini vermek istemeyen iki Suriyelinin görüşleri şu şekilde: İlki, “Türkiye’deki hayatımı kolaylaştıracağı için vatandaşlığa başvurmak istiyorum. Ayrıca vizeye başvurmam ve farklı ülkelere gitmem konusunda da kolaylık sağlayacaktır. İşletme fakültesi diplomam olduğu için ‘kalifiye işgücü’ tanımına uyacağımı sanıyorum. Erdoğan’ın destekçisi olmasam da bu açıklamasını destekliyorum” derken, diğeri “Suriye bizim doğduğumuz ve büyüdüğümüz yer ama maalesef Suriye şu anda kariyer yapmak ve iyi bir hayat sürdürmek için uygun bir yer değil. 8 yıldır burada yaşıyorum, Türkiye üniversitesinde okuyup makine mühendisi oldum ve bir Türkiye vatandaşıyla evliyim. Buraya uyum sağladığım için vatandaşlık şartlarına sahip olduğumu düşünüyorum” diyor. Öte yandan iki kişiye göre sosyal medyada yürütülen propaganda ve karalama kampanyalarında Suriyelilerle ilgili paylaşılanların büyük bir kısmının doğruluk payı yok. Tek amacı sokaktaki insanları galeyana getirmek…

Taksim’de Suriyelilerin açtığı bir büfede aşçılık yapan Enes’e göre, kendisi Cumhurbaşkanı’nın lütfuyla değil kendine yettiği, kendi ayakları üzerinde durduğu için vatandaşlığı çoktan haketmiş.

Lütuf değil hak

Taksim’de Suriyelilerin açtığı bir büfede aşçılık yapan Enes’e göre, kendisi Cumhurbaşkanı’nın lütfuyla değil kendine yettiği, kendi ayakları üzerinde durduğu için vatandaşlığı çoktan haketmiş. Büfedeki müşterilere göre belki de İstanbul’un en lezzetli falafelini yapan Enes, ‘kalifiye’ lafını kastederek, “Ben aslında onların hiçbir işine yaramam,” deyip ekliyor: “Ama içinde olduğum duruma bakarsanız ben mülteci değilim. Burada para kazanıp para harcıyorum, ödemeler yapıyorum. Bana mülteci denemez, çünkü mülteciler hükümet yardımlarına bağımlıdır.”

Enes’in hayalleri de var, başka ülkelere göç etmeyi denemişler. Özellikle Kanada’yı denemiş. Bu yüzden duraklar arasında seyahat edip duruyor. Evrak işlerini halledeceğini söyleyen adama bir sürü para vermiş. Antep’e, Ankara’ya gitmiş. “Zamanı boşa harcıyorum. Kapılar hep yüzüme kapanıyor. Daha fazla göç kaydı yapamayacaklarını söylüyorlar” diyor. Yani hiçbir şansı yok. “Sadece bekliyorum” diyor. Biri yirmi diğeri bir aylık iki çocuğu olan Enes’in tüm çalışkanlığına ve hünerine rağmen ne yazık ki çocukları için burada bir gelecek bir tahayyül edemiyor. Kendini de kimseye borçlu hissetmiyor, “Çoğu Suriyeli de benim gibi hissediyor. Eğer buradaysak sıkı çalıştığımız için. Evet, bizi sınırdan içeri aldınız ama sonra yüz üstü bıraktınız” diyor; ileride oy kullanma hakları olursa hiçbir Suriyelinin gidip oy verme zahmetine girmeyeceğini düşünüyor.

Yanlış nerede?

Konuştuğumuz Suriyelilerin bazıları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın böyle bir fikirle çıkageldiğini ama vatandaşlıkla ilgili hiçbir şart belirtmemiş olmasının yanlış olduğunu düşünüyor. Ortalama bir Türkün bundan rahatsız olacağını söylüyorlar. “Mesela 5 yıl burada kalma şartı gibi bir şey olabilirdi. Bütün göçmenlere vatandaşlık vereceğiz denilince Türklerin hepsi bize şüpheyle bakmaya başladı” diyor içlerinden biri, diğeriyse, “Türkler, ben burada doğdum, burada yaşıyorum ama evim bile yok, kira yardımı da almıyorum da siz neden bu avantaja sahip oluyorsunuz diye düşünüp bize neden özel muamele görüyorsunuz diye soruyorlar?” Bu yüzden de Türklerle aralarında bir gerginlik doğduysa bunun sebebinin Cumhurbaşkanı’nın bu haberi açıklama biçimi olduğunu düşünüyorlar.

 

 

   

 

Kategoriler

Güncel Türkiye Gündem



Yazar Hakkında