Leyla ile Mecnun’un macerası

En sevilen dizilerden Leyla ile Mecnun’un senaristi Burak Aksak, ‘ak sakallı dede’ hikâyesinden yola çıkan senaryonun Leyla ile Mecnun’a evrilme öyküsünü anlattı. Senaryoyu yapım şirketleri Türkiye için fazla absürt bulmuşlar. TRT ve Onur Ünlü hariç…

LORA BAYTAR
lora@agos.com.tr

TRT 1’in, absürtlükleriyle sevilen dizisi ‘Leyla ile Mecnun’, iki sezondur izleyiciyi kahkahaya boğuyor. Dizi, iki yıl boyunca pek çoğumuzun pazartesi akşamlarını deyim yerindeyse işgal etti. Geçen hafta yayımlanan hüzünlü sezon finaliyle mola veren dizi, Kireçburnu’nda bir mahallede geçen bir aşk öyküsünü anlatıyor. Bildik bir Leyla ile Mecnun hikâyesi değil buradaki. Sivri dilli, kötü kalpli mahalle bakkalı Erdal, mahallelinin en iyi dostu İsmail Abi, duygusal ve edebi Yavuz hırsız karakterleri diziye boyut katıyor. Onur Ünlü’nün yönettiği dizinin senaryosu, genç yaşına çok sayıda başarı sığdırmış olan Burak Aksak’a ait.


Karakterler samimi

Burak Aksak, bir ‘ak sakallı dede’ hikâyesinden yola çıkan senaryonun Leyla ile Mecnun’a evrilme öyküsünü şöyle anlatıyor: “Hikâye, ‘ak sakallı dede bir âşığa yardım etse’ fikrinden çıktı. Üç kısa bölüm yazdım, bir-iki yapımcıya gitti. Kanallardan ‘Bu iş Türkiye’de olmaz, fazla absürt’ geri dönüşümü oldu. Karakterleri inandırıcı bulmamışlar; ben de eyvallah dedim ve çok fazla üzerine düşmedim. Derken TRT çıktı ortaya. ‘Ramazan Güzeldir’ diye bir iş yapmıştık; onun gibi bir şey arıyorlardı. Bu iş onlara gitti, daha sonra Onur Ünlü’ye gitti. Onur ağabey şirketteki birkaç kişiye okutmuş. ‘Eline her alıp okuyan gülüyor’ diye anlatıyordu. Sonra işin iyi olduğuna karar verdik ve hemen çalışmaya başladık.”

Dizideki karakterleri canlandıran oyuncuların her biri, sanki o rol için yaratılmış gibi. “O kadar iyi oynuyorlar ki bir daha o rolü başkası oynayamaz diyorsunuz” diyen Aksak, dizinin başlangıç döneminde yaşanan ve magazin basınına da epey malzeme olan sorunlardan dolayı Leyla’nın kovulmasının ardından yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Başka bir oyuncu gelsin ve Leyla olarak devam etsin fikri bana inandırıcı gelmiyordu; herhalde yazamam diyordum. O oyuncunun kim olduğu da önemli değil, isterse dünyanın en iyi oyuncusu olsun. Bizim için Leyla, Ezgi Asaroğlu’ydu. Yerine yeni birinin gelmesi değil de başka bir hikâye yazmamız gerekiyordu.”

O sorunlar diziyi bambaşka bir boyuta taşımış ve Aksak bambaşka bir hikâye yaratmak durumunda kalmış: “Kafamda bütün karakterlerin sonları vardı ve bu sonlar sadece üç karakter için değildi. O final yarım kaldı kafamda. Onun dışında, setten arkadaşlarınız gidiyor, otuz bölümdür yazmaktan çok hoşlandığınız karakterler var. Onların gitmesi üzücü oldu.”

Dizinin, televizyon yapımcılarının tahminlerinin aksine tutmasını, samimiyetine bağlıyor Aksak: “Karakterlerin çaresizliği, umutları, sevgileri seyirciye yansıyınca bir problem olmuyor. İstediğiniz kadar absürt bir şey yapın, fark etmez. İnsani bir şey anlatmaya çalışıyoruz. Absürt de bunu anlatmaya çalışırken kullandığımız dil. Seyirci absürt komediden anlamaz diye bir şey yok.”

