VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Ermeni Diasporası’nın geleceği

Ermeni Diasporası’nın geleceğine dair, giderek büyüyen bir kötümserlik var. Sık sık, “Hiçbir geleceği yok” dendiğini duyuyoruz. “Ermeniler memleketlerinden uzakta kalamaz” diyen insanlar şu sonuca varıyor: “Nihayetinde asimile olacağız.” Buna çözüm olarak da Ermenilerin memleketlerine, Ermenistan’a ‘dönmesi’ öneriliyor. Yoksa asimile olacaklar. 

Geniş Ermeni Diasporası köklü dönüşümlerden geçiyor ve eşi benzeri görülmemiş zorluklarla mücadele ediyor. Diaspora nüfusunun ağırlığı, soykırımdan kurtulanların 20’li yıllarda yeni topluluklar kurdukları geleneksel Ortadoğu ülkelerinden uzaklaşıyor. 50’lerde Mısır’da yaşanan istikrarsızlık ve güvenlik yoksunluğu, 1975 ile 1990 arasında savaş boyunca Lübnan’ın durumu, 1979’da İran’da İslam devrimi ve Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’ta yaşanan uzun savaşlar... Aynı şey şimdi Suriye’de yaşanıyor; Halep’in Ermeni bölgeleri ve Ermeni şehri Kesab muharebe alanlarına dönmüş durumda.

Osmanlı’nın çöküşünden sonra ortaya çıkan bu Yakındoğu ülkelerinin bitmek bilmeyen istikrarsızlığı, Ermeni topluluklarını, bin yıldır yaşadıkları bölgeden çıkıp yeni ufuklar aramaya itiyor. Aynı şeyi Ermenistan nüfusu da yaşıyor. Karabağ sorunu ve ekonomik zorluklar çok sayıda insanın yer değiştirmesine yol açtı. Bugün Kaliforniya veya Moskova’da, Beyrut veya Gümrü’dekinden daha fazla Ermeni var.

Nüfus kaymaları zaten başlamış olan gelişmeleri de hızlandırdı. Ermeni kimliğini yüzyıllardır belirleyen iki özellik etkisini kaybetti. Ermeni Kilisesi’ne veya Kilise’nin bir kurumuna bağlılık, yüzyıllardır Ermeniliğin başlıca referansıydı. Fakat 19. yüzyılda başlamış olan sekülerleşme süreci, Kilise’nin öneminin azalmasına yol açtı. 20. yüzyılda Ermenice, okullar, gazeteler, edebiyat kulüpleri ve hayır kurumları gibi bir dizi diaspora kurumu aracılığıyla Ermeni kimliğinin simgesi haline gelerek büyüyen boşluğu doldurdu. Ne var ki son zamanlarda Batı Ermenicesinin kullanımında öyle bir düşüş yaşanıyor ki, UNESCO bu dili tehlike altındaki diller kategorisine aldı.

Diaspora topluluklarının nüfuslarındaki kayma, Ermeni Kilisesi’nin öneminin azalması, Batı Ermenicesi konuşanların sayısındaki düşüş, büyük zorluklar teşkil ediyor. Fakat Ermeni tarihi göz önüne alındığında, bu beklenmedik bir şey değildi. Tam tersine, bu zorluklar en azından son bin yıldır bize eşlik ediyordu. Ani’nin Bizans ordularına yenilmesi, ardından gelen Selçuklu istilası, Ani’yi yok eden 13. yüzyıldaki deprem, Şah Abbas’ın Culfa nüfusunu başkent İsfahan’a gitmeye zorlaması... Ermenilere yönelik olarak Abdülhamit döneminde başlayan ve İttihat ve Terakki yönetiminde soykırım seviyesine varan tehditler, 100. yılla birlikte hâlâ zihinlerimizde taptaze.

Ermeni olarak var olmak hiçbir zaman kolay olmadı. Farklı topluluklar sürekli göçe zorlandı. Her göç bu toplulukları, kimliklerini ve varoluşlarını yeniden tanımlamaya mecbur bıraktı. Bir yandan eski ülkeyle bağlar korunurken, yeni şartlar altında yeni bir ekonomik rol nasıl bulunacak?

