OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ruhaniler de şeytana uyarsa

Patrik seçimi krizinin geldiği noktada sırpazanların Eçmiadzin’de yaptığı toplantının sonuç bildirgesi elimize ulaştı. Gelinen noktanın görece iyi olduğu söylenebilir ama hâlâ bazı sorular ve belirsizlikler var. Değabah seçimi için neden üç hafta kadar beklendiğini anlamamakla ve işkillenmekle birlikte onu geçiyorum ve Aram Ateşyan’ın istifası meselesine geliyorum. Kimileri bu talebin Ateşyan’a duyulan hınçla ilgili olduğunu söylüyor. Benim için Ateşyan’ın şahsı da sorun olmakla birlikte, istifasına dönük talep sadece onun şu âna kadarki tutum ve tavırlarına dayanarak yapılan bir talep değil. Bunun yanı sıra, idari bir gereklilikten bahsediyoruz. Vekillik makamı ortadan kalkmadan değabah seçilmesi, aynı sandalyeye iki kişi oturması gibidir. Değabah seçiminin Kilise teamüllerine göre vekilliği otomatikman bitireceği söyleniyor. Kilise açısından öyle bile olsa, idare hukuku açısından böyle bir otomatiklik yoktur. İdari hukuk açısından vekilliği bitirecek olan müessese istifadır. Eçmiadzin açıklamasında buna dair açık bir ibare yok. 

Önümüzdeki iki kritik konu, değabah ve Müteşebbis Heyeti’nin seçimi. Daha evvel de söylediğimiz gibi, Ateşyan’la Ermeni toplumu arasında derin bir güven bunalımı vardır. Kendisinin son dokuz yıldaki tavrıyla, yaptıklarıyla, yapmadıklarıyla hangi sıfatları hak ettiği bellidir. Ruhani Meclis’in değabah seçebileceği isimler arasında o da var ama eğer onu seçerlerse, o Ruhani Meclis’in her bir üyesi bu seçimlerini halka izah etmek durumundadır. Halkıyla bu kadar ters düşmüş bir ruhaninin, o halkın gözündeki değeri ne olur? Hangi tepkilerle karşılaşır? Kilisesinde o halkın karşısına nasıl çıkar da, haktan, adaletten, vicdandan bahseder? Üstelik, oylama da gizli olduğu için, Ateşyan’ın değabah seçilmesi durumunda Ruhani Meclis’in bütün üyeleri zan altında kalacaktır. Herkes Ateşyan’a kimin oy verdiğini anlamaya ve hesap sormaya kalkacaktır. Umarım hepsi basiretli davranarak bu lekeyle damgalanmaktan kurtulurlar.

Eçmiadzin anlaşmasına göre altı ay içinde seçim yapılamazsa süreç sıfırlanıyor, başa dönüyor. Ateşyan’ın kendini değabah seçtirerek, hem en az bir altı ay daha fiili vekillik yapmasından, hem de o pozisyondan seçim sürecini sekteye uğratacak hamlelerle, bu süreyi geçirtmesinden korkarım. Buna müsaade etmemek gerekir. Bunun birinci yolu onun değabah olmamasıdır. Hadi diyelim ki ruhaniler şeytana uydular ve onu seçtiler, bu durumda da oyalamayı engelleyecek organ, Müteşebbis Heyet’tir. Dolayısıyla, bu heyetin seçiminde de hassas olmak, Ateşyan’ın bu heyeti kontrol etmek amacıyla yapacağı olası manipülasyonlara izin vermemek gerekir. Son dokuz senelik süreç, maalesef bize her türlü ayak oyununa, hileye hazırlıklı olmayı öğretti. Müteşebbis Heyet’in tarafsız bir organ olarak şimdiye kadarki üye kompozisyonunun korunmasına dikkat etmek gerekir. Seçilmiş üyeler, atanmış üyelerden fazla olmalıdır. Aksi takdirde, Ateşyan kendini değabah seçtirir, üzerine bir de manipüle edebileceği bir Müteşebbis Heyet oluşturulmasını sağlarsa, siz bu seçimi unutun.

