Osmanlı’da devletle başa çıkmanın yolları

ARSEN KOCAOĞLU

İktisadi ve sosyal tarih çalışmalarıyla bilinen Osmanlı tarihçisi Suraiya Faroqhi’nin ‘Devletle Başa Çıkmak: Osmanlı İmparatorluğu’nda Siyasal Çatışmalar ve Suç’ adlı kitabı Hamide Koyukan Bejsovec’in çevirisiyle Alfa Yayıncılık’tan çıktı. Çalışmanın dikkat çeken kısımlarını aktarmadan önce Faroqhi’nin yararlandığı ve aktardığı tarihçilik ekolünün Türkiye’deki yeri ve önemine dair birkaç not düşülmesi gerektiği kanaatindeyim.     

Türkiye’deki akademik dünyanın ‘azınlık’ta kalan dar bir çevresi bir yana, gerek ortaya konan çalışmalar gerekse eğitim yoluyla yeniden üretilen anlatılar devletin, iktidarın, iktidardaki gücün mutlaklaştırılmasına ve meşrulaştırılmasına dayanıyor. Üniversitelerde, ulusçu tarihyazımı ile ‘milli devlet’ miti altında üretilen ve  tarihte süreklilik gören anlatılar (Malazgirt’ten Kurtuluş Savaşı’na, Attila’dan Atatürk’e vb.) makyavelist yaklaşımla yeniden kurgulanıyor. Pozitivist yaklaşım ve belge fetişizmiyle tarih yazımının devletin tarihine indirgendiği Rankeci tarihçilik ekolü ise maalesef hâlâ rağbet görüyor.     

Vergi ödeyenlerin tarihi

Türkiye’deki akademinin genel hali bir yana, Faroqhi’nin çalışmasında, Charles Tilly’nin ekolünden faydalanarak Osmanlı’nın erken modern döneminde (1550-1720) reayanın, yani yönetilenlerin siyasi faaliyet bölgelerini aydınlattığı görülüyor. Nitekim, devletin adalet mekanizmasının sorunsuz işlediği iddiasını taşıyan, yönetilenlerin salt edilgen olarak değerlendirilip onlara pasif bir rol biçildiği bir tarih anlatısıyla değil, sosyo-ekonomik dinamikleri ele alan ve sorduğu sorularla yeni çalışmaların gerekliliğine vurgu yapan bir kitapla karşı karşıyayız. 20. yüzyılın en önemli sosyal bilimcilerinden biri olan Amerikalı sosyolog, siyaset bilimci ve tarihçi Tilly’nin tarihe yaklaşımı, devlet ve toplum ilişkisinde hâkim devlet düzeninin ve iktidardaki hükümdarın yüceltildiği tarih anlayışından uzaklaşmaya dayanıyordu. Bu bağlamda, kitaptaki makaleler, Osmanlı sosyo-politik örgütlenmesinde devlet ideolojisinden ziyade reayanın (vergi ödeyen tebaanın) siyasi faaliyetlerinin incelenmesine odaklanıyor.      

Kitabın tüm bölümlerini bu yazıda ele almak mümkün olmadığı için, burada kendi seçtiğim iki konuyu kısaca aktaracağım. Faroqhi, köylülerin siyasi faaliyetlerini, statülerini, merkezle olan ilişkilerini incelerken vergi mükelleflerinin şikâyette bulunabilmelerine dikkat çekiyor. Mühimme ve Şikâyet Defterlerinden yararlanarak verilen örneklerde, köylülerin dava açmak için kendi aralarında örgütlenip para topladıktan sonra İstanbul’a bir davacı gönderdiği ve yöneticileri mahkemeye verdikleri görülür. Ancak mahkeme sürecini başlatabilmek, yani İstanbul’a bir davacı gönderebilmek önemli bir maddi yükümlülüğü de beraberinde getirir. Bu açıdan köylülerin sosyo-ekonomik statüsü haklarını arama sürecinde önemli bir faktördür. Faroqhi çalışmasında vergi mükelleflerinin taleplerini dile getirmekte uyguladıkları yöntemlere, süreci meşrulaştırma araçlarına ve yönetimin tutum ve tepkisine ayrıntılı olarak yer verir. Ayrıca reayanın şikâyet etme marifeti haricinde başka pazarlık kozları da bulunmaktadır. Tarım ekonomisine dayalı bir vergilendirmenin yapıldığı bu ortamda, köylülerin kaçma, yani toprağı terk etme tehdidi en önemli direniş yollarından biridir.  İlginç olan diğer bir nokta ise, Sultan III. Murad devriyle birlikte, köylülerin vilayetin idarecilerinin ve memurlarının vergi toplamak veya herhangi bir suçu araştırmak gerekçesiyle köye girmelerini engelleme yetkileridir. Vilayet idarecilerinin köye girmesi halinde, köy milislerinin hükümetin paralı askerlerini zor kullanarak engelleyebilmesi son derece önemli bir eylem alanı yaratır.       

