Ekümenik Patrik’in gözüyle Ortodoksluk

DİAKOS VAĞARŞAG SEROPYAN 

Okumanın ve öğrenmenin günden güne daha azaldığı, insanlarda öğrenme anlayışının çok sınırlı konulara odaklandığı günümüzde, belirli konular hakkında yazarlar da günden güne azalıyor. Ve bu azalmanın meydana getirdiği açığı da konu hakkında köklü bilgisi olmayan bilgiç “yazar”lar almakta. İşte tam böyle bir dönemde, kadim bir dostun aracılığıyla bir kitap elime geçti: ‘Sırla Yüz Yüze’.

Ekümenik Patrik Bartholomeos Hazretleri’nin kaleme aldığı bu kitabı ikinci başlığı kendini tüm açıklığıyla gözler önüne seriyor: ‘Günümüzün Gözüyle Ortodoksluğa Bakış’.

Toplum tarafından bu kadar az bilinen bir konuda, en yetkin kişinin yazması kadar yerinde bir şey olamazdı sanırım. Bu kişi de hiç şüphesiz Ekümenik Patrik Bartholomeos Hazretleri’ydi.

Kitabın kapağını açan okur, önce Diokleia (Ahırhisar) Episkoposu Kallistos’un kapsamlı önsözü ile kitapla, hemen arkasından ise Peder John Chryssavgis’in kaleminden de ‘Kadasetli Yazar’ın biografisi ile tanışmakta.

‘Asla umudumu yitirmem’

Episkopos Kallistos yedi başlık altına topladığı önsözde önce Yazar’ın üslubundan bahsetmekte, O’nun kuram ve felsefe konularına yoğunlaşmak yerine, deneyimler üzerine temellendiğini, kendine özgü hayata bakış açısı ile bu kitabı hazırladığını anlatmakta. Bu önsözün kapanış bölümünün başlığı ise Patrik Hazretleri’nin en çarpıcı sözlerinden biri: “Asla umudumu yitirmem”. Kitabın son bölümünün de teması bu…

Kitabın ikinci bölümü ise Patrik Hazretleri’nin alışılmışın dışında bir üslupla yazılan biografisi. Uzun soluklu bu bölümde bir girişten sonra, ‘Çocukluk yılları ve eğitim’, ‘Halki (Heybeliada) Ruhban Okullu’, ‘Lisansüstü çalışmaları ve seyahatleri’, ‘İstanbul’a dönüş’ ve ‘Ekümenik Patrik Bartholomeos’ gibi bölümlerden sonra, O’nun ekümenik misyonunu anlatıp, nasıl ‘Köprüler inşa eden Patrik’, ‘Sulh getiren Patrik’ olduğunu okuyucuya hatırlatıyor. Bir patriğin vizyonunu ve portresini anlattıktan sonra, sözlerini ‘Patrik Bartholomeos’un bir günü’ bölümü ile noktalıyor. Belki okuyucunun beklediği, fakat bulamadığı sıradanlaşmış biyografi yerine, uzun soluklu bu biyografi okuyucuyu sıkmak yerine, tam tersine, kitaba daha çok bağlıyor.

Bu kitabın ilgi çekici, belki de sıra dışı yanlarından biri hiç şüphesiz konusu. Toplumumuzun alışık olmadığı bu konuyu masaya yatırmak, onu da Türkçe ile yapmaya gerek duyulan ve son derece doğru bir karar.

Bir diğer ilgi çekici nokta da hiç şüphesiz yazarın kimliği. Okuyucu, daha yazarın kimliğini gördüğünde, elindeki kitabın en yetkin kaynaktan olduğunun farkına varmakta. Bunun üzerine, biyografide de görülen özellikler eklenince, kitabın önemi katlanmakta.

Ama belki de bunların arasında en dikkat çeken nokta, dini ya da sivil törenlerde bembeyaz sakalı ile kendine has zerafeti ile duran, Patrik Hazretleri, ‘Patrik’ dendiğinde göz önüne gelen ‘tonton ihtiyar’ tiplemesini bir yana bırakıp, engin deneyim ve bilgi dağarcığını çok iyi kullanabilen enerji dolu bir gencin ruh haliyle yazdığı eseriyle okuyucu ile bütünleşmektedir.

Kadasetli Yazar’ın kimliğini göz önünde bulunduralım ya da bulundurmayalım, kitabın içeriğinin konusuna da, üslubuna da diyecek sözümüz olamaz.

‘Batı’nın saklı hazinesi’

Gelelim kitabın içeriğine…

‘Tarihsel yaklaşımlar’ bölümündeki ‘Ortodoks Kilisesi ve Ekümenik Patriklik’ alt başlığı altında önce Ortodoks Kilisesi’nin profili, tarihi ve teolojisi anlatılıyor. Bunun hemen akabinde Ekümenik Patriklik’in tarihi ve rolü özetleniyor. Ve Patrik Hazretleri bu bölümü ‘Batı’nın saklı hazinesi olan Ortodoksluk’ alt başlığı altında özetliyor.

