LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Moda insanın sevdiğini yemesidir

En sevdiğim şarap filmlerinin başında ‘Sideways’ gelir. Konusu çok önemli değil. Başrolünde en sevdiğim üzüm cinsi Pinot Noir vardı denebilir. Filmin kahramanı Miles, Pinot Noir’ı –benim gibi– takıntı seviyesinde seven bir şarapçı olduğundan, filmde defalarca bu üzümün adı geçer. Ona “Bu üzümü neden bu kadar seviyorsun?” diye soran esas kıza öyle bir tiratla cevap verir ki, herhalde bir üzüme sinema tarihinde daha özenli bir güzelleme yapılmamıştır. 

“Bilmiyorum... İnce kabuklu, erken olgunlaşan ve çok zor yetişen bir üzüm. Cabernet Sauvignon gibi her yerde yetişebilen, mücadeleci, ihmal edildiğinde bile iyi şaraplar verebilen bir üzüm değil. Pinot Noir sürekli bakıma ve dikkate ihtiyaç duyar. Dünya üzerinde kıyıda köşede kalmış bazı yerlerde iyi yetişir. Ve, Pinot'nun en kırılgan, en hassas özeliklerini ortaya çıkarmayı, sadece en sabırlı ve anaç yetiştiriciler becerebilir. Pinot kendini ancak, biri onun potansiyelini hakikaten anlamaya zamanını adadığında tam olarak ifade edebilir. Ve bu olduğunda, karşına insanın aklını başından alan, gezegendeki en mükemmel, zarif ve heyecan verici tatlar çıkar.”

Bu filmden sonra, Kaliforniya’da pek de fazla bulunmayan Pinot Noir şaraplarının satışında kısa süre içinde %33 lük bir artış oldu. Daha çok meyveli, tanenli, yoğun şarapların alıcı bulduğu Kaliforniya için gerçekten enteresan bir gelişmeydi bu. Hatta filmin bir sahnesinde, Miles tam kızlarla buluşmak üzere restorana girecekken, arkadaşına “Eğer Kaliforniya Merlot’su sipariş verirlerse masadan kalkarım” demişti. Sırf bu repliğin bile Kaliforniya Merlot’ları için kötü bir repütasyon oluşturduğu iddia ediliyor. Hatta bu önyargıyı kırmak için üreticilerin lobi faaliyeti yürütüp Merlot için bir film çektirmek istedikleri lafları bile çıkmıştı.

Alkollü içkilerde de, diğer pek çok şeyde olduğu gibi trendler var. Bazı içkilerin çok hızlı popüler olup sonra unutulduğunu görüyoruz. Örneğin benim çocukluğumda hemen her evde Metaksa olurdu, artık çok sık görmüyorum. Yurtdışında özel kokteyller, pazarlama çalışmalarıyla hâlâ popülerliğini korusa da artık memleketimizde bir nostalji objesi haline gelmekte. Çok özel ve karakterli bir içki olan Metaksa, aslında bunu hak etmiyor.

Yıllarca, gayet snop bir şekilde katı kurallar ve ritüellerle servis edilen konyak da artık eskisi kadar popüler değil. Eskiden bir statü sembolü olan bu nadide içkiyi son yıllarda pazarlayanlar, eski snopluklarından epey vazgeçmiş görünüyorlar. Eskiden içine buz atanın neredeyse eline vuracak olan üreticiler, şimdilerde buzla servis edilmesini tavsiye ettikleri konyaklar bile piyasaya sürdüler.

Herhalde ilk üretildiği ve popüler olduğu günden beri popülaritesi ve tabii ki fiyatı sürekli olarak artan en önemli içki şampanya. Fransız Sarayı’ndan Çar’ın içkili davetlerine, Belle Époque döneminden 60’ların çılgın partilerine ve şimdi bol paralı Hip Hop şarkıcılarının kliplerine kadar, şampanya hep saygınlığını korumayı bildi.

Son yıllarda küllerinden doğan kokteyl dünyasını da unutmamak lazım. Sıkıcı bar sandalyesi muhabbetini, çok şık ve biraz ‘hipster’ bir haliye çok kolay kabul ettik hayatlarımıza.

Aynı değişimin yemekte de olduğunu görmek biraz şaşırtıcı. Yılların lakerdasının ya da çirozunun yeniden moda olduğunu görmek eğlenceli. Ama moda diye insanların ağzına bunları atıp, beklemediği bir tat çıkınca onlardan nefret etmesi, lakerdaya, çiroza en benzemeyenini de sevmesi ayrı bir yazı konusu. Geçenlerde, yediği çok iyi lakerdayı sevmeyen bir arkadaşıma sordum, “Neden beğenmedin?” diye. “Balık kokuyor” dedi, balığın balık kokmasına çok şaşırarak.

Benden tavsiye, en iyi içki ve en iyi yemek, en çok sevdiğinizdir. Kulağımızla değil ağzımızla tatmak lazım, moda olduğu için değil.