İnsan eliyle hazırlanmış bir kıyamet

NİDA DİNÇTÜRK

Bu sıralar olumsuz koşullarda hayatta kalmaya ya da dünyanın alternatif güçlerce ele geçirilmesi durumunda yaşamı devam ettirmeye dair çok fazla eserle karşılaşıyoruz. Bu eserler çok uzun yıllardır kaleme alınıyor ve her dönemde oldukça ilgi görüyor fakat teknolojinin bu kadar sınırları zorlamaya başladığı şu tarihlerde bile böylesi kurguların yükselişe geçmesi ve insanlara çaresizliği anımsatabilmesi bambaşka bir psikolojik tartışma. Bu eserlere bakılacak olursa, dünya şimdiye dek defalarca uzaylılar tarafından ele geçirildi, zombilerin istilasına uğradı, büyük depremler ya da sel felaketleri gördü. Gök taşları da çarptı ya da robotlar tarafından ele de geçirildi. Ama sanırım bitkilerin ayaklanmasına dair çok fazla örnekle karşılaşmadık. Ayaklanmak en çok da onların hakkıyken üstelik!

Gerçekten iyi eserleri okuyucuyla buluşturmak üzere yola çıkan ve hedefinden hiç şaşmayan genç yayınevi Deli Dolu, bu defa John Wyndham’ın bilimkurgu eseri ‘Triffidlerin Günü’nü yayımladı. Kitabı okumaya başladığınızda birçok detayıyla Saramago’nun ‘Körlük’ünü ve son zamanlarda ciddi bir izleyici kitlesi yakalayan AMC yapımı ‘The Walking Dead’i çağrıştırdığını görebilirsiniz. John Wyndham’ı iyi bir yazar kılan detay da tam bu çağrışımlarda saklı. Çünkü Wyndham, çok aşina olduğumuz apokaliptik öğelere rağmen, yaklaşık 70 yıl öncesinden gelerek, bize heyecanlı ve taze bir macera sunabiliyor.

Triffid nedir?

Niran Elçi’nin çevirisiyle okuma şansı bulduğumuz ‘Triffidlerin Günü’, bir biyolog olan Bill Masen’in hastanede uyanmasıyla başlıyor. Çok geçmeden gözlerinin bandajlı olduğunu anladığımız Masen’ın çalıştığı triffid çiftliğinde uğradığı bir saldırı sonucu kör kalma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu öğreniyoruz. Peki, triffid nedir? Nasıl bir saldırıdan söz ediyoruz? Deli Dolu Yayınları’nın kitap için hazırladığı mikrositedeki tanımıyla triffidler; ‘uzun boylu, hareketli, çok çabuk yayılabilen, oldukça zehirli bir bitki türüdür. Ve tabii ki kurgusaldır.’ Uzun kırbaçlarıyla fırlattıkları zehir kesecikleri, kurbanlarının kör olmasına yol açar. Tam olarak nasıl ortaya çıktıklarına dair bir açıklaması olmayan triffidler, kuvvetle muhtemel, kahramanımız Bill Masen’ın da ortaya koyduğu teoriye göre bir dizi biyolojik deneyin sonucunda ortaya çıkıyorlar. Wyndam’ın sıklıkla soğuk savaşa ve devletlerarası mücadeleye dair yaptığı göndermelerle, triffidlerin ortaya çıkışında uluslararası çatışmalara karşı yapılan hazırlıkların payını fark ediyor ve tüm bu olanların insan eliyle yaratılmış bir felaket olduğunu anlayabiliyoruz. Aynı zamanda BBC için hazırlanan ‘John Wyndam: The Invisible Man’ belgeselinde yazarın 1940’larda yükselişe geçen ‘atom enerjisiyle tarım’ akımından nasıl etkilendiği, ‘Triffidlerin Günü’nü tam da bu tarihlerde kaleme aldığı bilgisi tüm parçaları birleştiriyor.

