BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Eksiğimizi 1876 Anayasası Md. 113 tamamlayacak! R. T. Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları – Fasıl 60

Ülkemizde istikrar sağlayacak tek idare biçimi olan Başkanlığa geçecek ortamı bir türlü gönlümüzce hazır edemedik. Eğer bunu her istediğimizi şak diye yaptığımız OHAL düzeni içinde de halledemezsek bir daha hiç yapamayız. 

OHAL’i ilan etmek ve devam ettirmek için, malum, FETÖ’cülerin 15 Temmuz alçaklığı tam bir Allah’ın (c.c.) lütfu oldu. Ama ilelebet kullanmaya devam edemeyiz; takviyesi lazım. Bunu da, sağ olsunlar, iki büyük müttefikimiz var, ülke içinde onlar sağlıyorlar.

***

Biri PKK. Her gün bir yeri patlatarak OHAL’in uzatılması için gerekli ortamı sürdürüyor. Biz de şu mezarlığa bu kadar ton patlayıcı sakladılar diye yardımcı oluyoruz tabii.

Diğer büyük müttefikimiz, FETÖ’ye kafayı iyice takmış ulusalcılarımız. Aydınlık’ın yanı sıra Sözcü’nün katkılarına vatan minnettardır. Hiç aksatmadan her sabah eşek ölüsü boyutunda puntolarla 36 kısım tekmili birden FETÖ anlatıyor da anlatıyor ki, yanında bizim Havuz utansın.

Ayrıca biz de bu kadar kıymetli bir konuyu her an canlı tutuyoruz. Mesela şimdi okulların açılış günü tema bu olacak. Mesela Kocaeli Emniyet Müdürlüğümüz resmen ilan etti:

“Emniyet Genel Müdürlüğümüzden alınan emir doğrultusunda Kurban Bayramı tatilini kapsayan 10-18 Eylül tarihleri arasında vatandaşlarımıza denetim amaçlı EDS, TEDES, Mobese, radar ve benzeri şekilde herhangi bir ceza yazılmayacak, kural ihlali tespit edilen yol kullanıcılarına ihlal ettiği kural ve cezası hatırlatıldıktan sonra ‘Siz bu cezayı 15 Temmuz gecesi ödediniz. Hayırlı yolculuklar’ denilecektir.”

***

Bu güzel gidişi dış politikada da takviye etmek gerek. Bunu da Suriye fütuhatımız sağlıyor. Hangi helal süt emmiş Türk evladı savaş varken ülkesi için her şeyini feda etmez? Şimdi de PKK’lıların takip için Irak’a girmiş bulunuyoruz.

Ama buraya gelmeden önce ülke içinde FETÖ ve PKK maymuncuklarını kullanarak neler yapıyoruz, onu tarihe not düşmek isterim.

***

28.000’i FETÖ’ye, 11.285’i PKK’ya (rabbim iki örgütten de razı olsun!) destek verdikleri gerekçesiyle sadece Milli Eğitim’den kırk bin kadar öğretmen attık. Vatan ve millet için titizliğimizin ve fedakarlığımızın derecesini anlayınız ki, bunu okulların açılmasına 10 gün kala 1,5 milyon öğrencinin öğretmensiz kalması pahasına yaptık.

Milli Eğitimimiz o kadar titiz davranıyor ki, bu hain FETÖ’cülerin sızamadığı tek il olan Tunceli’de bulunan 946 öğretmenden 504’ünü görevden aldı!

***

Yalnız, CHP Yenikapı Ruhu’ndan maalesef fena uzaklaşmaya başladı. Allah (c.c.) sonlarını hayreylesin. Buradaki FETÖ’cü ve PKK’cılara uyan Kemal kardeşimiz sanki saf değiştirdi, cadı avı diye tutturuyor, daha fenası bizim KHK’lar için Anayasa Mahkemesi’ne gitmekten bahsediyor.

Neymiş efendim, “15 Temmuz’un ardından yaşanan mağduriyetleri incelemek amacıyla” komisyonlar kurmuşlar ve bunlara 30.000’e yakın başvuru olmuş da, iki ayda bunlardan yaklaşık 4.000 tanesiyle yüz yüze bile görüşmüşler!