Bunları, sonra tekrar dönmek üzere kısaca tespit ettikten sonra, Maşalyan’la ilgili bazı değerlendirmelere gelebiliriz. Maşalyan’ın, oligarşi protokolünün imzalandığı gün olanları anlattığı açıklamasında bazı ‘kötü işaretler’ olduğunu söylemiştim. Sürecin başından beri benim esas üzerinde durduğum, patrik seçiminin demokratik kurallar çerçevesinde yapılabilmesidir. Şahıs bazında kimin patrik olmasının daha iyi olacağı konusunda ise net bir fikrim yoktu, hâlâ da yok. Ha, Ateşyan’ın patrik olmaması gerektiği konusunda hiçbir şüphem yok, o ayrı. Onun dışındaki adaylar konusunda ise net bir kanaatim yok ama o yazıda, Maşalyan’ın olası bir patrikliğinde kimi eski yanlışlıkları sürdürme eğilimi seziliyor. Bunlardan biri, Ermeni toplumu içinde sizinle hemfikir olmayan kişileri devlet sopasıyla korkutmak. Ne diyordu Maşalyan o açıklamasında: “… seçim için en aktif gibi duran kişi ve gurupların devleti ürküten tavırları da bu gecikmede rol oynamıştır ve sürdürülecek aşırılıklar ebediyen bu hakkımızı yitirmemize yol açabilir.” Devletin ne olduğunu, neler yapabileceğini en iyi Ermeniler bilir, hatırlatmaya gerek yok. Ayrıca, biz de Maşalyan’a şunu hatırlatalım: Devlet, yapacağını yapar; sizin ne kadar mülayim olacağınız, sonunuzu değiştirmez. Devlet kendi adına konuşur, onun ağzı olmaya da gerek yok. Ermeni toplumu içinde doğru bildiğini söylemeye çalışanlar, öteden beri gene o toplumun kimi mensupları tarafından devletle korkutulmaya çalışılmıştır. Anlaşılan, Maşalyan da bu âdeti sürdürme eğiliminde.

Sürdürmeye meyilli olduğu izlenimini veren bir başka çarpıklık da Ermeni toplumunun idare biçimi, benim deyimimle ‘hayırseverler oligarşisi’. Yani, toplumun tamamını ilgilendiren kararların, tepedeki bir avuç ‘güçlü’ adam tarafından alınması, uygulanması ve işlerin bu adamlar vasıtasıyla ‘bitirilmesi’. Bu yaklaşımın sonucu da, ister istemez, oligarşik iktidarın devamı demek. Onlar için şöyle diyor Maşalyan: “Keşke toplum olarak, onların eksiklerinden ziyade sahip oldukları değerlerin kıymetini takdir edebilme yeteneğimizi geliştirebilsek. Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘Dostum Bedros’ dediği bu az anlaşılan insandan keşke daha çok faydalanabilsek.” Biz de diyoruz ki, sorun tam da burada. Koca bir toplumun işlemesini, üretimini, sorun çözme kapasitesini bazı kişilerin şahsi değerleri, bağlantıları üzerine bina etmek çarpıklıktır ve toplumun geri kalanını da o kişilere mahkûm eder. Onlar da bu bağımlılık ilişkisini memnuniyetle sürdürürler. Onun yerine, işleyen bir sistem ve yapı oluşturabilirseniz, kişilerden görece bağımsız olur, Artin gitse Kirkor gelse de işler aksamadan yürür. Tabii, bu Ermeni toplumu için, katılımın halka yayıldığı, gücünü kısıtlı bir zümreden değil tabandan alan köklü bir reform demektir, fakat öyle anlaşılıyor ki Sahak Maşalyan’ın böyle bir reforma niyeti yok. İşleri, şimdiye kadar olduğu gibi ahbap-çavuş ilişkileriyle götürmek istiyor. Hoş, diğer potansiyel adayların da bu konuda ne düşündüğünü bilmiyoruz. Gel gör ki, bence önümüzdeki (artık ne kadar önümüzdeyse) seçimin adaylarını değerlendirirken en önemli kriter bu olacak.