‘Nefret kahkaha ister’

ARDA KEMAL FİŞEKÇİ 

nton Chigurh, ‘prensipleri’ ve ‘ahlaki değerleri’ olan bir katildir, onun için paradan daha değerli şeyler vardır, işine saygı duyar ve bunu keyifle yapar, hatta zaman zaman kendini kaderin elleri olarak görür ve karşısındakine hayatı için ‘yazı – tura’ şansı dahi tanır. ‘No Country For Old Men’ (İhtiyarlara Yer Yok) adlı filmde Javier Bardem tarafından canlandırılan bu psikopat katil karakteri için öldürmenin asıl motivasyonu asla para değildir. Peki, öldürmekten zevk almak sadece psikopat olarak tanımlanan insanlara özgü müdür? ‘Breaking Bad’ dizisinin kült karakteri Walter White (Bryan Cranston) ‘gayet normal’ bir insan, ‘iyi bir öğretmen’ ve ‘fedakâr bir baba’ idi; onu, kurduğu uyuşturucu imparatorluğunun yanında bizzat bir katile dönüştüren ve sonunda “Ne yaptıysam kendim için yaptım, bundan da çok hoşlandım!” dedirten öğelerin içinde herhalde öldürme hazzı da vardı.

Öldürme hazzı

Filmlerde gördüğümüz bu kötü adamlar asla yoktan var olmazlar, gerçek hayatta da fazlasıyla bulunurlar ve kimi zaman tek başlarına, kimi zaman örgüt içinde, kimi zaman üniformayla yaparlar işlerini. Peki, onları güdüleyenler nelerdir? O hayata iten nedenler, terör örgütlerine katılanların geçmişi, her geçen gün dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaşanmış ve yaşanan katliamların ortaya çıkışı ve bizzat tetiği çekenin, bıçağı indirenin hissettikleri nedir? Klaus Theweleit, İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Failin Kahkahası  -  Öldürme Hazzının Psikogramı’nda tüm bunların analizini yapıyor, nedenlerini sorguluyor. Bunları yaparken de Ruanda’daki soykırımdan Nazilere, IŞİD ve benzeri örgütlerden Anders Breivik’e kadar birçok farklı vakayı mercek altına alıyor. Theweleit kendi kuramını açıklarken, bu katiller hakkında yapılan incelemelere, haberlere ve başka yazarların, akademisyenlerin yorumlamalarına da yer veriyor.

Yazar böyle bir bölümleme yapmamış olsa da, okuyunca kitabın kafamda iki ana bölüme ayrıldığını söyleyebilirim. Birincisi, bizzat o öldürme anını ve öldürenin hissettiklerini irdeliyor. Bu bölümde, özellikle de Ruanda’daki soykırım sırasında yaşananlar ve insan fizyolojisine dair bilimsel verilerle ‘faillerin kahkahası’nı inceliyoruz. Yazar, ayrıca burada şu dikkat çekici ifadeyi kullanıyor: “Tamamen normal erkeklerle vahşi katliamcıları birbirinden ayırması için örülen duvar kolay yıkılır. O salt insanın kendisini korumaya yönelik bir duvardır. Öldürmek ve katliam yapmak tamamen normal erkek olmanın bir parçasıdır”. Tabii bunu ‘normal’in ne olduğunu ve öldürme güdüsünde ‘erkeklik’ olgusunun yerini de sorgulayarak söylediğini unutmamak gerek. Bu ifadenin kendisi başlı başına bir tartışma alanına işaret ediyor. 

Breivik’in amacı

İkinci bölüm ise insanların gülerek adam öldüren birer katile dönüşmeleri öncesinde ailelerinden ve içinde bulundukları toplumun sosyal, kültürel, ekonomik yapısından aldıklarını, geçtikleri yolları ve yaptıklarını haklı görmek için sığındıkları veya inandıkları bahaneleri inceliyor.  Örneğin; mahkemede yaptığı o çok konuşulan savunmasının bir bölümü de dahil olmak üzere kitapta kendisine önemli yer ayrılan, 2011’de 77 kişinin öldüğü katliamı gerçekleştiren Anders Breivik’i ele alalım. Breivik, kendini bir kahraman olarak nitelendirir; kültürel marksizme karşı gerçekleştirdiği bu eylemin aslında ülkesi için olduğunu ve aslında diğer insanların hayatını kurtardığını savunur. Birçok kişinin yaşamak istediği, hayalini kurduğu ülkelerin vatandaşlarıyken, bu hayatlarını bırakıp IŞİD gibi terör örgütlerine katılan gençler, yaptıklarının ‘din kardeşlerine yapılanların öcünü almak’ için, Allah için olduğunu söylerler; Yahudi soykırımını gerçekleştirenler yahut Tutsileri yok etmek isteyenler, hedefledikleri grubu ‘zaten ölmeyi hak eden hainler’ olarak görmüşlerdir. Yazar, bu bahaneleri analiz ederken ayrıca bu katillerin popülerleşme, ilgi çekme, ‘kahraman’ olarak hayatta daha iyi bir yer edinme arzusuna da değinior. Peki ya intihar eylemi gerçekleştirenler ? Onlar bu sona nasıl ikna edilirler? Yazara göre bu kişiler için ‘beyni yıkanmış, ikna edilmiş’ diyemeyiz, çünkü onlar oraya gittiklerinde zaten ‘o’ kişidirler, ölmeye ve öldürmeye giderler. Ancak elektronik çağın çocukları için zaten ‘son’ yoktur, ‘tekrar başlat’ tuşu her daim devrede olduğundan ölümü de bir son gibi değil, cennet ödülüne kavuşmak için bir başlangıç olarak görürler. (Tabii böyle bir zihin yapısına sahip olana dek geçen süreçte propaganda yöntemlerinin bir ikna etme aracı olarak iş gördüğünü inkar edemeyiz.)

Tarih boyunca var olmuş ve maalesef var olmaya devam edecek olan tatsız bir gerçeğe dair Klaus Theweit’in titizlikle hazırlanmış bu çarpıcı kitabındaki incelemeler ve ortaya koyduğu kuramlar, okumaya, üzerinde düşünmeye ve tartışmaya değer.

Failin Kahkahası
Klaus Theweleit
Çeviri: Öndercan Muti
İletişim Yayınları
240 sayfa.