Böyle montajlara halkımızın karnı toktur kardeşim! Halkımız ben ne diyorsam ona inanır. Bak, bir anket yapılmış, yüzde 74,5 ne diyor: “Yeniden darbe girişimi olursa yeniden çıkarım” diyor!

Biz tabii derhal cevabı yapıştırdık: KHK’ları Anayasa Mahkemesi’ne götüremezler çünkü biz bunları Meclis’e götüreceğiz, bunlar orada kanunlaşırken düzeltilebilir ya da tamamen bazı maddeleri kaldırılabilir, dedik.

Doğrusu da budur yav. Aceleniz ne? Şurada bir fırsat var, Yeni Türkiye’yi pir-u pak yapıyoruz, bırakın da yapalım. Ortalık temizlenince ve Meclis açılınca konuşursunuz. O zamana kadar biz zaten on binlerce kişiyi temizlemiş ve yerlerine helal süt emmiş on binlerce temiz vatandaşımızı atamış olacağız. Bak, sadece Sağlık Bakanlığı üç ay içinde 15.000 yeni memur alacağını açıkladı.

Meclis açılıp da bazı maddeler iptal edilse, ki nasıl edilecek çoğunluk bizdeyken, edilse bile nasıl atacaksınız bizim yeni getirdiğimiz on binleri? Temizlik mi yapacaksınız? Siz Makkartici misiniz yoksa Stalinci mi? Ayrıca, hangi yetkiyle? Hangi hukuka göre?  

***

Allah’ın (c.c.) lütfu olan FETÖ’den yararlanırken çok değişik ve yaratıcı yöntemler kullanıyoruz.

Mesela, yeni içişleri bakanımız S. Soylu FETÖ’cülerin Ogün Samast’ı nasıl kutladıklarının videosunu yayınlattı. İzmir İl Jandarma Komutanlığımız, Tire’de ele geçirdiği binlerce kök kenevir bitkisinin üzerine FETÖ’cülerin Ayetel Kürsi duasını astıklarını tespit etti.  

Meselenin eylem yönünü de ihmal etmiyor, tatbikatlar yaptırıyoruz. Konya’da elektriklerin yarım saat kesilmesi üzerine öncü kardeşlerimiz herkesi uyardılar ve halkımız darbe oluyor diye on gün içinde ikinci defa ellerinde Türk bayraklarımızla sokaklara döküldü. Yalnız, bu tatbikatları çok da sıklaştırmamak lazım çünkü orijinalliği bozulabilir. İnsanlar çocukluklarından hatırlayabilirler yalancı çoban hikayesini.

Ama Altan kardeşlerin “sübliminal” gerekçeyle içeri tıkılması son derece orijinal di miydi yav! Benim bile aklıma gelmemişti bu kadarı. Baktırdım, bilinçaltı mesaj vermek demekmiş. Reklamcılıkta kullanılırmış, okura çaktırmadan bazı malların iyi bazılarının kötü olduğunu telkin için.

Reklamcılıkta bu yasakmış, dolayısıyla siyasette de yasak olması normaldir.

***

Gelelim Kürtlere. PKK bu kadar yardımcı olurken, hiç beklemediğimiz bir anda patlayan açlık grevleri ve bunların cezaevlerine yayılması iyi olmadı. Ortalığı idare etmek için bebek katili İmralı sakinine bayramda kardeşini yolladık. Açlık grevleri sona eriverdi.

Yolladık da, şimdi işler biraz karıştı. Bebek katili "Devlet hazırsa iki adamını buraya gönderir. 6 ayda bu sorunu çözeriz” dedi ve topu bizim sahaya atmış oldu. Yapacağı hainliği yine yaptı.

Şimdi bu durumu görmezden gelsek yine yok açlık grevi yok bilmemne. Aksini yapıp müzakereye girişsek, Allah (c.c.) muhafaza asla olacak iş değil. Hem elimizdeki kozu yırtıp atmak demek, hem de seçmenlerimizi kaybetmek!