‘Güfte ve mekân’ adlı ikinci bölümdeki ‘Sanat, mimari ve litürji’ alt başlığı altında ise Patrik Hazretleri litürji ve ikonaları ‘Dünyadaki cennet’ olarak nitelemekte ve ikona geleneğinin litürjideki yerini, teoloji ile bağını, Ekümenik konsillerde bu konudaki fikirleri, ikonalardaki öğretiyi, onlardaki ruhani derinliği anlatmakta, litürjiyi ikonanın evi olarak görmekte, ikona-mimari bağlantısını açıklamakta, ‘Dünyanın uzlaşması’ başlıklı bölüm sonunda ise Ravenna’daki Aziz Apollinar Kilisesi’nde sunduğu ayini hatırlayarak bu ayinin içinden dünyanın uzlaşmasını gördüğünü anlatır.

‘Teoloji armağanı’ adlı üçüncü ve Ortodoks kilisesinin teolojisinin temel özelliklerinin anlatıldığı bölümdeki ‘Temel ilkeler ve yaklaşımlar’ alt başlığı altında önce Kilise atalarının (ya da kitapta kullanılan tabiri ile ‘pederlerinin’) yolu, gelenek, ruhani yol faktörleri konusunda konuşulmakta, teologun kim olduğu, teolojinin temeli olan Aziz Vahiyci İoanis, Bizanslı teologlar ve mistikler ile apofatik teoloji konuları irdelendikten sonra, Kadasetli Yazar günümüzdeki teolojiyi anlatmaktadır.

‘Sevginin çağrısı’ adlı dördüncü bölümdeki ‘Bir çağrı ve tercih olarak manastır hayatı’ alt başlığı altında manastır hayatı mercek altına alınıyor. Halk arasında belki en çok konuşulan ve en çok merak edilip sorgulanan konu hakkında bekarlık ve özgürlük, manastır hayatının amacı, erken dönem manastır hayatı gibi konular incelenmekte, Kadasetli Yazar’ın ‘Ekümenik Taht’ın ruhani kalbi’ olarak değerlendirdiği Aynoroz’a yaptığı ziyaretinin değerlendirilmesine paydaş olunmaktadır. Sadece erkekler için değil, kadınlar için keşişlik konusu da incelenmekte, dua ve ruhani yönelim merkezleri, askesis yahut nefse hakimiyete giden yol, keşişlik ve evlilik, keşişliğin kilisedeki yeri ve keşişlerin dünyanın ‘krallığı’nda üstlendikleri misyon hakkında konuştuktan sonra, bölümü Ortodoks Kilisesi’nin azizlerinden ve kişisel hayatından örneklerle noktalamaktadır.

Kitabın beşinci bölümü olan ‘Ruhanilik ve kutsal törenler’ veya ‘Dua ve ruhani hayat’ başlığı altında ise duanın yolu, İsa duası ve oruç yolu mercek altına alınmaktadır.

Din ve ekoloji

‘Yaratılış mucizesi’ bölümünde ise ‘Din ve ekoloji’ alt başlığı altında dünyanın güzelliği, Ortodoks teolojisinin, ruhaniliğinin ve litürjisinin doğal çevre ile bağları incelenmekte, efkaristik ve asketik varlıklar, yeryüzünde sebze ve meyve veren ağaçların yaratıldığı gün olan üçüncü gün, hayvan cinslerinin yaratıldığı beşinci gün ve insanın yaratıldığı altıncı gün mercek altına alınmakta, yoksulluk ve eşitsizlik, çevre, yoksulluk ve barış konularından sonra ‘Batı’nın hatası’ başlığı altında bir insanoğlu olarak özeleştiri yapılmaktadır. ‘Yeni bir dünya görüşü’ başlıklı bölüm sonunda ise ‘Yeşil Patrik’ diye de adlandırılan Kadasetli Yazar, okuyucunun dikkatini bir kez daha çevremiz, doğa ve dünya üzerine çekmektedir.

‘İnanç ve özgürlük’ bölümündeki ‘Vicdan ve insan hakları’ alt başlığı altında önce teolojik yaklaşımlara göz gezdirilip, daha sonra mutlak ve izafi özgürlük, Tanrı’nın özgürlüğü, insan kişisinin özgürlüğü, yaşama özgürlüğü ve düşüşten özgürleşmek gibi konular gözden geçirilip, Ortodoks teolojisi ve dini özgürlük ilişkisi ile Ekümenik Patriklik ve dini özgürlük konuları incelenmektedir. Daha sonra ise insan hakları ve dini hoşgörü, Yahudi soykırımını hatırlamak ile inanç ve hoşgörü konuları ile bu bölüm tamamlanmaktadır.