Bu nedenle, diasporaya dair bu yeni kötümserlik dalgasının başka bir sebebi olmalı. Bin yıl boyunca diaspora toplulukları Ermeni kimliği, kültürü ve ekonomisinin dayanağı oldu. Uzak şehirler Ermeni yaşamının merkezleri haline geldi; İsfahan, Venedik, Madras, Tiflis, Beyrut ve diğer şehirler diaspora başkentleri olarak nam saldı. Yeni olan, Ermenilerin devletleşmesiydi. Sovyetler’in çöküşünün (1991) ardından Ermenistan Cumhuriyeti’nin ortaya çıkışı Ermeniliğin içsel evreninde temel bir değişim yarattı. 1991’den beri, bir topluluklar ağı yerine, Ermenistan hükümetinden müteşekkil, güçlü bir merkezimiz var. Bugün Ararat vadisi Ermeni yaşamının rakipsiz merkezi konumunda. Burası Ermenice konuşulan ve Ermeni kültürünün geliştiği bir toprak. 1991’den beri dünyanın dört bir yanındaki Ermeni toplulukları, dikkatlerini ve emeklerini, zorluklar içinde doğan bu genç devlete yardım etmek için bu merkeze, Yerevan’a yönlendiriyorlar: 1988 depreminin sonuçları, Karabağ’daki savaş, Azerbaycan ve Türkiye ablukası vs. Genç devlete yardım etmek için sarf edilen bu muazzam çabanın bir bedeli de var: Ermenistan’a akıtılan maddi kaynakların çıkış noktası olan diaspora kurumlarının zayıflaması.

Ermenistan’da yaşayan her Ermeni’ye karşılık, diasporada yaşayan iki-üç Ermeni var. Ermenistan’dan ayrılanların sayısı, memlekete dönenlerin sayısından çok yüksek. Başka bir deyişle, Ermeni kimliğinin Ermeni anavatanıyla ilişkili olduğunu iddia edenler bu çarpıcı gerçeklikle yüzleşmek zorunda: Dış göç, gözardı edilemeyecek kadar büyük.

Ermenilerin sadece bir ulus-devlette yaşayabilecekleri varsayımı da bir diğer önemli sorun. Ermeni halkı yüzyıllarca ulus-devlet olmayan siyasi sistemlerde yaşadılar. Meseleye tarihimizi de göz önünde bulundurarak bakacak olursak, Ermenilerin geleceğini bir ulus-devlette görmek hayli zayıf bir yaklaşım. Postmodern çağda Ermeni Diasporası halihazırda olgun ve küresel bir ağ. Dahası, şu an elimizde bulunan Ermeni ulus-devleti, Sovyetler’in çöküşünden sonra yaşanan gelişmelerin bir ürünü ki, bu onu başlı başına zayıf kılan bir durum. Bugün yerleşik bir merkeze sahip olmak, toplumsal grupların ayakta kalması için ne gerekli, ne de yeterli. Küreselleşme çağında uluslararası ağlar eski ulus-devletlerin yerini alıyor. Ermeni Diasporası, bin yılın baskısı altında kurulmuş, böyle bir ağ değil mi?

Ne var ki diaspora, ihtiyaçlarını görmezden gelmeye devam edersek çok uzun süre ayakta kalmayacak. Ermeni Diasporası örgütleri, geçmişimizden ziyade geleceğimize yatırım yapmak adına modernleşme çabasına girişmeli. Yeni nesillerin yeni ihtiyaçlarına hitap eden yeni kurumlar inşa etmeliyiz ki gençler Ermeni kimliği ve kültüründe olumlu değerler bulabilsinler. Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasının üzerinden çeyrek yüzyıl geçti; bu, diaspora ve ihtiyaçlarının yeniden birincil meşguliyetimiz olması için yeterli bir süre.