***

Şimdi hainler çıkacaklar, sen değil misin mesela 2009’da Oslo barış sürecini başlatan, mesela 2013’de akil makil adamlar işini icat eden, diyecekler.

Evet, ben o sıralarda barış sürecini başlattım. Çünkü Kürt meselesini hallederek sakinleşmiş bir Türkiye’de Kürtlerin de oyunu alıp bir yandan başkanlık mevkiine, bir yandan tarihe geçecektim.

Fakat bi baktık, ne oy alması, bu bize feci oy kaybettiriyor! Hemen masayı devirdik. Çok mu acayip? Hangi insanoğlu uzlaşmanın kendi şartlarıyla olmasını istemez? Uzlaşma dedin mi tabii ki benim şartlarımla olacak.

Diğer yandan, ben mecbur kalmadan neden uzlaşmaya gideyim? Hele de Kürt düşmanlığı ortak paydasında TSK-MHP-Ulusalcı koalisyonunu kurmuşken?

Onun için, bu yeni durumu suhuletle unutulmaya terk etmek lazımdır. Benim Kürtlerle tekrar masaya oturmam ancak başka hiçbir çarem olmadığını anlarsam mümkündür ki, hamdolsun öyle bir durum asla yok.

Hatta, tam tersi bir durum var. Bi zamanlar bunlar Suriye Kürtlerinin Amerika tarafından şımartılmasından kuvvet alıyorlardı, şimdi Amerika bizim elimize bakıyor çünkü DAEŞ’i de top ateşine tutuyoruz arada.

***

CHP’nin zırlamaya başlamasının, yurt dışındaki komünistlerin de bildiri yayınlamasının kıymet-i harbiyesi pek fazla yok da, içimizden akortsuz sesler çıkmaya başladı sanki. Mesela Büyükköy belediye başkanı Partimizden istifa ediyor.

Nereden kaynaklanıyor bunlar, tabii ki yaptığımız temizlik bunların eşine dostuna kadar geldi de ondan. Bunlar cadı avı falan diye aleyhte propaganda yapmaya başladılar. Ali Bayramoğlu gibiler ayrı problem. Derhal önlemek lazım.

Lazım da, bizimkiler de bazen çuvallayıp bunlara kemik veriyor. Özellikle, hani belediyelere kayyım atama konusundan vazgeçtik diye CHP’yi uyutmuş ve ondan sonra KHK’yle bi güzel ilan etmiştik ya, bu kayyım konusunda çuvallıyor.

***

Mesela, Diyadin’e atadığımız Kaymakam Mekan Çeviren kardeşimizin ilk icraatı belediye tabelasının Kürtçe kısmını gece yarısı sildirerek PKK’ya haddini bildirmek oldu. Ayrıca, geceleyin belediyenin bütün ışıklarını yaktırarak her bi penceresine Türk bayrakları astırdı. Bu muazzam görüntüyle mekanı tersine çevirmiş oldu,

Kayyımımız bununla da yetinmedi, kapının önünde bir vatansever gencimize, herhalde Özel Harekatçıdır, kocaman bir Türk bayrağı sallattı. Artık, kudurmuşlardır! 

Fakat yeni içişleri bakanımız kendisini tebrik edeceğine, sen kalk, bunun yanlış olduğunu ifade et, hatta “Meselemiz terördür. Kürtçe bizim dilimizdir. Diyadin Belediyesinin tabelası hemen asılacaktır” de! Yav, biz fırsat yaratıp PKK’yı bir daha ayağa kalkamayacak biçimde yok edecek ortamı sürdürmeye çalışıyoruz, bu ortalığı sakinleştiriyor!

***

Al mesela, Mardin’in Derik belediyesi. Buraya atadığımız kayyım kardeşimiz Derik kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk, şu ismin ne kadar anlamlı olduğuna bi bakınız, hem Muhammed hem Fatih hem de Safitürk, yani İslam-Türk sentezimizin timsali, işte bu adıgüzel kayyımımız çok anlamlı bir girişimde bulunuyor.

