James Joyce’dan ‘Kopenhag’ın Kedileri’

BÜRKEM CEVHER

Yepyeni bir yayınevi olan Hep Kitap yayınladıkları çok güzel kitaplarla kitaplıklarımızda kendilerine kısa sürede yer açtı. Son olarak yayınladıkları ‘Kopenhag’ın Kedileri’ usta yazar James Joyce’un o sıralarda dört yaşında olan torunu Stephen James Joyce için yazdığı ve 5 Eylül 1936 tarihinde bir mektubun yanında gönderdiği özgün bir hikâye. 

Olmayan kediler

Bu hikaye 2006 yılında Joyce Vakfı’na bağışlanan bir bavul dolusu yıpranıp hırpalanmış belge arasında bulunmuş. Bu kitabın yayınlanması hem çocuklar hem Joyce okurları için çok önemli. Zira usta bir yazarın torununa yolladığı bu mektup-öyküde hem bir çocuk öyküsü hem de ustalıklı bir sistem eleştirisini iç içe görürüz. Bu öyküde Joyce, aile babası ve iyi öykü anlatan bir büyükbaba olarak karşımıza çıkar.

Maddi olarak büyük sıkıntıda olan Joyce, biraz mola vermek ve çalışma fırsatı bulmak için Paris’ten Danimarka’ya gider. Burada çok güzel günler geçiren yazar daha sonra tekrar dönmeyi ve orada ev tutmayı planlamaktadır. Ancak bir daha Kopenhag’a hiç gidemez. 2. Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra 1940 yılında ailesi birlikte Zürih’e giden yazar, kısa süre sonra Zürih’te yaşamını yitirir.

James Joyce köpekleri hiç sevmezmiş ama kediler o ve torunu için belli ki çok özel bir anlam taşıyormuş. O yıllarda Kopenhag’da olan yazar bu öyküyü yollamadan kısa bir süre önce Fransa’da bulunan torununa içi şeker dolu bir kedi yollamış, yetişkinleri aldatacak bir Troya kedisi. Daha sonra da bu öyküyü bir mektubun yanında göndermiş torununa.

Sıcacık bir öykü

Bu kısa öyküde hem torununun ilgisini çekecek ayrıntıları, hem de Danimarka’daki sisteme getirdiği eleştirileri ustaca bağdaştırmış yazar. Casey Sorrow’un iç ısıtan çizimleri ve Celâl Üster’in usta çevirisi ile gülümseten bir kitap ‘Kopenhag’ın Kedileri’. Üstelik de bir hiçlik ile başlıyor öykü: “HEYHAT! Sana bir Kopenhag Kedisi gönderemiyorum çünkü Kopenhag’da hiç kedi yok.” Danimarka’nın tembel polislerini, karşıdan karşıya geçmeyi bilmeyen yaşlılarını ve balığın bu kadar çok olduğu yerde hiç kedi olmayışının getirdiği şaşkınlığı ustalıkla yazan Joyce, Kopenhag’a tekrar gelme planlarından da bahseder. Gelirken yanında mutlaka bir kedi getireceğini, böylece Kopenhaglılar’ın caddede kendi başına karşıdan karşıya geçebilen kedi görmeleri gerektiğini söyler.

Kopenhag hakkında böylesine sıcak bir öykünün içine girmek, hele ki olmayan Kopenhag kedileri üzerine paradoksal bir metinle karşılaşmak okurlar için oldukça haz veren bir deneyim. Elbette Kopenhag’da o yıllarda kedi yok değildir, belki de sadece sokaklarda çok rastlanmıyordur kedilere. Ancak böylesine bir paradoksal metne başlayınca okurun kafasında de pek çok soru belirir. Neden ‘Kopenhag’ın Kedileri’dir metnin ismi? Her cümle başka olasılıklar doğurur. Öykünün sonunda da Joyce sorar okura: “Peki ya buna ne dersin?”

Kopenhag’ın Kedileri
James Joyce
Hep Kitap
İllüstrasyon: Casey Sorrow
Çeviri: Celâl Üster
30 sayfa.