Tanıyarak, tanışarak kurulan empati

Ermenistan’la Türkiye arasında fotoğraflarıyla köprü kurmaya çalışan Umut Vedat, iki ülkenin insanlarına seslenen işlerini ve Tiflis’teki çalışmalarını anlattı.

Kasım ayında Hrant Dink Vakfı’nın sağladığı Türkiye-Ermenistan Seyahat Fonu’ndan yararlanarak Ermenistan’a giden fotoğrafçı Umut Vedat, iki ülkenin halkları arasında sanatıyla köprü kurmayı hedefliyor. Ermenistan’ı, Türkiye’yi ve Gürcistan’ı gezerek gördüklerini belgeleyen Vedat, bu ülkelerde sergiler açtı. Yaptığı dans filmlerini ve video sanatını kendine özgü ifade biçimleri olarak gören sanatçı, belgesel, fotoğraf ve film çalışmalarını sosyal sorumluluk duygusuyla sürdürüyor. Daha önce fotoğrafçı olarak özel şirketler için çalışan Vedat, sosyal sorumluluk projelerinin kendisini mutlu ettiğini, empati kurmasına yardımcı olduğunu söylüyor: “Topluma karşı sorumluluklarımı yerine getirirken daha iyi işler yaptığımı fark ettim. Bu beni motive eden, ruhumu geliştiren, empati kurmamı sağlayan bir şey.” 

Şırnak’tan Tiflis’e uzanan belgeseller

Birkaç aydır yaşamını Tiflis’te sürdüren Vedat, son dönemdeki projelerini şöyle anlatıyor: “2016’da ‘Kara Atlas’ adlı uzun metrajlı belgeselimi yaptım. Şırnak’tan Manisa’ya, Zonguldak’tan Bursa’ya kadar Türkiye’nin farklı yerlerindeki kömürlü termik santrallere odaklanan belgeseli, yaklaşık iki yıl yerellerdeki direnişlere tanık olarak, köylerde yaşayarak çektim. ‘Kara Atlas’, geçen sene İstanbul Film Festivali’nde ilk kez gösterildi. O sırada film henüz tamamlanmamıştı ama aslen bir örgütlenme materyali oluşturma amacıyla yaptığımız için, gösterdik. Bugünlerdeyse Tiflis’e ve şehirdeki değişimlere dair bir belgesel üzerine çalışıyoruz. 1800’lerde Tiflis’in nüfusunun yüzde 70’i Ermeni, yüzde 30’u ise Gürcü ve diğer azınlık gruplarından oluşurken, bugün şehirdeki Ermenilerin nüfusa oranı yüzde beşin altında. Bu, kimsenin konuşmadığı bir konu. Buradaki asimilasyon Türkiye kadar yoğun değil; süreç başka şekilde yürüyor. Filmin konusunu sadece bu durum oluşturmuyor ama Tiflis’in kuruluşu üzerinden Ermeni kültürüyle ilgili konular işleniyor filmde.”

Umut Vedat. Fotoğraf: Berge Arabian

‘Boşluğu, Ermenistan’da yaşamakla doldurdum’

Tarihsel bilgiye sahip olmanın yanı sıra empati kurmanın da önemine inanan Vedat, empatinin ancak birbirini tanımakla mümkün olacağını düşünüyor. Onu Ermenistan’a götüren de bu düşünce olmuş: “Soykırım tarihinin, benim bildiklerimden, öğrendiklerimden çok farklı olduğunu, sorgulamalar içinde olduğum üniversite yıllarında fark ettim. Bu, hakkında bilgi sahibi olsanız da, duygusal olarak empati kurmakta zorlandığınız bir konu. 2011’de Türkiye ve Ermenistan’dan gazetecilerin bir araya gelerek otobüsle iki ülkeyi gezdikleri Türkiye-Ermenistan otobüs turu projesine katılmıştım. Ermenistan’daki Ermeni halkıyla yakınlaşmam gerektiğini düşünüyordum. Türkiye’de Ermeni arkadaşlarım olsa da, okul yıllarında onlarla birlikte İstiklal Marşı söyleyerek büyümüştüm. O gezide çok güzel insanlarla tanıştım ve sonra, içimdeki boşluğu doldurabilmek için Ermenistan’a gidip bir süre orada yaşamam gerektiğini anladım.”