Ne yapıyor, belediyenin Türkçe, Kürtçe ve afedersin Ermenice yazılı tabelasını yine akşam saatlerinde söktürüyor. Ne oluyor, burada da kendisine Ankara’dan emir geliyor derhal asacaksın diye!

Ertesi gün mecburen tekrar asıyor Muhammed Fatih Safitürk. Ama afedersin Ermenicesi silinmiş vaziyette. Yav, orada afedersin Ermeni mi bırakıldı, ne işi var Ermenicenin!

Hükümetimiz niye böyle şeyler yapıyor? Niye PKK’nın daha da azıp bize istediğimiz ortamı vermesine mani oluyor? Nedir sebebi? Yine eski sadrazam Ahmet gibi bi durumlar mı başlıyor?

***

Galiba bütün bunlar benim “At izi it izine karıştı” dememden kaynaklandı; yanlış anlaşıldı. En ufak bir yumuşama ortamı mahvedebilir. Tamam, hatalar yapılmış olabilir ve düzeltilir, ama yeni sadrazam Binali gibi “Şüphesiz yanlış hesap Bağdat’tan döner” diye yanlış yapıldığı açıkça kabul edilir mi? Kapatılan 140 vakıf ve dernek yeniden açılacak diye ilen edilir mi? Oldu olacak FETÖ’cüleri de affediyoruz de yav!

Nasıl yapılır, çıkarırsın bi KHK, ne yapacaksan yaparsın! Aksi halde sonra kontrol edemeyiz! İşin şeyi çıkar! Ortalık normal düzene döndü mü, bittik! Ne OHAL kalır ne KHK çıkaracak hal!

Canikli kalkıyor, Gülen cemaatiyle ilişkisi olmayanların mağdur olmaması için yeni bir KHK’yla düzeltme yetkisi verileceğini ilan ediyor. Bir defa, “Gülen cemaati” ne demek? FETÖ diye yerleştirmek için göbeğimiz çatladı, bu ne diyor.

İkincisi, “Telefonla, sosyal medyayla, milletvekillerimiz aracılığıyla, BİMER, AKİM, her taraftan talep geliyor” diyor. Yav, sen değil miydin iki gün öncesinde “FETÖ’cü değilim diye itiraz edenler yüzde 1’i geçmez” diyen?

Baktım iş laçkalaşıyor, vakit geçirmeden müdahale ettim bu can alıcı kayyım meselesine. Bayram namazından çıkarken, “Kayyım işinde geç bile kalındı; benim daha önce de temennimdi” dedim. Bayramlaşırken de vurdum kazmayı: “Bazıları seçilmişler nasıl görevden alınır, diyor. Bal gibi alınır!” dedim.

Bisiklet gibiyiz. Durduğumuz anda düşeriz.

***

Kafamı sürekli meşgul eden bir konuyu zikrederek bitireyim: Emekli falan oldukları için işten atamadıklarımız ne olacak? Sıyıracaklar mı yani? Üstelik, Kocaeli Üniversitesi’nden temizlediklerimiz örgütlenmişler, bir büro açıp öğrencileri dışarıdan zehirlemeye devam edeceklermiş.

Başdanışmanlarıma incelettim. Osmanlı döneminde çıkarılan 1876 Kanun-ı Esasi’nin 113. maddesi bu işi halletmiş. Bugünkü lisanla diyor ki:

Hükümetin emniyetini ihlal ettikleri güvenlik kuvvetlerinin belgeye dayanan soruşturması üzerine sabit olanları memleketten çıkarmak ve sürmek yalnızca Zat-ı Hazret-i Padişahi’nin yetkisindedir”.

Bunun, o zamanın şartlarına göre söylenmiş “belgeye dayanan” kısmını at, çünkü Anayasa Mahkememiz bile kendi iki üyesini meslekten ihraç ederken “sosyal çevre bilgisi ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin zaman içinde oluşan ortak kanaatleri birlikte dikkate alınarak” dedi! Daha ne!

Her konuda olduğu gibi burada da atalarımızın izinden gideceğiz. Vesselam!