Samatya’dan Kireçburnu’na

Samatya’da, mahalle ortamında büyüdüğünü söyleyen Burak Aksak, belli ki dizinin mahalle ortamını kendi yaşanmışlıklarından yansıtıyor. Erdal Bakkal’ın gerçek hayattaki tezahürleri için ise şöyle söylüyor: “Mahalle bakkalını sevmezdim ben. Bir ilişkim yoktu ama orada bir bakkal vardı, mahallenin toplanma yeriydi orası. Erdal Bakkal gibi biri, gerçek hayatta sadece bakkal olarak değil, o tarzda bir insan olarak da yoktur herhalde. O kadar densizi biraz zordur. Hani kimi ortamlarda bir şey söylemek isteriz, sonra kendimizi tutarız, ya ayıp, ya söylenmez deriz. Erdal bakkalda o yok, ağzına geleni direkt söyleyebilen bir adam. Belki o bizi bu kadar etkiliyordur, bilmiyorum ki. Yazarken çok hoşlanıyorum, çünkü orada en söylenmeyecek şeyi söyletebileceğiniz bir adam var. Ama Erdal Bakkal gibi bir tip o kadar sevimli olmasa çok dayak yerdi o mahallede.”

Rollerin ve hikâyelerinin oyuncuların performanslarına göre geliştiğini söyleyen Aksak, efsaneleşen İsmail Abi karakterine ilişkin şunları söylüyor: “Mutlaka gerçek hayatta mahalle abisi tadında birileri vardır ama bu kadar çok seviliyorsa, demek ki bu berbat dünyada bir İsmail abi yok. Benim birebir tanıştığım öyle biri yok ama mutlaka mahalle abileri vardır. Mesela bir gün 35 C Kocamustafapaşa-Taksim otobüsündeydim, biri bana, “Ben bu hayatta İsmail Abi kadar kimseyi sevmedim” dedi. Demek ki gerçek hayatta İsmail Abi’ler kalmadı.”

Kadınlar mağdur mu oluyor?

Dizide erkek karakterlerin kadınlardan daha çok olduğu dikkatlerden kaçmıyor. “Biz mahalle diliyle bir şey anlatıyoruz ve evet, erkek egemen bir dizi diyebiliriz buna” diyen Aksak, “Mecnun iki kadın arasında kalıp her seferinde birini üzecek mi?” diye sorduğumuzda da şunları söylüyor: “Mecnun şu an çöle düşmüş bir âşık; onu nasıl çölden geri döndürürüz, ne yapabiliriz, çölde mi devam ederiz, hiç bilmiyoruz. Karakterin evlilik hayatı nasıl olur, bunu görmek isterim ama bizim hikâyede orada iş biter gibi geliyor bana.”

Dizinin bir bölümünde TRT’ye ağır eleştiriler yapıldı. TRT’de yayımlanan biz dizinin bu cesareti göstermesi herkese ilginç gelmişti. Eleştirinin dozunda olduğunu düşünen Aksak, “Ramazan Güzeldir’ diye bir iş yaptığımızda dizinin pek çok sahnesi atıldı. Korkarak yazıyorsun, ister istemez bir otosansür uyguluyorsun. Ama TRT’yi eleştirdiğimiz bölümde, bürokrasinin nasıl bir cehennem azabı olduğunu anlattık” diyor.

‘Behzat Ç.’ ve ‘Leyla ile Mecnun’ izleyicisinin ortaklaştığı pek çok nokta var. Aksak, bunu kullandıkları dilin benzerliğine bağlıyor. Ancak Behzat Ç. gibi politik güncel meseleleri işlemek konusunda temkinli: “Levent Kırca’nın mizahı durumuna gelmek istemem. Behzat Ç’de yapılabilir ama bizimkiler tuhaf ve gerçeklikten uzak karakterler. Onlara bir de politik mesaj yüklersek çok sırıtır ve tipler inandırıcı olmaz. Biz zaten bir aşk hikâyesi anlatıyoruz. Tüm meselemiz o. Onun arasına da, bizim canımızı sıkan, bizi sevindiren şeylere yer vermeye çalışıyoruz.”

Senaryo yazmayı esnaflığa benzeten genç senarist, reyting yarışında daha fazla mal satabilmek için çirkinleşen insanlar olduğunu düşünüyor: “TV’ye dizi satan pek çok insan bugün böyle. Daha çok reyting alabilmek için giderek çirkinleşiyor insanlar; berbat bir yarışın içindeler.”

 

 

Kategoriler

Kültür Sanat Tiyatro