OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Çocuklarımıza sadece para değil isim de bırakacağız

Türkiye Ermeni toplumu, varlığına dair kritik bir sınavdan geçiyor. Ya patriğini seçecek ve “Buradayım” diyecek, ya da kendine dayatılana teslim olup sonunu ilan edecek. Ermeni toplumu içinden bu amaca, farkında olarak veya olmayarak, hizmet edenlerin bulunması da maalesef yeni bir şey değil. Halbuki, olması gerekenler o kadar basit ve belli ki... Eğer bir makamın, yasal (de jure) değilse bile fiilen (de facto) temsil yeteneği tanınıyorsa, o makama gelecek kişi temsil edeceği kitlenin oylarıyla seçilmelidir. Dinî makam olması bunu değiştirmez. Eğer gidip bir yerlerde bizim adımıza, üstelik dinî olmayan konularda da söz söyleyecekse, ki söylemesi bekleniyor, o zaman o kişi din adamı da olsa sivillerin oyuyla seçilmelidir. Gelenekleri koyun bir tarafa; bu, demokrasinin temelidir. Bunun yerine sivil temsiliyete dayalı bir anlayış ve sistem gelirse, o zaman din adamları sadece kendi liderleri konumunda olacak patriği istedikleri gibi seçebilirler ama bugün o durumda değiliz, öyle bir sistem yok. Yerine başı sonu belli, demokratik ve özgürlükçü bir idari sistem konmadıkça da, patriğin halkoyuyla seçilmesinden vazgeçmemek gerekiyor. 

Seçimin yapılacağı ama referanduma kadar beklemek gerektiği lafını da hiç anlamıyorum. Patrik seçimi ile referandum arasında nasıl bir organik bağ var? Referandumda ‘evet’ veya ‘hayır’ çıkması patrik seçimini nasıl etkileyecek? Ayrıca, “referandumdan sonra” ne demek? 17 Nisan da referandumdan sonra, 2018 de referandumdan sonra. “Referandumu bekleyin” diyenlerin fiilen ne kastettiğini anlamak da zor. Ne yapmayalım yani? Zaten kimse on gün içinde patriği seçme amacında değil ki... Hazırlıkların yapılması zaten çok daha uzun sürer. E, öyleyse? Söylenilmek istenen, Müteşebbis Heyet seçiminin referandumdan sonraya bırakılması ise, yine mantığını anlamamakla birlikte, diyelim ki olabilir ama tekrar ediyorum, referandumdan sonra, yani ne zaman? Korkarım, bunların hepsi bir oyalamadan ibaret. Devlet gerçekten seçimin yapılmasını istiyorsa, yeni patrik seçilene kadar süreci götürecek kişi ha Ateşyan olmuş, ha Bekçiyan; devlet için ne fark eder? Ateşyan’ın şahsından özel bir beklenti veya devlet yetkilileriyle Ateşyan arasında gizli ve özel bir anlaşma mı var ki? Ateşyan’ın Ruhani Kurul tarafından vekil seçilmesini hemencecik tanıyan devlet, çok daha meşru bir seçimle seçilen değabahı tanımakta neden ayak diriyor? Sorun prosedürelse, bunun sorumlusu yine Ateşyan’dan başkası değil. Kaldı ki, prosedürün düzeltilmesi de gayet kolay. Tabii, iş gelip yine Ateşyan’ın istifasına dayanıyor.

Ortada usulüne göre seçilmiş bir değabah var ve anlaşılan o ki, o da korkutulmaya, en azından yıldırılmaya çalışılıyor. Onun bu noktada göstereceği direniş ve sebat, tarihi bir öneme sahip. Üstelik bu artık patrik seçimi konusunu da aştı, Ermeni toplumunun çarpık düzeninin net bir aynası oldu. Dolayısıyla, değabahın göstereceği direnç aynı zamanda bu çarpık, despotik, oligarşik ve mafyatik yapıya karşı da olacak. O kadar ki, alacağı kararlar, tarihin şu yönde mi yoksa bu yönde mi akacağında etkili olacak. Bekçiyan şimdiye kadar, bütün zorluklara rağmen basiretli davrandı, sağlam bir duruş sergiledi. Fakat, Ermeni toplumunun onu yalnız bırakmaması gerekir. Din adamları, kendilerine düşeni, ‘cesurca’ diyebileceğimiz şekilde yerine getirdiler. Her ne kadar, yine Ateşyan’dan gelen tehditlerle Bekçiyan’ı yalnız bırakma eğiliminde görünseler de... Öte yandan, yinelleştirerek söylüyorum, vakıf yönetimleri maalesef gerekli irade ve dirayeti ortaya koyamıyorlar. Onlar, en az din adamları kadar cesur ve kendilerine saygıları olan kişiler değiller mi? İnisiyatif koymayan, nasıl başkalarından saygı bekleyecek ve görecek? Siz kendinizi adam yerine koymazsanız, başkası nasıl koysun?

‘Devlet’ deyince insanlar haklı olarak korkuyorlar. Hele içinde bulunduğumuz zamandaki gibi, hak hukuk kavramlarının hiçbir öneminin kalmadığı dönemlerde... Fakat insan yine de onurunu ve vakarını korumak için biraz çaba gösterir. Şirinoğlu’nun yaptığı gibi, makamı gasp eden kişiyi değil de usulüne göre seçilmiş değabahı istifaya çağırmaktan hicap eder. Ben o açıklamayı okurken, onun adına utandım. Ateşyan ve Şirinoğlu devlet yetkililerinin bir lafına bin katarak, korkuyu, telaşı artırma çabasındalar. Ne yani, ‘koskoca’ Şirinoğlu devletten senin benim korktuğumdan daha mı fazla korkuyor? Ama haklı olabilir, ne de olsa kaybedebilecekleri hepimizden fazla! Yine de, doğrunun, hakkın yanında durmak için azıcık cesaret, yok eğer o cesareti gösteremeyeceğinizi seziyorsanız, hiç karışmamak da bir erdemdir. Benim Şirinoğlu’na naçizane tavsiyem, işinin ehli birilerine Ermeni toplumu içinde kendi imajıyla ilgili bir kamuoyu araştırması yaptırmasıdır. Bakalım, Ermeni toplumu onun hakkında ne hissediyor ve düşünüyor... Eğer aldığı sonuçlardan kendisi memnun olursa, hiçbir diyeceğim yok, bildiği yolda devam etsin. Ama benim izlenimim odur ki, şu yaptıkları, bu kadar ‘kötü kişi’ olmaya hiç değmez. Yazıktır. Sonuçta, çocuklarımıza sadece para değil, bir isim, bir imaj da miras bırakacağız.