VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Erdoğan Almanya'nın Nazi geçmişinden bahsederse

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kere daha Nazi göndermesi yaparak, “Avrupa'daki Türklerin, Nazilerin torunlarına” karşı koyması gerektiğini söyledi. Ayrıca referandum kampanyalarında Papa'yı ve Avrupa Birliği'ni hedef alarak, AB'nin bir “Haçlı ittifakı” olduğunu söyledi ve ekledi: “Avrupa ülkelerinin tüm liderleri Vatikan'a gidip kuzu kuzu Papa'yı dinledi. 54 yıldır Türkiye'yi neden AB'ye almadıklarını şimdi anlıyor musunuz? Durum açık ve net, bu bir Haçlı ittifakı. 16 Nisan ayrıca bunun da değerlendirildiği bir gün olacak.” Cumhurbaşkanının Avrupa'daki Nazi torunlarına ve Türkiye'deki Haçlılar'a karşı koymak için de bir çözümü var: 16 Nisan'da olağanüstü başkanlık yetkilerini onaylamak. 

Bu, Türkiye cumhurbaşkanının yaptığı ilk Nazi göndermesi değil. Bir ay önce cumhurbaşkanı, Almanya'da referandum mitingi düzenlemek isteyen partisine izin vermeyen Almanya'yı Nazi uygulamalarını kullanmakla suçlamıştı. Zaten Erdoğan sürekli Batı karşıtı söylemlere de başvuruyor ve Avrupalı liderleri gerçek demokrat olmamakla suçluyor. Aynı konuşmada şöyle de demişti: “Türkiye olarak Avrupa'yı insan hakları ve demokrasiye saygılı olmaya çağırıyoruz. Avrupa böyle devam ederse, hiçbir Avrupalı sokaklarda rahat rahat yürüyemez.”

Erdoğan'ın Avrupalılar'a ve genel olarak Batı'ya yönelik aralıksız saldırılarını anlamak zor. Türkiye'nin demokrasiye dair kendi sorunları var: HDP'nin liderlerinin, milletvekillerinin ve belediye başkanlarının çoğu hapiste. CHP ise yaklaşan referandumla ilgili özgürce kampanya yapamadığından şikayet ediyor. Türkiye'nin en iyi ve parlak üniversite hocaları ya hapse atılıyor ya işten çıkarılıyor; yaptıkları tek şeyse, ülkelerinde barış istediklerini beyan eden bir açıklamaya imza atmış olmaları. Türkiye, en çok gazeteci hapseden ülkeler arasında birinci sırada: 2016'da 81 gazetecinin tutuklandığı Türkiye'yi, 38 tutuklu gazeteciyle Çin takip ediyor. Türkiye yıllardır bu üzücü yarışın galibi oluyor. Demek istediğim, Türkiye nasıl oluyor da demokrasi dersi verebiliyor? 

Nazi göndermesi başka sorunlar da doğuruyor. Almanya'nın ağır bir geçmişi olduğu doğru; Nazi yönetimi altında toplu suçlar işlendi ve böyle bir mirasla yüzleşmek kolay değil. Ne var ki Almanya, kendi geçmişiyle cesurca yüzleşti: Alman devleti soykırımdaki payını kabul etti ve kurbanların zararlarını karşılamaya çalıştı. Elbette Almanya'nın girişimleri suçu temizlemez ve ölenleri geri getirmez; Avrupa'nın yaraları hâlâ kanıyor. Fakat Almanya geçmişte işlediği suçları kabul ederek barışı seçti ve komşularıyla ilişkilerini normalleştirdi.  