Kitabın sekizinci ve son bölümü olan ‘Dünyayı dönüştürmek’ bölümü ise üç alt başlıklara ayrılmıştır: ‘Sosyal adalet: Yoksulluk ve küreselleşme’, ‘Din ve toplum: Köktencilik ve ırkçılık’ ve ‘Savaş ve Barış: Çatışma ve Diyalog’.

İlk alt başlıkta Dünya ve içindeki her şey, İncil yolu, ruh yolu, küreselleşme ve küresel kültür, sorumluluk kabul etmek, küreselleşme ve ekümeniklik, eski bir olgu olarak küreselleşme, iki kenarı da keskin kılıç, yoksulluk ve zenginlik, yoksulluk ve din, yoksulluk ve iktidar gibi konular mercek altına alındıktan sonraki sonuç bölümünde Patrik Hazretleri şöyle demektedir: “Sorumluluğumuz, hatta ilahi vazifemiz, dünyanın tamamını dönüştürmekten ziyade, yaşadığımız küçük yerde, tecrübe ettiğimiz birkaç karşılaşmada ve faal olduğumuz dar çerçevede dönüştürücü ve şifa verici bir değişim meydana getirmektir.” 

Din ve fanatizm

İkinci alt başlıkta ise Ekümenik patriklik ve inançlararası diyalog, çoğulculuğun yükselişi, Avrupa Birliği, sekülerizmin yükselişi, köktencilik ve fanatizm, din ve mutlakçılık, siyasi uygulamada apofatik teoloji, dinin rolü, ırkçılık ve zenofobi, Kitabı Mukaddes’te misafirperverlik, ırkçılığa karşı patriklik ile din ve siyaset konuları mercek altına alınmaktadır.

Üçüncü alt başlıkta ise dönüşümü seçmek, din ve barış, kalp yolu olarak barış, bir mücadele olarak barış, ileriye giden tek yol olarak barış, birbiriyle çatışan ya da konuşan kültürler, inançlararası diyalogun önemi, yüzyıllar boyunca dini diyalog ve huzursuz bir dünyada Tanrı’nın barışı gibi konular işlendikten sonra, “Barış yapma olarak uzlaşma” başlıklı sonuç bölümünde şöyle demektedir: “Barış yapmak zor ve zaman alan bir iştir; memnun kalmaya vakit bırakmayan bir ihtimam, temkin ve yavaşlık ister. Ancak harap olmuş dünyamızı tadil ve tedavi etmek için tek umudumuzdur”.

Ve bütün bunlardan sonra, sonsözünde Kadasetli Patrik Hazretleri ‘içte taşınan umut’ başlığı altındaki umudun önemi ve inançla bağlantısı, dönüşüm umudu, ‘neşeli hüzün’, ‘duaya durmak’, ‘Doğu’dan yükselen ışık’ alt bölümlerinden sonra, okuyucuya umut veren sözleri ile son bulmaktadır:

“Tanrı’nın sevgisine duyduğumuz güvenle ve bu sevgiyi tüm dünyadaki kardeşlerimizle dayanışmaya ve bu muhteşem gezegenin korunmasına -her şeye kadir olan Tanrı’nın bize verdiği tüm armağanlara- yansıtarak, gelecek nesiller için yeni bir şafağın sökmesini sağlayabiliriz”.

Eleştirel bir bakış açısı ile yaklaştığımızda, kitaptaki iki nokta göze çarpıyor:

a. Terminoloji sorunu. Bu sorunu belki diğer sorunla birleştirmek bile olası. Zira, özellikle Hıristiyanlık ve teolojisi konusunda yazarken bu sorun hepimizin karşısında kendini gösteriyor.

b. Dil sorunu. Değişmekte olan Türkçe’nin değişim sürecinde bazı kelime ve betimlemelerin de değiştiği ortadadır. Gelenekselcilerde ya da belli bir yaşın üzerindeki yazarlarda/editörlerde bu konudaki sorun daha hissedilir durumdadır. ‘Zengin’le ‘varsıl’ gibi, ‘nev’i şahsına münhasır’la ‘kendine özgü’ gibi. Kimileri ‘zengin’i, kimileri ise ‘varsıl’ı anlaşılır bulsa da, birinden birini seçip, o prensiple tekdüzeliğe gitmek okumayı daha rahat ve anlaşılır kılacaktır.

Bunlar ve benzeri sorunlarla birlikte, ‘Sırla Yüz Yüze’ okuyucu ile yüz yüze gelmekte ve onu kendisinden uzaklaştırmadan, tam tersine, dikkatini kendi üzerinde odaklayarak kitabı tamamlamasını ve Ortodoks Kilisesi’nin hakkında birincil kaynaktan ve doğru bilgi almasını sağlamaktadır.

Sırla Yüz Yüze
I. Bartholomeos
İstos Yayın
284 sayfa.