LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Savaşın köpüklü hikâyesi

MS 451 yılında, Attila’nın hiç yenilmemiş ordusu Fransa’ya doğru ilerliyordu. Bu vahşi ve yıkıcı ordunun asla yenilemeyeceğine inancı tamdı. Karşısında ise, Flavius Aetius’un komutasındaki Roma ordusu yer almıştı. 

İki ordunun toplam asker sayısı neredeyse bir milyonu buluyordu. Romalı komutan Hunların üzerine yürüme emri verdiğinde, Romalı tarihçi Jordanes’e göre, o güne kadar yapılan tüm savaşlardan daha vahşi ve daha kanlı bir savaş başladı. Akşama kadar süren savaşın bilançosu inanılır gibi değildi. Romalıların müttefiki Vizigotların kralı da dahil olmak üzere 200 bin kişi hayatını kaybetmişti.

Attila ilk defa bu bölgedeki savaşta yenilgiyle tanıştı. Modern tarihçiler, bu savaşın “Batı uygarlığının yeryüzünden tamamen silinmekten kurtuluşu” olduğunda hemfikirdirler.

İşte bu savaşın geçtiği devasa ovanın adı Champagne’dır. Roma ordusunun kurduğu devasa kamptan (campania) dolayı bu adı almıştır. Artık Champagne denince herkesin aklına, lüks tüketimin gözdesi asil köpüklü şaraplar gelse de, bölgenin tarihi savaşlarla iç içedir.

Orta Çağ boyunca bölge pek çok savaşa tanıklık eder. Orta Çağ sonrası Napolyon 1812’de işgal ettiği Rusya’dan çekilirken, Rus ve Prusya ordularıyla son mücadelesini yine Champagne Ovası’nda verir. Bölgenin en önemli şehri Epernay düşmeden bir gece önce, eski dostu, şampanya üreticisi Moet’yi ziyaret eder. Artık savaşı kaybettiği kesin olan Napolyon, meşhur sözünü burada sarf eder: “Eğer bir savaş kazandıysan şampanyayı hak etmişsindir. Ama eğer bir savaşı kaybettiysen şampanyaya ihtiyacın vardır.” İhtiyacı olan şampanyayı içer ve Paris’e çekilir.

I. Dünya Savaşı’nın en can alıcı mücadeleleri de burada yaşanır. Alman ordusu 5 Eylül 1914 günü Marne’a saldırır. Yaklaşık altı bin Parisli taksici, Renault marka araçlarıyla gönüllüleri ve askerleri cepheye taşıyarak savunma hattını güçlendirirler. Fransızlar üç yıl boyunca burayı savunurlar. 1918 yılının Temmuz ayında ise Almanlar son kez taarruza geçer ve bir buçuk yıl süren çatışmalarda 300 bin kişi hayatını kaybeder. Champagne Ovası yeniden tarihin en büyük mezarlıklarından birisi haline gelmiştir.

II. Dünya Savaşı’nda Almanlar bölgeyi yine ele geçirir. Bu sefer şampanya üreticilerinin çok büyük bir şanssızlığı vardır, o da Nazi Almanyası’nın dış işleri bakanı Joachim von Ribbentrop’tur. Nazilere katılmadan önce uzun süre şampanya ticareti yapmış bir tüccar olduğundan, hem üreticileri hem de üretim miktarlarını çok iyi bilmektedir.

Almanlar, işgalin hemen ardından bütün şampanyalara ordu mühimmatı olarak el koyarlar. İşgalden bir ay sonra ise, şampanya üretiminde çalışan işçileri toplama kamplarına göndermeye başlarlar. Bölgenin en köklü üreticilerinden Bollinger ailesi bu uygulamaya karşı çıkınca, ailenin 178 bin şişe şampanyasına ve tüm mal varlığına el konur ve ailenin fertleri, köle işçi olarak kendi mülklerinde çalışmaya zorlanır.

Benim bu yazıyı yazma sebebim, tam olarak burada başlıyor. 2010 yılında, Bollinger mahzeninde çalışan bir işçi, gizli bir mahzen keşfetti. Şarapları Nazilerden gizlemek için yapılan mahzen bugüne kadar gün yüzü görmemişti. İçerisi ise tam bir hazine odasına dönmüştü yıllar içinde.

 O şaraplar 19 Kasım günü ‘Bollinger, Şampanya’nın Yüz Yılı’ başlıklı bir açık artırmada satıldı.

Ben ki, cebimde önceki yazdan kalan 10 lirayı bulduğumda sevinen bir oburum, karşıma böyle bir nimet çıksa ne yapardım bilmiyorum.