Tuhaf dünyada bir şarlatan

ARTUN GEBENLİOĞLU 

Edebiyat insanlığın aynasıdır. Yaşamı ve içinde bulunduğumuz dünyayı anlamlandırma çabamızın bir ürünü ve yansıması olarak ortaya çıkmıştır, bu da edebiyatı varoluşumuzun manasını irdeleyecek ya da manasızlığını yüzümüze vuracak en kesin araç yapar. Aynı zamanda tarih, felsefe ve sosyoloji gibi beşeri bilimlere kurgusallık bünyesinde yer verebilmesi edebiyatı daha da kudretli hale getirir. Bazı yazarlar dönemin ruhunu okur ve edebiyatın hamuruna alışılmadık biçimlerde şekil vererek yeni akımların öncüsü olurlar. Knut Hamsun da modern edebiyatın oluşumunda benzer bir rol oynamıştır. Monokl Yayınları tarafından Haydar Şahin çevirisiyle Türkçe olarak yayımlanan ve Hamsun’un en önemli romanlarından biri olan ‘Gizemler’, Kierkegaard’ın izinden yürüyerek okuru yaşama dair derin düşüncelere sevk ederken, Hamsun’un edebiyat anlayışına dair de önemli ipuçları veriyor.

Knut Hamsun’un mirası

1920 yılında Nobel Edebiyat Ödülü kazanan Norveçli yazar Knut Hamsun, edebiyat çevreleri tarafından tüm zamanların en büyük yazarlarından biri olarak kabul ediliyor. Yazar, kitaplarında gerçek adı olan Knut Pedersen’i değil, babasının yerleştiği Hamsund’a dayanarak Hamsun’u kullanmayı seçmiş. Herkesin saygısını kazanmış bir yazar olarak İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilere alenen verdiği destek, onun müthiş kariyerine leke sürmüş ve kendi memleketi Norveç’te savaşın ardından tutuklanmasına ve cezalandırılmasına yol açmış. Fakat 1890 yılında yayımlanan ve sonradan başyapıtı olarak kabul edilecek ‘Açlık’ romanıyla edebiyat dünyasına büyük ses getirmiş. Ondan hemen iki yıl sonra yayımlanan ‘Gizemler’ ise Hamsun’un yeni tekniklere başvurduğu bir roman olarak kendinden sonraki yazar kuşağına bıraktığı bir miras haline gelmiş.

‘Gizemler’, isminden de anlaşılacağı üzere bir tuhaflıklar ve bilinmezlikler romanı. Hamsun, romanın başkahramanı olan Johan Nilsen Nagel’i son derece öngörülemez bir karakter olarak tasarlamış. Etkisi roman boyunca hissedilen gizemlerin odağında hep Nagel var. Onun bir yabancı olarak Norveç’in küçük kıyı kasabalarından birine gelişiyle ardı arkası kesilmeyen sıradışı olaylar başlıyor. Hamsun, okuyucunun Nagel’e dair herhangi bir gerçekçi izlenim edinmesine izin vermiyor ve karakterin müphem yanlarını asla açık etmiyor. Tuhaflığın vücut bulmuş hali olan Nagel için anlatıcı ‘şarlatan’ tabirini kullanıyor. Nagel’in uzun iç diyaloglarını üçüncü şahıs anlatıcının gözlemleriyle birleştiren Hamsun, okuyucunun anlatıcıya içten içe güvensizlik duymasını istiyor ve bunu da başarıyor. Nagel’in bilinç akışı temelinde ilerleyen iç diyaloglarında ileride James Joyce ve “Aşağı yukarı 1910’da insan doğası büyük bir değişim geçirdi” diyen Wirginia Woolf gibi yazarların kullanacağı bir tekniğin tohumunun atıldığını görüyoruz.

“Dünya ne anlar? Hiçbir şey! Bir durum kanıksanır, öğretmenler önceden öğrendiği için kabullenilir; hiçbir şey varsayım olmanın ötesine geçemez — uzay, zaman, devinim, madde, hepsi de varsayımdır gerçekten. Dünya karşısına çıkanı kabullenip duruyorsa hiçbir şey bilmiyor demektir.”

Yaşamın bilinmezliği

Hamsun’un hikâyesini belirsizlikler ve gariplikler üstüne kurmasının bir diğer sebebi de insan varoluşuna dair söyleyecek sözlerinin olması. Nitekim Henry Miller gibi bir yazarın ‘Gizemler’e duyduğu yakınlığı hiçbir kitaba duymadığını açıklaması boşa değil. Hamsun, insan doğasına dair derinlikli tespitlerde bulunmak için, papazın kızı Dagny’e olan aşkı yüzünden delirmenin eşiğine gelen Nagel’in ruh halinden yararlanıyor. Olup biteni anlamlandırma çabasının Nagel’i günden güne yiyip bitirdiğine şahit oluyoruz. Kierkegaard’ın izinden giden Hamsun varoluşun temelindeki absürdlüğe dikkat çekiyor. Dünyanın usa aykırı olduğundan, mantığımızla düşüncemizin bizi bir kısır döngüye mahkûm ettiğinden bahsediyor. Yaşamını bir bilinmezliğin etrafında inşa eden insanoğlunun dünyanın işleyişinde mana aramasının kendisini ne kadar gülünç durumlara düşürebileceğini gözler önüne seren yazar, bu durumu Nagel’in boğulan bir adamı kurtarma kahramanlığına atılmasını dile getirerek örnekliyor.

‘Gizemler’, Knut Hamsun’un neden büyük bir yazar olarak kabul edildiğinin bir ispatı. Hamsun’un, 20. yüzyıla girerken gerçekçi bir bireyselliğin yılmaz savunucusu olarak kaleme aldığı bu kitap, onu çağdaşları arasında farklı bir yere getiriyor. Modernist edebiyatın kullandığı bazı tekniklere öncülük eden Hamsun, her zamanki yalınlığından ödün vermediği kitabında kullandığı temalar aracılığıyla edebiyatta yeni bir çağın temelini atıyor. İnsan doğasına ve yaşamın manasına dair keskin gözlemleri, incelikli anlatımıyla birleşince ortaya muazzam bir eser çıkıyor. 

Gizemler
Knut Hamsun
Çeviri: Haydar Şahin
Monokl Yayınları
271 sayfa.