BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

“Bu, Allah'a karşı bir kalkışmadır" R. T. Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları – Fasıl 53

Allah’ın (c.c.) lütfu olan darbe müsveddesi sayesinde memleketi hamur gibi yoğurarak yeniden şekillendirmeye başladık. Burada esas olarak yeni dönemimizin anayasası niteliğindeki KHK’dan bahsedeceğim, ama önce birtakım önemli acil adımlarımızı zikredeyim:

***

Aslında iadesini istedik ve getirtirsek kabak gibi oyacağız da, o zamana kadar niye bekleyelim dedik ve bu Pensilvanya hainine şimdiye kadar kimseciklere verilmemiş bir ceza ne olabilir, nasıl verebiliriz diye düşündük taşındık. Sonunda bulduk: Emekli maaşını kesiyoruz ve bütün sosyal güvencelerini kaldırıyoruz.

Nasıl yaptık; önce biz oturup kesmeye karar verdik, sonra uzman memurlarımız oturup gerekçesini hazırladılar, sonra da bakanımız Süleyman Soylu TBMM’de çıkıp aynen şöyle anlattı:

"Bu terör örgütünün başı, SGK’dan emekli maaşı almaktaydı. Bunu arkadaşlarımız tetkik ettiler nasıl bir şekilde bunun önüne geçilebilir diye. 17 Temmuz akşamı, saat 23.00 civarlarında bu konuda tekrar maaşının alındığı ve devam ettiği konusunda bir bilgiye ulaştılar. Devletten maaş alan bir kişinin bizim istememiz halinde 6 ayda bir ilgili konsolosluğa giderek kendisinin oradaki varlığını ve yaşadığını beyan etmesini gerektiren bir uygulama nedeniyle bunun oradaki o 6 aylık sürenin ve yoklamanın geçtiğinin tespiti üzerine maaşı kesilmiştir."

***

Aman efendim, nasıl kudurdular bu alçak, zalim, kapkaranlık, cahil, tiksinti verici, vatan haini, lumpen, terör örgütünün maşası, ahlaksız, mandacı artığı, ruhu kirlenmiş akademisyenler! Neymiş efendim, Abdülhamit döneminde bile emekli maaşının kesildiği görülmemiş. Osmanlı’da kafa kesilirmiş ama emekli maaşı kesilmezmiş. Biz kestik be! Üstelik, daha OHAL’i 20 Temmuz’da ilan etmezden bile önce, 17 Temmuz’da yani “olağan” dönemde!

Bu sözde akademisyenler bakanımızın verdiği bu açık izahatın bazı yerlerine takmış vaziyette:

***

1) Güya efendim; “devletten maaş” derken aylık maaş başkaymış, emekli maaşı başkaymış. Eğer gerekli şartlar oluşursa birincisi kesilebilirmiş ama müktesep hak olan ikincisi kesilemezmiş. Zaten emekli maaşı kesilirse bu sadece o haini değil, mirasçılarını da cezalandırmak olurmuş. Hatta değil maaşı kesmek, tüm sigortalıların SGK çatısı altında toplanmalarından bu yana emekli maaşına haciz bile konulamıyormuş.  

Ne haczi be, biz tüm maaşı üstelik sosyal güvenceleriyle birlikte kestik! Ayrıca ne demek “Abdülhamit döneminde bile”? Sultan Abdülhamit Han’a nasıl dil uzatırsın sen? Ulu Hakan bir devlet başkanıdır ve bu hakaret aynen bana yapılanlar gibi tutuklama gerektirir! Ebediyete intikal etmiştir diyorsan, Atatürk’e hakarete ceza ne oluyor?

2) Güya efendim, bakan kardeşimiz Soylu “bizim istememiz halinde” demişmiş. Soruyor hainler: İstemiş miyiz? Çünkü biz bu herifin maaşını çektiğini ancak 17 Temmuz gecesi anlamışız ve maaş kesme kararını o gece saat 23’te vermişiz ve 20 Temmuz’da ilan etmişiz. Onun için, böyle bir talepte bulunarak 6 ay beklemiş olmamız söz konusu olamazmış.

3) Burada uygulanan kesme kuralı nerede yazıyormuş? Çünkü bakanımız “bir uygulama” demişmiş.  Ne Sosyal Sigortalar kanununda böyle bir hüküm varmış, ne Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda, ne de Emekli Sandığı Kanunu’nda.

Bakanımızın “uygulama” deyişinin sebebi de, yurt dışında emekli maaşı alan kişilerin konsolosluklara başvurmadıkları gerekçesiyle zarar görmelerinin hiçbir yasal dayanağı olmamasıymış. Bakanımız bu sebeple "bir uygulama nedeniyle" demişmiş.

***

Sen istediğin kadar baykuş gibi öt oradan! SGK bu kararı, yer misin yemez misin, şimdi bütün darbeciler için alacak! Biz daha OHAL yokken aldıysak, OHAL varken haydi haydi alırız!

