VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Doğu Halep'in düşüşü

Birkaç gün içinde isyancı Doğu Halep hızlıca rejim yanlısı güçlerin eline geçti.

Rejim yanlısı güçler Halep'in doğusuna yabancı bir şehri fetheden işgal kuvvetleriymiş gibi girdiler. Nüfus orada kalsın veya kalmasın, bölgeyi işgal etmek için savaşıyorlardı. Halep'in doğusu Eylül ayında kuşatma altına alındığında BM bölgede kısılıp kalan sivil sayısını 275 bin olarak tahmin etmişti. El-Kaide bağlantılı olanlar da dahil olmak üzere 50'den fazla farklı gruba dahil muhalif savaşçıların sayısının da 9 bin olduğunu tahmin ediliyordu. Hükümetin insani yardımların geçişine izin vermemesi, sivillerin yanı sıra hastaneleri ve sağlık kurumlarını bile bombalaması, oradaki sivillerin hayatına yönelik aldırışsızlığı ortaya koydu. Son birkaç günde, on binlerce sivilin ayakta kalan son birkaç mahallede kapana kısılıp kalmasıyla durum korkutucu boyutlara ulaşmışken, rejim yanlısı güçler sivillerin hayatını daha da tehlikeye atarak saldırılarına devam ettiler. 

Aynı derecede endişe verici olan diğer şeyse, rejim yanlısı güçlerin muhalifleri destekleyen grupları “filtrelemeye” başlamış olması. Şunu hatırlatayım: Suriyeli yetkililer, “Beyaz Miğferler” olarak bilinen ve hava saldırıları sonucunda enkaz altında kalan kurbanları kurtarma işini yürüten sivil savunma ekiplerini bile “teröristlerle” işbirliği yapan gruplar arasında kabul ediyor. Bu insanların sonunun ne olacağına dair haklı kaygılar var. 

Halep'in düşüşü çok hızlı oldu. Tahminler, Halep'te birkaç bin isyancı savaşçı olduğunda muatabıktı. Daha az sayıda adanmış savaşçı bile, minimum mühimmatla kentsel bir alanı aylarca koruyabilirdi. Halep'in doğusu nasıl oldu da bir hafta içinde düştü? Akla gelen açıklama şu: Suriyeli isyancılar arasındaki derin bölünme aşılamadı, birbirlerine güven duymadılar ve sürekli birbirleriyle savaştılar. Kuşatma altına alınıp her gün bombalandıklarında ve bir saldırının kapıda olduğu zaman bile kendi içlerinde savaşmayı bırakmadılar. Kasım ayında, Nureddin Zengi Hareketi (Suriye'deki eski El-Kaide kolu olan) Fetih el Şam Cephesi'nin de işbirliğiyle Özgür Suriye Ordusu bağlantılı bir grup olan Fastaqim kama Umirt'e saldırdı ve silahlarıyla mühimmat depolarına el koydu. Sadece Halep'in doğusunda 53 farklı silahlı isyancı grup vardı; bunun, uzun vadede sürdürülemeyecek bir durum olduğu açıktı. Halep'te yaşanan hızlı askeri değişimlere getirebilecek açıklama, Rusya'nın ateş gücü ve isyancıların bölünmüşlüğü olabilir. 

İsyancı grupların bölünmüşlüğü sadece Halep'e özgü bir durum değil: Doğu Guta'da, İslam Ordusu ve Feylak el-Rahman arasındaki savaş, rejim yanlısı güçlerin bu senenin başında önemli kazanımlar elde etmesine ortam hazırlamıştı. Daha yakın bir zamana bakacak olursak, Ahraruş Şam, kendi saflarından çıkan “Ahrar Ordusu” ile iktidar mücadelesi veriyor; bu yeni oluşum, bu birliği bir tarafta daha cihatçı bir kanat diğer taraftaysa daha ziyade “ulusal İslamcı” olarak tanımlanabilecek iki gruba ayırarak dağıtmakla tehdit ediyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'sa Halep konusunda şaşırtıcı bir şekilde suskun. Halep'in doğusunun düşmesi, Ağustos'ta St. Petersburg'da gerçekleşen Putin-Erdoğan görüşmesinde sağlanan mutabakatın sonuçlarından biri. Suriye üzerindeki anlaşmaları kamuoyuna açıklanmamış olsa da, rol dağılımı üzerinde anlaştıkları açık: Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt bölgesi oluşmasını engellemek için, IŞİD kontrolündeki Cerablus ve El-Bab'a saldırarak Halep'in kuzeyine doğru bir nüfuz alanı yaratacak, bunun karşılığında Rusya da Halep'i ve belki de daha fazlasını tamamen geri almak için uğraşacak. 

Suriye hükümetinin ülkeyi istikrara kavuşturabileceği fikri, en azından çatışmanın bu aşamasında, bir hayalden ibaret. Rejim yanlısı güçler Halep'te zaferler kazanırken, Palmira'yı ve doğalgaz sahaları da dahil olmak üzere etrafındaki stratejik noktaları bir kez daha IŞİD'e kaptırdılar. Bu da gösteriyor ki, muazzam dış desteğe rağmen rejimin gücü aralıksız çatışmalarla geçen 6 yıldan sonra erimiş durumda. Bugün Suriye hükümeti, tüm ülkede hakimiyet kurması için gereken insan gücüne sahip değil. Rejimin şu anki politikası eski isyancı savaşçıları toplayıp, onların rejim için savaşmasını sağlamak. Bu, Rusya'nın Çeçenistan'daki stratejisiydi. Peki aynı şey Suriye'de işe yarayacak mı?

Halep'in doğusunun düşüşü Suriye'deki konumları daha da radikalleştirecek. Birincisi, Esad'ın artık sahada hiçbir nüfuzu kalmamış “muhaliflerin” herhangi biriyle müzakere etmesi için sebebi yok. Esad için geriye kalan yegane muhalif gruplar İdlib'deki El-Kaide ve Suriye'nin doğusundaki IŞİD. Aynı şekilde, eski Suriye Ordusu'ndan geri kalanlardan bazılarının radikal gruplara katılmasıyla benzer bir radikalleşme süreci muhalif gruplarda da yaşanacak; yeni oluşmlar olan Nureddin Zengi Hareketi ve Ahrar Ordusu da bunu gösteriyor. Halep'in doğusu isyancıların kontrolündeyken çok zayıf da olsa bir siyasi sürecin başlaması ihtimali vardı. Bugünse bu ihtimal çok daha uzak görünüyor. 

Görünen o ki, tarihten çıkarabileceğimiz dersleri yine çıkarmadık. Tüm hukuki, dini ve ahlaki sistemler sivilleri ve sağlık kurumlarını hedef almayı, tutsakları işkenceden geçirmeyi veya infaz etmeyi yasaklar. Bir insanın siyasi fikirleri ve tercihleri ne olursa olsun bu ilkeler korunmalıdır. Ortadoğu uzun ve tehlikeli bir çatışma sürecinden geçiyor. Mevcut ittifaklar birçok kere daha değişebilir, dostlar düşman olabilir ve komşular “varoluşsal tehditlere” dönüşebilir. Savaşın temel kurallarına uyulmazsa, bu süreçte tüm taraflar zarar görür.

Savaş dönemlerinde içimizdeki insanlığı unutmayalım. Özellikle savaş dönemlerinde.