VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Trump, tweet’ler ve Ortadoğu

ABD Başkanı Donald Trump bizi durmadan şaşırtıyor. Önce Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olarak bizi şaşırttı. Daha sonra seçimleri kazanarak şaşkınlığımızı katladı ve o günden beri de bizi bir şekilde şaşırtmadığı bir gün bile olmadı. Tweet’leri, Çin’e dair açıklamaları, ‘Müslüman yasağı’ getiren kararnamesi, medyaya yönelik çıkışları gibi pek çok yolla bizi şaşırtıyor. 

Peki ya Ortadoğu? Ne yapmak istediğini şimdiden anlayabilir ve ne tür bir politika değişikliğine gideceğini kestirebilir miyiz?

Birincisi, başkan adayıyken ‘İslam Devleti’ örgütünü veya IŞİD’i yeneceği vaadinde bulunmuştu. Başkanlık kampanyası sırasında söylediğine göre, IŞİD’i yenmek önceliği olacaktı. Eylül 2016’da şöyle demişti: “En iyi generallerimizi çağırıp onlara basit bir talimat vereceğiz. 30 gün içinde, IŞİD’i tamamen ve hızlıca yenmek için Oval Ofis’e plan sunacaklar. Başka seçeneğimiz yok.” Ayrıca, ABD’nin Suriye politikasının Esad yönetimini devirmeye değil, IŞİD’le mücadeleye odaklanması gerektiğini de söylemişti.

Donald Trump artık başkan (ya da Twitter’daki adıyla ‘POTUS’) olduğuna göre, onun şimdiye kadarki politikaları hakkında ne söyleyebiliriz?

Birincisi, Suriye Cumhurbaşkanı Esad, 45. ABD Başkanı’yla hemfikir gibi görünüyor; öncelik, cihatçılarla mücadele. Suriye Cumhurbaşkanı ayrıca Trump’ın Suriyelilerin ABD’ye girmesini ‘yasaklamasını’ da onaylamış ve şöyle demişti: “Bu yasak, göçmenlerden bazılarını Batı’ya dolduracak teröristlere yönelik. Bu daha önce oldu. Avrupa’da, özellikle de Almanya’da oldu (…) Bence Trump’ın amacı, bu insanların gelmesini engellemek.” Reuters’a göre (16 Şubat 2017) Beşar Esad, “Bu, Suriye halkına yönelik değil” demişti.

ABD’nin Ortadoğu politikasında büyük bir değişim olduğunu söyleyebilir miyiz? ABD, Suriye’deki cihatçı gruplarla savaşmak için Rusya’yla işbirliği yapıp, mevcut Baas rejiminin kalmasını kabul edebilir mi?

Böyle bir sonuca varmak için henüz erken. ABD Başkanı, IŞİD’le savaşmanın yanı sıra, selefinin yaptığı ‘İran anlaşmasını’ da gözden geçirmek ve İran’ın Ortadoğu’daki nüfuzuyla mücadele etmek istiyor. Yeni Amerikan yönetimi ayrıca İran’ın uzun menzilli balistik füzeler geliştirmesine karşı durma konusunda da kararlı. Acaba Trump, 1979’dan beri Washington-Tahran ilişkilerinin özünü oluşturan eski İslam Cumhuriyeti karşıtı politikaya döner mi? Trump yönetiminin Körfez ülkeleri ve Türkiye’yle yeniden yakın ilişkiler kurması, ABD’nin 2003’teki Irak işgalinden önceki politikasına dönebileceğini düşündürüyor; o zamanlar İran İslam Cumhuriyeti ‘düşman’, Türkiye ve Körfez ülkeleri ise müttefikti.

Böyle bir dönüş kolay değil. Bugünkü İran, geçmişteki İran’la bir değil. Obama döneminde imzalanan ‘nükleer anlaşması’, BM’nin İran’a yönelik yaptırımlarını kaldırdı, yatırımcıları geri getirdi ve ekonomiyi canlandırdı. Rusya ve güçlü Asya ülkeleriyle sağlam ilişkileri olan İran, on yıllarca süren ABD yaptırımlarına rağmen ayakta kaldı. ABD’nin İran karşıtı politikaları IŞİD’e karşı mücadelede, özellikle de Irak’ta büyük sorun yaratabilir. Yeni ABD yönetimi, Irak hükümeti ile Haşdi Şabi örgütü içindeki Iraklı Şii güçlerini kendine düşman edebilir, ki bu grupların Tahran’la sağlam ilişkileri var.

Trump yönetimi İran ve müttefikleriyle işbirliği yapmayı bırakırsa, IŞİD’le, mesela Irak’taki kalesinde, nasıl savaşacak?

Bu durumda Trump’ın IŞİD’le savaşmak ve IŞİD’i Musul’un geri kalanından, Tel Afer’den, Kerkük’ün batısından ve Batı Anbar Vilayeti’nin geri kalan yerlerinden çıkarmak için ittifak kurabileceği tek güç Kürtler olacak.

Trump yönetimi cihatçılarla savaşmak için Irak’taki Kürt savaşçılara bel bağlarsa Suriye’de ne yapacak? 8 Şubat’ta yaptıkları telefon görüşmesinde, Trump ve Erdoğan, El-Bab ve Rakka kasabalarını IŞİD’in elinden beraber alma konusunda anlaştılar. Ayrıca Suriye’nin kuzeyinde bir ‘güvenli bölge’ kurma planından da bahsettiler; Türkiye’nin bu talebi, bir önceki ABD yönetimi tarafından reddedilmişti.

Türkiye ordusu 2016 yılının Ağustos ayında Suriye’ye doğrudan müdahaleye başladı ve IŞİD’in sınır kasabası Cerablus’u boşaltarak hızlı bir ilerleme kaydetti. Eylül ayındaysa, Halep’in kuzeydoğusundaki El-Bab kasabasına doğru ilerleyen Suriyeli isyancıların desteğini alan Türkiye ordusu, burada cihatçı savaşçıların sert direnişiyle karşılaştı ve kasabayı ancak beş ay süren çatışmaların ardından alabildi. Bu durumda, Türkiye ordusuna Rakka operasyonunda güvenilebilir mi? Askerî açından bakarsak, bu meşru bir soru; Türkiye ordusunun El-Bab’ı alma konusundaki başarısızlığı, Rakka savaşının üç cephesiyle arasına mesafe koyuyor.

Bu durumda elimizde sadece, çoğunluğu Kürtlerden oluşan ve PKK’yle yakından ilişkili olan ‘Suriye Demokratik Güçleri’ kalıyor; zaten halihazırda kuzeyden, kuzeydoğundan ve batıdan (El-Tabka yakınlarındaki askerî üsten) Rakka’ya doğru ilerliyorlar. Yeni ABD yönetimi, Suriye Kürtlerinin özerkliğine karşı olduğunu duyurmuş olsa da, ABD ordusunun Irak ve Suriye’deki Kürt askerî oluşumlarıyla işbirliği (en azından şimdilik) eskiden olduğu gibi devam ediyor.

ABD’nin Ortadoğu’daki seçenekleri sınırlı. Bölge, şiddetli bir bölünme sürecinden geçiyor ve ABD, bölgeye müdahale eden çok sayıda yabancı güçten sadece biri. Obama bunu kavramıştı. Peki, Trump’ın seçimleri ne olacak? Belki, Amerika’nın gücünü kötü adamları bombalamak için kullanabilir. Ama bu zaten yapıldı, Obama, Bush ve Clinton dönemlerinde. ABD, Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika’ya tonlarca bomba yağdırdı. Kötü adamlar bir yere gitmedi; aksine, sayıları arttı.