Osmanlı tebaası ile yönetenler arasındaki ilişkilerde yapıcı bir rolü üstlendikleri ve belirli özgürlük alanları yaratarak tebaanın siyasi hedeflerine ulaşmasında meşru müdafaa aracı olarak etkili oldukları savunulabilecek yerleşik yapılar arasında loncalar, paramiliter ve diğer örgütlenmeler, şeyhler, zaviyedarlar, dergahlar sayılabilir.  Bu süreçte şeyh ve zaviyedar ailelerinin rolünün çok önemli olduğu açıktır. Çünkü zaviyedarların kendileri için vergi muafiyeti talebinde bulunurken köylerini de vergiden muaf tutabilmeleri ve bir yerleşimin ayakta kalabilmesinde son derece etkili oldukları görülür. Faroqhi ayrıca zaviye şeyhlerinin haklarını ve ayrıcalıklarını savunma konusunda dava açmak ve şikâyetlerini doğrudan Divan’a götürmekte hiç tereddüt etmediklerini belirtir.

Celali İsyanları  

Çalışmada dikkat çeken konulardan biri de ‘Celali İsyanlarını Yorumlama Çabası’dır. Faroqhi, Celali isyanlarını, en yakın benzerliği taşıdığı düşüncesiyle Çin karşılaştırması üzerinden yorumluyor. Dönemin yerel güçlerini iç içe geçen hallerine rağmen sınıflandırmaya çalıştığımızda, taşra idarecilerinin topladıkları paralı askerler, eşkıyalar ve köylerin milis kuvvetleri arasındaki ilişki dikkate değer. Köylerin milis kuvvetlerinin eşkıyalara karşı il erleri olarak adlandırılan kuvvetlerle karşı koyması ve Osmanlı hükümetinin isyancı paralı askerlere ve eşkıyalara karşı seferberlik ilan etmesi halinde asıl rolü köylerin oluşturduğu milis kuvvetlerin oynadığı görülüyor. Buna karşın milis kuvvetlerinden eşkıyalığa geçiş de söz konusu.  

Faroqhi’nin sınıflandırmasına göre eşkıyalar, askerleşmiş çeteler ve yerel tabanlı yarı göçebe çeteler olarak ikiye ayrılıyor. Ve görünen o ki askerleşmiş çetelerin veyahut ‘Büyük Celali’ şeflerinin yegane amacı Osmanlı ordusuna katılarak meşrulaşmaktı. Daha anlaşılır kılmak için, Billingsey’in Celali isyanlarına da uyarlanabilir asker-eşkiya modelini açıklamakta fayda var. Bu modele göre, gerek eşkıya yapılanmalarında gerek köyleri sık sık tahribata uğrayıp her türlü bağdan dışlanmış hale gelen paralı askerlerde asıl amaç, daha güvenli olarak addedilebilecek imtiyazlı asker sınıfına, düzenli orduya girmekti.  

Kitapta, kısaca ele aldığım bölümler haricinde, ‘Osmanlı Giriti’nde 18.Yüzyıl Reformları’, ‘Ankara’da Kalpazanlık’, ‘Siyahi Kölelerin ve Azatlıların Şenlikleri’ gibi sosyal hayata dair çeşitli konular yer alıyor. Faroqhi’nin çalışması ele aldığı konular çerçevesinde düşünüldüğünde, Osmanlı sosyal hayatına dair bir alanın boşluğunu ve yeni çalışmaların gerekliliğine duyulan ihtiyacı hatırlatmış oluyor. 

Devletle Başa Çıkmak  
Suraiya Faroqhi  
Çeviri: Hamide Koyukan Bejsovec  
Alfa Yayıncılık  
245 sayfa.