Üstelik aziz halkımız bu alçakların en ağır biçimde cezalandırılmasını istiyor bizden ve biz de milli irade’nin temsilcisi olarak onların her istediği emir sayanlardanız. Bakın neler diyorlar:

Partimizin İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş bu darbeci alçakların bir “vatan hainleri mezarlığı”na gömülmesini teklif etti: “Her giden lanet okusun ve kabirlerinde yatamasınlar”. Çok orijinal bir teklif.

Partimizin Iğdır Melekli Belediye Başkanı Ali Varol kulak kesme önerdi: “FETÖ'cü gruplar yarın çıkacaklar. Nereden bilelim bunlar FETÖ'cü mü değil mi? Kaç kişi yakaladın 5.000 kişi. 5.000’inin de kulağını kes, çıktıklarında tanıyalım!" Ne kadar ceviz, pardon veciz, değil mi?

Bakanlar Kurulu toplantımızda “özel yetkili darbe mahkemeleri” kurulması ve darbecilerin 3 m²’lik hücrelerde, diğer mahkûmların haklarına sahip olmadan cezalandırılması teklifleri ağırlık kazandı.

En dikkate değer teklif, umumi hela. Partimizin Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekman bu alçak hainin Erzurum Hasankale Korucu Köyü’nde doğduğu evin umumi tuvalet yapılacağını bildirdi. Tam yakışır!

***

Bunları bırak, bu sözde akademisyenler kendi içlerindeki sağduyulu sesleri dinleseler yeter. Mart ayında Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı gereken cevabı vermişti bunlara: "Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede”.

Dahası, Partimizin Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektörü, pardon dilim sürçtü, sadece rektörü Prof. Dr. Kemal Çelebi bakın bu kalleş darbe teşebbüsü hakkında ne diyor: “Bu hareketin başındaki kişi Allah'a karşı darbe yapmaya çalıştı. Bu Allah'a karşı bir kalkışmadır".

Bu sonuncu yorum en güzeli de, keşke söylemeseydi. Çünkü şimdi o kem ağızlar benim şirk koştuğum gibi bir iftirayı yayacaklar. Tövbe yarabbi tövbe!

Aslında, kimsenin bu hain akademisyenlere fazla takaza etmemesi de lazım. Gavuru öldürmeyecekmişsin, korkutacakmışsın. Biz de öyle yaptık. Son olarak İstanbul Üniversitesi’nden 95 hocayı görevden uzaklaştırdık, İstanbul merkezli beş ilden 31 sözde akademisyeni gözaltına çektik, Selçuk Üniversitesi’nden de 48’i profesör 37’si doçent olmak üzere 167 tanesini açığa aldık. Sıkıysa gıkları çıksın şimdi.

***

Bir an önce, yeni dönemimizin anayasası dediğim KHK’mıza gelmek istiyorum, şöyle bitireyim:

Bu Allah’ın (c.c.) lütfu darbe teşebbüsü sayesinde çok önemli 4 ihale yapma imkanı yakalamış durumdayız.

Birincisi, Rus uçağı ihalesi. Adalet Bakanımız Bekir, Rus uçağını düşüren pilotların darbeci askerler arasında olduğunu söyledi. Ben de konuştum: “Rus uçağını düşüren pilotların Pensilvanya ile bağlantıları olabilir!" Şimdi de Mehmet Şimşek demeç verdi: "24 Kasım'da Rus uçağını düşüren pilotlar, kararı kendileri aldı”.

İkincisi, Muhsin’in helikopter ihalesi. Benim Marmaris’ta kaldığım otele saldıran darbeciler arasından dört tanesinin, Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopter kazasından sonra olay yerine giden kaza kırım ekibinden olduğunu öğrendik. Böylece bu faili meçhul cinayet de aydınlanmış oluyor. Bunu Rusya pek yemez ama, hiç olmazsa BBP’nin desteğini kazanmış olacağız inşallah.

Üçüncüsü, Uludere ihalesi. Benim şu sıralarda fiilî sözcülüğümü üstlenen damadım Berat açıkladı ki, Rus uçağının düşürülmesi olayıyla birlikte Uludere dosyası da yeniden açılacaktır. Hani şu, Kürtlerin Roboski dedikleri şey; bi türlü ne yapacağımızı bilemiyorduk. Bu Allah’ın (c.c.) lütfu ona da yetişti, inşallah. Onu da bu sayede FETÖ’ye yamamış olacağız.

Dördüncüsü, Hrant Dink cinayetinin faillerini nihayet yakaladık: Darbeci Paralelciler!

***

Şimdi gelelim efendim, bu alçakların bizim KHK hakkındaki iftiralarına.