Çevresinden gelen, bunun gereksiz olduğu yönündeki yorumlara rağmen, birkaç ay Ermenistan’da yaşamış Vedat. Orada insanların hikâyelerini dinlemeye, insanlarla nasıl iletişim kurabileceği üzerine düşünmeye başlamış. Türkiye’deki durumu anlatabilmek için, tarih kitaplarının ötesine geçen bilgilere ihtiyaç duyulduğu inancıyla, oradaki ajanslara haberler yapmış.

Türkiye’nin doğusunu gezerek, Ermenilerden kalan mirası belgeleyen ve bu çalışmanın ürünleriyle Depo’da ‘Who am I?’ (Ben Kimim?) adlı bir sergi açan fotoğrafçı, sergiyle, öncelikle kendi yakın çevresinin fikirlerini değiştirmeye çalıştığını anlatıyor: “Yıkılmış ya da ahır olarak kullanılan kiliselerin fotoğraflarını kullandığım o serginin amacı, Batı Ermenistan’ı yani Türkiye’nin doğusunu göstermekti. Fotoğraflarımı görenler arasında, ‘Evet, bunların olduğunu biliyorduk ama bu kadarını da bilmiyorduk’ diyen birçok insan oldu.”

Bu sergiyi Ermenistan halkı ve Tiflis’in Ermeni toplumuyla da buluşturan Vedat, oralarda aldığı tepkileri ve yorumları şöyle özetliyor: “Aynı sergiyi Kasım 2016’da Yerevan’da da açtım. Orada, fotoğrafları görünce bana sarılıp ağlayan ziyaretçiler oldu. Bazıları da, ‘Birileri buraya gelip, bir proje yapıp gidiyor. Onları bir daha göremiyoruz ama sen hep geliyorsun. Belli ki sen bunu gerçekten yapmak istiyorsun’ diyordu. Bunlar, doğru yolda olduğumu gösteriyor.”

Ardından Tiflis’e yerleşmeye karar veren sanatçı, Tiflis’te yaşayan Ermenilerle bağ kurabilmek için aynı sergiyi bu şehirde de açmak istemiş. Çünkü kendisini, artık aynı şehirde yaşayacağı insanlara en iyi fotoğraflar, görseller aracılığıyla tanıtabileceğini düşünmüş. ‘Ben Kimim?’ sergisi, 19 Ocak 2017’de, Tiflis’teki Surp Eçmiadzin Kilisesi’nde Hrant Dink için yapılan anma töreninin ardından açılmış.

Vedat, Tiflis’te arkadaşlarıyla farklı projeler de yapıyor: “Arkadaşım Arsen Kharatyan, Tiflis’te ‘Aliq Media’ adlı bir haber ajansı kurdu. Ajansın prodüksiyon ekiplerinin eğitimine yardımcı oluyorum, ajans bünyesinde bir belgesel departmanı oluşturmaya çalışıyorum. ‘Aliq Media’, bağımsız fonlardan yararlanarak haber yapabilmeyi amaçlıyor, çünkü devlet destekli çoğu ajans bazı şeyleri yazmaktan kaçınıyor.”

En büyük engel ego

Ermenistan ve Türkiye’deki sivil topum kuruluşlarıyla işbirliği yapan Vedat, komşu ülkeler arasındaki ilişkilerin normalleşmesi yolunda gelinen nokta ve bunun önündeki engeller hakkındaki fikirlerini şu sözlerle aktarıyor: “Ermenistan’dan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri Türkiye’ye geldiğinde bu konu üzerine konuşuyoruz. Son dönemde birçok proje yapılamaz hale geldi. Türkiye’nin egosu, en büyük engeli oluşturuyor. Çözmeniz gereken kilit kendi üzerinizde; ‘Ben biliyorum’ iddiasını bir kenara bırakmak gerek. Farklı kitlelere ulaşmak için projeler yapılmalı. Agos bu anlamda güzel bir örnek. Normalleşme sürecinde değişim ve kırılma yaşanmak üzereydi ama son birkaç yılda başa dönüldü. Şu an geldiğimiz noktada iyice içimize kapandık.”



Yazar Hakkında