LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Çay keyfi

Çayın rengi ne kadar güzel,
Sabah sabah,
Açık havada!
Hava ne kadar güzel!
Oğlan çocuk ne kadar güzel!
Çay ne kadar güzel! 

Orhan Veli Kanık

 

 Mamam eve girer girmez, daha mantosunu çıkarmadan çayın suyunu koyardı. Bağlarbaşında’ki evde cam kenarında pötibörle çay keyfi yaptığını da hatırlarım hayal meyal.

Çernobil zamanı bizim çayları değil de ithal çayları içerken pek mutlu değildi, çünkü kendi harmanını yapmayı severdi.

Ben şimdi şarap derslerinde şarapları harmanlamayı anlatırken mamamın yaptığı çay harmanından söz ederim. Bol miktarda Rize çayı, biraz kaçak çay ve en sonunda koku vermesi için biraz da bergamot aromalı ‘earl grey’ çay koyardı.

Şarapta da istediğimiz lezzeti yakalamak için, farklı üzümlerden yapılmış, farklı tat profillerine sahip şarapları harmanlıyoruz.

Neredeyse her gıda gibi çayın da tarihi epey karmaşık. Hindistan’ın sömürge haline getirilmesinin hatta koca ülkenin bir şirket tarafından yönetilmesinin nedeni çay.

Amerika’nın bağımsızlık kazanma serüveninin en önemli dönüm noktası yine çayla, çaydan alınan vergilerle alakalı. Boston limanına gelen yüksek vergili çayların İngiliz hükümetini protesto etmek için limandan denize dökülmesi, Boston Çay Partisi olarak adlandırılmışt. Bu olay Amerika için bağımsızlık mücadelesinin başlangıcı sayılıyor.

Bizim ise neredeyse millî içeceğimiz çay. Türkiye’de sudan sonra en fazla tüketilen içecek... Ama öyle yüzyıllardır çay içiyor değiliz.

Çayın memlekete gelmesi, Cumhuriyet sonrası. Osmanlı döneminde Bursa’da denenmiş olsa da iyi sonuç vermemiş ve bu sevdadan vazgeçilmiş. Rize’de yatiştirilmesine ön ayak olan kişi ise, ziraatçi Zihni Derin. Gürcistan’da bol miktarda yetişen çayın Türkiye’nin Karadeniz bölgesinde yetiştirilmesi için, Zihni Bey çok emek harcar. Emekleri başta boşa çıksa da, İsmet İnönü çalışmaları beğenince bölgede çay faaliyeti yoğunlaşır. Ama klasik devlet kafası bu sefer çayın kalitesine bakmadan alım yapmaya başlayınca, yeni oluşmakta olan çay tarlaları sorun yaratmaya başlar.

Zihni Bey makasla toplandığında kalitenin düşeceğini anlatmak için çok çaba sarfeder ve bölgede istenmeyen adam haline gelir. 1950 yılında bağımsız milletvekili adayı olarak bu işe müdahale etmeye çalışsa da işe yaramaz. Onun yerine iki eski futbolcu bölgeden milletvekili seçilir. Uzun süre unutulan Zihni Bey’i devlet 1964 yılında hatırlar; ödül vermek için onu Ankara’ya çağırırlar. Törenin ardından, zamanın Tarım Bakanı Bülent Ecevit’in aracı geri geri giderken Zihni Derin’e çarpar. Kalça kemiği kırılan Zihni Bey, bir sene içinde hayatını kaybeder.

Bir kişi bütün bölgenin kaderini değiştirmiştir ama yeterli desteği göremediği için, üretilen çayın kalitesini yükseltemez.

Bugün dünyanın en fazla çay tüketen ülkelerinden biri olmamıza rağmen çayımızın kalitesinin pek de matah olmamasının hikâyesi, aslında Zihni Bey’in trajik hikâyesidir.

İzin verilse, Zihni Bey’in hayal ettiği gibi, çay bitkisinin sadece üstteki iki yaprak ve bir filizden oluşan yaprakları yani iki buçuk filiz elle toplanıyor olsaydı, belki de dünyanın en kaliteli çaylarını içiyor olacaktık. Olmadı...

Elinize ince belli bardakta tavşan kanı çayınızı aldığınızda Zihni Bey’i hatırlayın. En azından bunu hak ediyor.