Türkiye'nin de ağır ve karanlık bir geçmişi var. I. Dünya Savaşı sırasında, şu an Türkiye olan topraklarda yaşayan halklar yok oldu. Bir zamanlar Anadolu'nun bir parçası olan Ermeniler, Rumlar ve Süryaniler artık orada değil. Türkiye, bir asır boyunca bu suçu bastırdı ve hayatta kalanlarla torunlarını mağdur etmeye devam etti. Erdoğan 2002'de iktidara geldiğinde, bu politikaların düzeltileceğine dair sinyaller vardı. 23 Nisan 2014'te, o zaman başbakan olan Erdoğan, I. Dünya Savaşı'nın Ermeni kurbanlarının torunlarına “taziyelerini” sunduğu bir mektup yolladı. İlk defa bu kadar üst düzey bir lider, Ermenilerin de kurban olduğunu kabul ediyordu. Yani 99 yıl sonra ilk defa, Erdoğan kurbanları ve failleri aynı yere koyuyordu. Eğer bu gelişme, daha geniş bir açılımın ilk adımı olsaydı, geç de olsa önemli bir hamle olarak görülebilirdi. Fakat Ermeni Soykırımı'nın 100. yılı olan 24 Nisan 2015'te Türkiye devleti, Çanakkale Savaşı'nı anmak için büyük bir etkinlik düzenledi. Türkiye'de bu savaş için her zaman anmalar yapılırdı ama bu anma etkinlikleri Nisan ayında değil, Mart ayında olurdu. Fakat 2015'de tartışmaların önünü almak için, soykırım anmasıyla aynı güne denk getirildi. Türkiye devletinin temsilcilerinin Almanya'ya öğretebileceği bir şey var mı gerçekten?

Çarpıklıklar sadece bunlarla da sınırlı değil. I. Dünya Savaşı'nda tüm Osmanlı kuvvetlerinin Alman ordusunun yönetiminde olduğunu düşünürsek, o zamanlar Almanya ve Türkiye yakın müttefikti. Türk-Nazi ilişkileriyse daha az bilinir. 18 Haziran 1941'de Ankara ve Berlin bir “saldırmazlık paktı” imzaladı. Dört gün sonra Nazi orduları Sovyetler Birliği'ni işgal etti; bu sırada Türkiye de Kafkasya sınırlarında ciddi bir askeri yığınak yapmış, Nazi ordularıyla birlikte savaş cephelerinden Sovyetlerin askeri kaynaklarını alıyordu. 

Yani, nasıl oluyor da Türkiye'nin cumhurbaşkanı, kendi toplu katliam tarihiyle yüzleşmeden Almanya'yı Nazi gibi davranmakla suçluyor?

Erdoğan'ın kamuoyu yoklamalarına önem verdiği biliniyor. Batı ve Avrupa'ya yönelik saldırılarını sürdürürse, kendisine verilen desteğin artacağını biliyor. Bu şekilde, NATO üyesiyken ve Alman savaş uçakları İncirlik üssünü kullanmaya devam ederken, Almanya'ya saldırarak siyasi destek sağlayabiliyor. Bu yeni bir şey değil. Ondan önceki Kemalistler, İttihatçılar ve 19. yüzyılda Abdülhamid de aynısını yapmıştı: Bu veya şu Avrupalı güçle askeri ittifak kurarken, yurtiçinde Batı karşıtı bir görünüm sergilemişlerdi. 

Ne var ki Batı'ya yönelik bu saldırının bir bedeli var. Hem Almanya hem de Türkiye vatandaşı olan ve şu an Almanya'da yaşayan 1.4 milyon insana ne olacağını kaç kişi düşündü? Avrupalı aşırı sağcı ve milliyetçi cephelerin Avrupa'daki El-Kaide ve IŞİD saldırılarıyla alevlenen Müslüman ve göçmen karşıtlığı düşünülürse, durumu daha da tırmandırmanın Avrupalı Türkler'e ne gibi bir faydası olabilir?

Cumhurbaşkanının başka bir Nazi göndermesi daha var. Haziran 2016 bir gazetecinin başkanlık sisteminin üniter devletle uyumlu olup olmadığı sorusu üzerine şöyle demişti: “Bunun dünyada örnekleri var. Hitler Almanyası da böyleydi.” Bu durumda Almanya'nın Nazi geçmişi Avrupa karşıtlığı malzemesi değil, merkezi ve güçlü bir başkanlık yönetimi için ilham kaynağıydı. Hitler Almanyası bir sorun değil, ilham alınacak bir şeydi.