İstanbul peşimde, her gece

BİLGEHAN UÇAK 

Ne kadar profesyonel olursanız olun, bir şehri yazmak zordur.

Bir şehrin yazarı olmaksa daha zordur.

İstanbul, bu konuda şanslı şehirlerden biri.

Yüzyıllardır onu yazmak için nice edebiyatçıyı, masalcıyı, şairi, seyyahı ağırlamış.

Gravürlerde, resimlerde, fotoğraflarda boy göstermiş.

Ne de olsa İstanbul’un ‘sade bir semtini sevmek bile bir ömre bedel” değil midir?

Lawrence Durrell’in ‘İskenderiye Dörtlemesi’ndeki, Justine olmalı, bir sözü geliyor aklıma:

“Bir kadını ya seversiniz, ya onun için acı çekersiniz ya da onu yazarsınız.”

İstanbul, bana öyle geliyor ki, bu sözdeki kadın gibi.

Ama bir farkla.

Biz onu aynı anda sever, aynı anda onun için acı çeker ve de aynı anda yazarız.

Kimi zaman bir heyula gibi dikilen gökdelenlere lanet eder, Bizans döneminin kalıntılarına çöplük muamelesi edildiğini görürüz ama heyhat, şöyle çıktın mı Boğaz’a, attın mı kendini Pera’ya ya da bir tepeden baktın mı şehr-i İstanbul’a unutursun her şeyi.

İnsanın iliklerine kadar hissettiği bir şehirde olduğunu bilirsin.

Bu sana güven verir.

İstanbullu, Yeniköylü şair Kavafis’in dediği gibi, “bu şehir arkandan gelir”, nereye gidersen git iyi bir hafiye gibi peşine takılır ve senden bir an olsun ayrılmaz.

Böyle başka şehirler de vardır mutlaka ama İstanbul farklıdır, ne Flaubert unutabilmiştir burayı ne Melling, Pierre Loti çakılıp kalmıştır.

Kuşkusuz ki Türkiye’nin ama özelinde de İstanbul’un en önemli rehberi olan Saffet Emre Tonguç’un yeni kitabı ‘İstanbul ve Gece’, 2016’nın son ayında Boyut Yayınları tarafından yayımlandı.

Saffet Emre, üç seneyi aşkın bir süredir bu kitap için çalışıyordu.

‘İstanbul ve Gece’yi, çıktığını öğrenir öğrenmez aldım.

Yalan değil, İstanbul üstüne çıkan kitapları genellikle almaya çalışırım, hele Kadıköy üstüne olursa hiç kaçırmam ama bu kitabın farklı bir havası var.

Daha önceki kitaplarında ‘her şey’ adını kullanıyordu Saffet Emre, okuyucusuna her şeyi öğretme, gösterme peşindeydi; hadi onun sözleriyle söyleyeyim, “İstanbul’da değil İstanbul’u yaşayın!”

Bu kitap öyle değil.

Kitabı farklı kılan özelliklerin başında tabii ki fotoğraflar geliyor.

Hele içlerinde öyleleri var ki, seyre değer!

Şöyle bir durup okumalı bu kitabı, yavaş yavaş, fotoğraflar arasında kaybola kaybola.

İsterseniz sevgili Levon Bağış’a nazire yapıp bir kadeh şampanya için, isterseniz dumanı üstünde tüten bir kahve.

Saffet Emre, bu kitabıyla İstanbul’u geceleyin gezdirecek size.

Gecenin, davetkâr bir gizemi vardır, kitabı çekici yapan da bence bu.

Biraz bilgi, sonra fotoğraflar, gerekli gördüğü yerlerde küçük anektodlar, sonra yeniden sayfa sayfa fotoğraf.

Yalnız, kitaba dair iki eleştirim var.

Birincisi, fotoğraflara dair.

Yukarıda söyledim, birçoğu ‘tabloluk’ fotoğraflar, ama bunların üstünde biraz fazla oynandığını düşünüyorum.

Fotoğrafların çoğunda böylesi ağır bir makyaja ne gerek vardı, hiç anlayamadım.

Kitabın doğallığını, ambiyansını bozmuş; binlerce yıllık şehir bu kadar ileri teknolojiye kurban edilmemeli bence.

Gelelim ikinci eleştirime…

O da, kitabın başındaki ‘tanıtım’ kısmında.

Tanıtımı kim yazdı bilmiyorum ama Saffet Emre için şu sözlerin ne gibi bir esprisi var, çözemedim.

“(…) Tasarımını yaptığı çeşitli ev ve bahçeler ‘Maison Française’, ‘Elele’, ‘Banyo + Mutfak’ gibi dergilerde yer aldı. (…) kitabı New York Times ve International Herald Tribune gazetelerine haber oldu. (…) programı kanalın en yüksek izlenme oranlarına ulaştı.”

Ya şu kısma ne demeli?

“İstanbul’u Tanıttıkları: Oprah Winfrey, Martha Stewart, Madeleine Albright…”

Saffet Emre, bu şehrin en iyi, en donanımlı, üstelik de en popüler rehberidir.

Ne demek ‘Banyo + Mutfak’ dergisinde yer almak, ‘New York Times’a haber olmak?

Bir ‘tarihçi-profesyonel rehberin’ övüneceği şeyler midir bunlar?

Saffet Emre’nin İstanbul turlarına katılan, onun ağzından Boğaz yalılarını dinleyen benim gibi birçok insan var, peki gurur duyulacak şey Oprah’ı gezdirmek olabilir mi?

Oprah’ı gezdirmiş olmak Saffet Emre için tabii ki çok güzel bir anıdır ama aynı zamanda Oprah için de çok keyifli bir anıdır.

Ben bu kitabı Saffet Emre’nin o çok sağlam bilgisi için, bir dikilitaşa bakıp Sultanahmet’ten Buenos Aires’e beni götürebileceğini bildiğim için ve de o birbirinden güzel fotoğraflar için aldım.

Ne bin günlük büyük bir emeğin sonucu ortaya çıkan ve bir ömür kütüphanelerin başköşesinde kalacağı kesin olan böylesine güzel bir kitabın ne de bu yazarının bu tip pohpohlamalara ihtiyacı var.

Bu kitabın okuyucuları, bu yazılanları zaten biliyor.

Saffet Emre, bu şehrin yazarıdır.

Üstelik de en önemli yazarlarından biridir.

Ve, İstanbul, her gece olduğu gibi yine peşinize düşecektir.

İstanbul ve Gece
Saffet Emre Tonguç
Boyut Yayınları
456 sayfa.