Triffidleri bu kadar üzerine konuşulmaya değer kılan özellikleri ise belli bir yetişkinliğe eriştikten sonra hareket etmeye başlayabilmeleri ve etobur bitkiler sınıfında yer almaları. Durumu bir felakete dönüştüren olayın temelleri ise esasında, Triffidlerden elde edilen özyağın çok değerli ve maliyetsiz olduğunun anlaşılmasıyla atılıyor. İlk önce Rusya’da kurulan triffid çiftliklerinden alınan tohumlar, dünyadaki yağ piyasasını kırmayı hedefleyen bir ‘tüccar’ın başarısız planı sonucu, dünyanın dört bir yanına kontrolsüzce dağılıyor. Bu kazadan birkaç yıl sonra insanların bahçelerinde beliren triffidleri uzun seneler boyunca süs bitkisi olarak büyütmesi ise insanoğlunun zavallılığına dair en acı detaylardan biri.

‘Gören’ azınlığın köleleşmesi

Romana dönecek olursak, hastanede gözleri bandajlı yatan Bill Masen’la kimsenin ilgilenmeye gelmediğini söylememe gerek var mı? En sonunda kendi başının çaresine bakmaya karar veren kahramanımızla beraber odasından çıktığımızda, dışarıdaki herkesin kör olduğu gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Bu körlüğü herkes, bir gece önce gerçekleşen meteor yağmuruna bağlıyor. Fakat bu ‘meteor yağmuru’nun da düşündüğümüz kadar basit bir gök olayı olmadığı hikâyenin akışıyla beraber netleşiyor.

Bill’in hastaneden ayrıldıktan sonra şehirde gördüğü manzara gerçekten iç karartıcı. Tüm sistemin bir günde çöktüğü, insanların yemek bulmakta dahi zorlandığı, çok geçmeden ‘gören’ azınlığı köleleştirilmeye başlandığı bir kaos ortamı hakim. Bill’in yaşama tutunmakla vazgeçmek arasında gidip geldiği ilk günlerde ise yolu Josella ile kesişiyor. Bill’in karşılaştığı, gözleri sağlam kalmış ilk kişi Josella. Aynı şey de Josella için geçerli. O andan sonra beraber hareket etmeye karar veren ikili, çok geçmeden körlerin de hayatta kalabilmesi için çaba sarf eden, düzeni ayağa kaldırmaya çalışan büyük bir grupla karşılaşıyor. Ama böylesi kriz anlarında oluşturulan hiçbir grubun sağlıklı işlemeyeceğini tahmin etmek hiç de güç değil. Bill ve Josella da dâhil oldukları bu ilk grubun manasız politikaları sonucu birbirlerinden ayrı düşüyor. Bu andan sonra Bill’in sadece hayatta kalma mücadelesine değil, Josella’yı bulma çabasına da tanıklık ediyoruz.

İnsanların büyük kibri

Bill’in yolculuğu boyunca, insanlığın doğayla giriştiği savaşın manasızlığı, insanların ‘sıfırdan başlama’ girişimleri, esasında çoktan tükenen yaşam umudunu yeniden yeşertme çabası gibi hazin durumlarla yüzleşiyoruz. Bence tüm bunlara rağmen kitabın en sancılı kısmı ise cümle içinde ‘kurul’, ‘silahlı kuvvetler’ ve ‘karargâh’ ifadelerini kullanan karakterlerin ortaya çıkışıyla başlıyor.

John Wyndam’ın ‘zamansız’ olarak değerlendirilebilecek bu eseri, ekonomik ve politik dünya düzenine, tüketim kültürüne, gündelik insan yaşamına dair ciddi eleştiriler ve sorgulamalar barındıran bir bilimkurgu. Bu noktada en iyi açıklama ve belki de söylenmesi en uygun olacak “son söz”, kitabın önsözüne imzasını atan Barry Langford’tan geliyor: “Triffidlerin Günü, bu anlamda insanlığın kibrinin bir trajedisi: Evrim sürecinin zirvesine ulaştığını ve “insanoğlunun yükselişi” ile tamamlandığını hayal eden insanların büyük kibri.” 

Triffidlerin Günü
John Wyndham
Çeviri: Niran Elçi
Deli Dolu
344 sayfa.