Efendim, diyorlar ki bu KHK hukuk dışıymış. Neden hukuk dışıymış, çünkü KHK kanunları değiştiremezmiş ve OHAL süresiyle sınırlıymış, oysa burada kanunu değiştiriyormuş ve ayrıca ebedi sonuçlar yaratıyormuş. Örnek olarak verdikleri de şunlar:

Kapattığımız (şimdilik, tabii!) 104 vakfın, 15 üniversitenin, 934 okulun, 109 öğrenci yurdunun, 35 sağlık kuruluşunun, 19 sendikanın, 1.125 derneğin her türlü taşınır ve taşınmazlarını ve paralarını devlete geçiriyormuşuz. Yargı başta olmak üzere memurları “görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez” diyerek atıyormuşuz memuriyetten veya yerlerine hiçbir mevzuata tabi olmaksızın kendi adamlarımızı getiriyormuşuz. Oysa OHAL süresi 90 günmüş, halbuki bunlar ebedi sonuçlar imiş.

Be alçaklar, ne biliyorsunuz OHAL’in 90 günde kalacağını? Ayrıca bu malları ve paraları cebimize mi atıyoruz? Devletimizin oluyor, yani halkımızın! Ayrıca, halkımız talep ediyor, siz kim oluyorsunuz?

***

Yalnız, bana bir not getirdiler biraz önce, böyle “bir daha kamu görevine dönmemek üzere” diye atma olayı cennetmekan paşamız Kenan Evren zamanında 12 Eylül’de de yapılmış, ama bu alçak akademisyenlerden Metin Günday diye bir sözde profesör sıkıyönetim kalktıktan sonra “Olağanüstü dönemlerde yapılanlar olağan dönemlerde geçersizdir” gibi bir hezeyanla Danıştay’a dava açmış, hepsi dönmüşler.

Buna dikkat etmek lazım. Neyse ki içim rahat çünkü şimdi yüksek yargıyı mis gibi ettik. Yargıtay’a 267, Danıştay’a ise 75 yeni üye atadık. Daha da benim doğrudan atayacaklarımdan başka.

Ne kalıyor şimdi geriye yüksek yargı olarak, AYM’cik kalıyor. Oradan da 2 üyeyi attık ya kodese, geride kalanları göreyim bakayım nasıl iptal ediyorlarmış bizim yaptıklarımızı ve daha da yapacaklarımızı. Ayrıca, benim HDP’li hainleri çağırmadığım Külliye toplantısına tıpış tıpış gelen CHP mi başvuracakmış AYM’ye? (Laf aramızda, Külliye’de mis gibi dalgamı da geçtim Kılıçdaroğlu’yla: “Ben senin TRT’ye çıkmadığını bilmiyordum, öyle şey olur mu?” dedim!)

***

Ben size bişey söyleyeyim mi, bütün bu alçakça sözde hukuki mülahazaların değeri bizim gözümüzde koca bi sıfırdır, sıfır! Bizim için sadece ve sadece halkımızın talepleri vardır. Onları gözettik mi, bitmiştir inşallah. Mesela, idam!

Mesela, Düzce’de imamın durmadan salâ okumasına izin vermeyen muhtarı halkımız telefon edip şikayet etmiştir, Sulh Ceza yargıçlarımızdan biri muhtarı “darbeyi övme” suçundan tutuklayıvermiştir. Zaten gözaltına alınsaydı da temiz 30 gün yatacaktı.

Artık avukatı istediği kadar çığrışsın “darbeyi övme” diye bir suç yok diye; bizim için hiçbir sakıncası yok. Tam tersine, o da kendine bi avukat bulur, memlekette avukat istihdamı artar. Zaten, fazla da şikayet etmesin bunlar; birileri evlerine 1 dolarlık falan koyuverir de…

Salâ dedim aklıma geldi, bu alçak darbenin Allah’ın (c.c.) lütfu oluşunun bir unsuru daha: Artık salâ yerleşti. Onu yasaklatmaya kalkan, ezanı yasaklatmaya kalkmış gibi olur alimallah. Ayrıca, şeriat geldi diye halk bundan sonra bize bir yerine iki oy atar!

***

Biz bu ilahi fırsatı doludizgin değerlendirirken insanlarımızı ufaktan ufaktan alıştırmaya başlamalıyız ki, “cadı avı” ve “gözaltında işkence hatta tecavüz” falan diye alçakça iftiralara inanmasın halkımız. Zaten ilan etti Bekir: "Akın Öztürk'ün helikopteri vuruldu, yüzündeki ve kulağındaki darbeler bu yüzden".

Nitekim Abdurrahman Dilipak kardeşimiz Yeni Akit’te hemen döşendi: “Bu kadar kapsamlı bir operasyonda mutlaka hatalar olacaktır. Ama mutlaka çözülecektir. Birilerimizin bu şartlarda zarar görmesi de mümkün. Yine de sabır".

Zaten bizzat Adalet Bakanımız Bekir de KHK ilanımızın ertesi günü demişti: “Kurunun yanında yaşın da yanma endişesi her yerde var. Ama Türk yargısının önümüzdeki süreçte masumların ceza almaması için elinden geleceğini yapacağına inanıyorum”.

Tek itirazım, “Türk yargısının…” derken başına “Tam bağımsız” koymalıydı, o eksiği var, o kadar.