Uzak ihtimal

ARDA KEMAL FİŞEKÇİ 

Ülkemizden kimi insanların hikâyeleri okuruz zaman zaman; 50’sinden sonra yakın bir akrabasının, hatta annesinin Ermeni olduğunu öğrenen insanlar vardır, gerçeği genelde onlar öldükten sonra ya da ölüm döşeğindeyken öğrenirler; kimliklerine, geçmişlerine dair bir sorgulamaya girişirler ve bu sorgulama dünyanın farklı coğrafyalarına kadar yayılır. Çok sonradan Ermeni olduğunu öğrendiğimiz Yeşilçam oyuncuları ya da yıllarca kapı komşusu olarak yaşayıp birbirini hiç tanımayan veya tanıyıp bazı şeyleri asla konuşmayanlar vardır; yine de, pek sık olmasa da bir an gelir ve samimi, gerçek bir dostluk başlar bazen. Artık koca bir asrı devirmişken çok yakın, ama bir o kadar da uzak iki komşu ülke olan Türkiye ve Ermenistan’ın ilişkileri ise halen böyle bir ‘an’a, çözüme oldukça mesafeli duruyor.

1915’ten bugüne

Thomas De Waal’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan son çalışması ‘Büyük Felaket’ten Sonra’ ile işte bu iki ülkenin 1915’ten bugüne dek süregelen ilişkilerini ortaya koyuyor. De Waal, Kafkasya ve Karadeniz bölgesi üzerine araştırmalar yapmış ve daha önce de ‘Karabağ-Barış ve Savaş Sürecinde Ermenistan ve Azerbaycan’ adlı kitabı yazmış bir akademisyen. Araştırmaları sonucunda 1915 olaylarının soykırım tanımına uyduğu görüşünde olduğunu belirtip yaşananlara dair bir bölüm de ayırıyor, ancak başta ifade ettiği gibi, kitabın asıl amacı bu tanım hakkında yeni bir tez ya da anti-tez üretmek değil, 1915 sonrasında geçen asırda iki ülke ilişkilerini ve bu konuya dair içlerinde yaşananları anlatmak. Tüm bunlar anlatılırken soykırım kelimesinin tüm tartışmalarda, görüşmelerde ne denli yer tuttuğundan da bahsediliyor. Ancak 1915’de yaşananlar kastedilirken çekinilen S’li kelimenin ortaya çıkışından önce de, sonra da ‘Büyük Felaket’ (Ermenice ‘Medz Yeghern’) tabirinin hemen hemen her yerde kullanıldığını görüyoruz.

Kitapta bahsedilen kimi tarihî olaylar ve kişiler ile ilgili ifadeleri, görüşleri tartışılabilir, ancak yıllarca bölge ülkeleri arasındaki ilişkileri inceleyen yazarın birçok kaynaktan yararlandığını ve genelde olabildiğince objektif kaldığı söyleyebiliriz. Zira sadece Ermenilere yapılanlar, haklarında kullanılan ifadeler değil, Türklere karşı olanlar da, 1.Dünya Savaşı döneminde Anadolu’da acılar yaşayan Müslümanlar da, ASALA tarafından öldürülen insanlar da kronolojik bir şekilde aktarılıyor.  Bu yönüyle çalışmanın konuya ilgi duyan Türkler ve farklı ülkelerden, milletlerden insanların yanında, tüm dünyadaki Ermeniler için, özellikle de genç nesil için önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü 1918’de kurulan kısa ömürlü ilk Ermenistan Cumhuriyeti’nden Sovyetleri Birliği içindeki döneme, ülke içindeki görüş ayrılıklarının yarattığı çatışmadan Amerika’daki Ermenilerin özellikle de 1960’lardaki hareketlenmesine, Karabağ meselesinden bugünkü bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti’ne, son yüzyıldaki ‘Büyük Felaket’ konusundaki yaklaşımları ve Türkiye ile ilişkiler hakkında bir tarihin özeti mevcut kitapta. 

Tüm bunların yanında, kitapta dikkat çeken bir unsur daha var. Bu da, bazı büyük devletlerin ve politikacıların o günkü siyasi çıkarları doğrultusunda soykırım meselesini kullanma çabaları. Bu parantezi açtığımızda, meselenin 3. bir ülke müdahalesiyle değil, öncelikle bizzat Türkler ve Ermeniler tarafından konuşulması, çözülmesi gerektiği yönündeki görüşleriyle Hrant Dink’i anmadan edemeyiz. Kitapta ona ayrılan bir bölüm de var ve bu henüz onu tanımayan muhtemel yabancı okuyucular için de önemli. Lakin özellikle Türkiye Ermenileri için, Hrant Dink’in ifade ettiği anlamı ve kaybının içimizde açtığı yarayı tabii ki birkaç sayfaya ya da burada yazacağım birkaç satıra sığdırmam mümkün değil…

Surp Giragos’ta

Thomas De Waal kitabına 2012 yılında farklı ülkelerden Ermenilerle Diyarbakır’daki Surp Giragos Kilisesi’ne yaptığı ziyaretle başlamıştı, son bölümde de ertesi yıl yine aynı yere yaptığı ziyaretten bahsederek kitabını tamamlıyor. İlk paragrafta belirttiğim tarzda, ancak çoğu daha trajik olan hikâyeler okuyoruz. Her şeye rağmen, yazar iki ülke arası ilişkilerde ve 1915 meselesinde eskiye oranla daha ümit veren bir yerde olduğumuzu, bu tip kitapların yayınlanıyor olması dahil önemli gelişmelerin olduğunu ekliyor. Yazarın belirttiği bu olumlu gelişmeleri yadsıyamayız, ancak korkudan kapısı kilitli tutulan kiliseleri de görüyoruz. Bir yanda, üç ayrı partiden farklı görüşlerdeki üç Ermeni milletvekili meclise girerken, diğer yanda halk arasında kötülüklerin kaynağı gibi görerek, büyük bir hakaret olarak “Ermeni” kelimesini kullananların sayısı azalmıyor, artıyor. Dolayısıyla örnekler çeşitli… Ben nefret söylemlerini genelde nefret ettikleriyle hiç tanışmamışların kullandığını gördüm; bundan sonrası için, en azından halkların tanışması ümidiyle…

Büyük Felaket’ten Sonra Soykırım’ın Gölgesinde Ermeni-Türk İlişkileri
Thomas de Waal
Çeviri:Ayşen Taşkent Ekmekçi
İletişim Yayınları
363 sayfa.