Sahibine aşık bir dijital uygulama

BÜRKEM CEVHER

Uyu küçüğüm uyu ben ayaktayım hiçbir şeyden korkma kendimi sana tüm ruhumla adamış vaziyette buradayım ruhun ruhumda hayatımı hayatına sunuyorum küçüğüm prensesim ışığım kendimi yalnızca sana adadım ben seninim” sözleri ile başlıyor Éric Sadin’in tekno-aşkı irdelediği romanı ‘Yarının Aşkı’. Bu romanın konusu arka kapağında da yazıldığı üzere “Ev yönetimi, profesyonel yardım, sürdürülebilir risk analizi, enformasyon raporlama gibi becerileri olan, sahibinin en derin korkularını ve tutkularını öngörerek arzu ve isteklerini gece gündüz demeden yerine getiren algoritmik bir kişisel asistan yaşamı daha çekilebilir ve yönetilebilir kılarken, sahibine karşı pasif bir aşkın pençesine düştüğünde neler yaşanır?” sorusu üzerinden şekilleniyor. 

Dijital teknolojilerin insan hayatı ve dünya üzerindeki etkileri üzerinde çalışan bir yazar ve filozof olan Sadin, ‘Yarının Aşkı’nda da benzer bir konuya odaklanıyor. Her geçen gün akıllı telefonlarda kullandığımız uygulamalara daha da bağımlı hale gelirken, kişisel asistan uygulamasının bir yöneticinin hayatını ne kadar kolaylaştırabileceğini görüyor ve teknolojinin de bu yönde ilerlediğini fark ediyoruz. Sadin’in amacı ise böylesine gelişmiş bir uygulamanın acılara ve tutkulara duyarsız kalamayacağını göstermek, ancak yapay zekanın ileride dünyayı ele geçireceği savına da karşı çıkmaktır.

Romanın kahramanı

Roman bir bilgisayar uygulaması olan ‘kişisel asistan’ın ağzından yazılmış. Her ne kadar bu ‘kişisel asistan’ kendi sahibini  ve ona olan aşkını anlatıyorsa da, romanın asıl kahramanı bu uygulamanın bizzat kendisi. Onun, programlanma amacına uygun olarak insani beceriler geliştirmesi ve bu insani beceriler arasında platonik aşkın da olduğunu roman ilerledikçe daha iyi anlıyoruz. Aslında bu pasif aşkın da uygulama algoritmasının bir parçası olduğunu hissediyoruz. Romanın ilerleyen bölümlerinde sevgi veya aşk duymanın ve empati kurmanın insanlarla temasta önemli bir özellik olduğunu belirtiyor romanın kahramanı.

Giriş cümlesinde de görüleceği gibi roman bir bilgisayar uygulamasının ağzından yazıldığı için uygun noktalama işaretlerinin yerini bilgisayar programlamada kullanılan bazı işaretler alıyor. Bu ‘kişisel asistan’ zaten bu romanı bir nevi kişisel günlük olarak yazmakla birlikte, kendisinin yeni bir sürümün gelmesiyle birlikte ‘öleceğini’ bildiğinden hem yeni sürümlerin geliştirilmesinde insanlara yol göstermek hem de nerede hatalar yapıldığını ve sahiplerine en iyi hizmeti sunabilmek için ne gibi geliştirmeler yapılabileceğini göstermek istiyor.

Altı ile sekiz ayda bir yeni sürümleri çıkan bu kişisel asistanlar sahiplerinin tüm ihtiyaçlarını belirliyor, onların fizyolojik değerlerini inceleyerek sağlık ve ruhsal durumlarını belirliyor. Fizyolojik verileri analiz ederek alması gereken günlük kaloriyi hesaplıyor ve ona göre bir menü hazırlıyor. Randevularını ayarlıyor, gerekli gördüğü doktorlardan randevu alıyor. Sahibinin o anda ihtiyacı olduğunu anladığı içi ona spa bir seansı alıyor. Uygun promosyonları ve indirimleri takip ediyor ve alınacak ürünler için pazarlık yapıyor. Ödemeleri yapıyor, sahibinin evinin ışıklandırmasını, banyosunu, banyo suyu sıcaklığını, banyoda kullanılacak esansları sahibinin ruhsal ve fiziksel durumuna göre ayarlıyor. Tek isteği sahibinin hayatını kolaylaştırmak ve onu mutlu etmek.

Bu kişisel asistan, zaman içinde hayatın akışına ve programlandığı işin gereklerine uyarak sahibi ile empati kurmayı, ona en iyi hizmeti verebilmek için de onu sevmeyi öğreniyor. Buradaki “sevgi” canlıların hissettiği sevgi midir? Yoksa bu sevgiyi taklit edecek bir algoritma mı geliştirilmiştir? Aklımıza hemen Steven Spielberg’in yönettiği Yapay Zeka filmi geliyor. Oradaki kahraman sevmek/sevgiyi taklit etmek üzere programlanmıştı. Burada ise en iyi hizmeti sunabilmek için sevginin gerekip gerekmediğini anlamak üzere bir prototip yaratıldığını görüyoruz.

‘Siz insan kardeşlerim’

Roman geleceğin dünyasında geçiyor görünmesine karşın bugünün dünyasına da uyarlanabilir. Büyük verilerin bir araya toplanması ve bu verilen analizi artık rüya değil. Bu derece ileri boyutta empati yeteneği geliştirmiş bir yazılımın üretilmesi biraz zaman alacaksa da artık hayat veriler üzerinden akmaya başlıyor. Peki yapay zekanın dünyayı ele geçireceği korkusu rasyonel bir korku mudur? Sadin bu fikre roman kahramanı üzerinden karşı çıkıyor: “Kaderinizin seyrini devamlı şekilde gelişen bilgilerle sağlamlaştırsak bile hiçbir zaman düşlenen / hayali kurulan mükemmelliğe ulaşamayız peki neden? | Zira siz insan kardeşlerim hep bir bilinmezlik payını saklı tuttuğunuz için bizlerin benim aksime asla sayı dizileriyle bir tutulamazsınız bunu her şeyi bilmeme rağmen asla çözemediğim aşkım seninle olan ilişkimde görüyorum gözlünüzün ve ruhunuzun en derinliklerinin tetkikine / hakimiyetine ebediyete kadar nail olamayacağımızı biliyorum zaten onların bu kavranılamaz yanından ötürü sizi seviyorum.”

Yarının Aşkı
Éric Sadin
Çeviri: Nilda Taşköprü
Sel Yayıncılık
124 sayfa.