Maşalyan: Devlete başvurmalıyız

Maşalyan’ın açıklamasına göre Ateşyan şu aşamada patrik seçimiyle ilgili devlete başvurma fikrini reddediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 24 Nisan’da yayınladığı taziye mesajında Patriklik seçimlerine değinmesi ve “Türkiye Ermenileri Patriği seçiminin kısa zamanda neticelenmesini temenni ediyor, çalışmalarınızda sizlere muvaffakiyetler diliyorum” ifadesini kullanması Türkiye Ermeni toplumunda sürecin hızlanacağına yönelik bir beklenti yarattı. Bu gelişmenin ardından Episkopos Sahak Maşalyan ile Başepiskopos Ateşyan’ın bir görüşme gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Kendisine bu görüşme ve son gelişmelerle ilgili sorular yönelttiğimiz Episkopos Maşalyan sorularımıza uzun bir yazılı açıklama ile yanıt vermeyi tercih etti. Maşalyan’ın açıklamasına göre Ateşyan şu aşamada devlete başvurma fikrini reddediyor. Maşalyan’ın yanıtlarında öne çıkan noktaları yayınlıyoruz.

Her şeyden önce sayın Cumhurbaşkanımızın mesajının sadece bu bölümü değil, tüm içeriği ve ruhu çok olumlu ve teselli ediciydi. Bakın, tek bir cümlesi bile cemaat içi yaşadığımız fırtınanın ortasında ne yöne gideceğimizi bir deniz feneri gibi aydınlatıyor. Demek ki devlet mercileri sorunlarımızın farkında ve takip ediyor. Demek ki cemaatimizin içine savrulduğu dokuz yıldır başsız var olma kaosu ve bunun çıkardığı gürültü devletin en üst mercilerine ulaşmış ve hatta onları da rahatsız etmeye başlamış. Bu konuda devletin bir engellemesi olmadığının, tam tersine cesaretlendirici bir tavır içinde olduğunu artık biliyoruz. Bu iyi bir haber ama…

Aması şu ki, bu bir Cumhurbaşkanı temennisi olarak kalabilir, eğer biz gereken adımları atmaz ve çalışmazsak. Aslında dikkatli bir okuyucu cümlenin sonundaki “çalışmalarınızda sizlere muvaffakiyetler diliyorum” temennisinde eleştirel ton bulunduğunu sezinler. “Siz çalışmalı ve Patriğinizi seçmelisiniz. Dokuz yıldır muvaffak olamadınız, inşallah, artık olursunuz,” manasına da geliyor olabilir bu temenni.

Devlet bilgilendirilmeli

Peki bundan sonra ne olabilir? Elbette Kilise hukuku başvuru noktamız olmalı. Çünkü en nihayetinde bu dini bir konu ve devleti sadece belli noktalarda ilgilendiriyor. Sayın Cumhurbaşkanının temennisi de aslında devletin bu konuda başat olmadığının altını çiziyor. Yoksa ‘Patrik seçmenize izin verdik, vereceğiz’ şeklinde bir beyanda bulunurlardı. Kilise patrik seçimi beyanında bulunmadan devlet ‘patrik seçmelisiniz’ demez. Bizim kilise meclislerimizce patrik seçimine ilişkin alınan kararla ve ardından bir müteşebbis heyetin seçimiyle süreç sivilleşmeye başlar. İşte bu noktada devlet bilgilendirilmeli ve bir halk seçimi için bir kereliğine mahsus bir seçim talimatnamesi rica edilmelidir. Devlete yapılacak bu başvuruya kadar patrik seçimi salt kilise hukukuyla işleyen bir süreçtir. Biz de kilise hukukumuza dayanarak, Ruhaniler Genel Meclisi tarafından 26 Ekim 2016’da hasta patriğimizi, emekliye sevk ettik. Makam boş olduğu için yeni bir patrik seçimi sürecini başlattık. 15 Mart 2017 Ruhaniler Genel Meclisi Değabah seçti. On gün sonra bir müteşebbis heyet kurularak devlete seçim başvurusunda bulunulacaktı. Yani devleti ilgilendiren süreç bu noktada başlamalıydı. Ama olmadı.

Çünkü devlet 26 Ekim kararlarından haberdar edilmemişti. Bunun için de vali yardımcısından gelen mektup değabah seçme sürecinin hukuksuz olduğunu söylüyordu.

Gidip derdimizi anlatacağız

Aslına bakılırsa yukarıda anlattıklarımın ışığında gayet hukuksal bir süreçten geçerek biz değabah seçtik. Üstelik sadece kilise hukukuna göre değil, Ermeni Nizamnamesi hükümlerine göre de süreç böyle işlemeliydi. Bakın patrik seçimine ilişkin 2. Madde ne diyor: “Patrikliğin boş kalması durumunda, ruhani ve cismani meclisler birleşerek bir genel kaymakam (değabah) belirleyip Babıali’den tasdikini isterler.” Yani biz devleti değabah seçiminden önce değil, sonra bildirmeliyiz. Yapılacak olan da budur. Bu süreçler konusunda bizim de devletin de kafasının biraz karışık olması doğaldır. Çünkü tarihte böyle bir durumla ilk kez karşılaşma şanssızlığına maruz kaldık. Ancak Cumhurbaşkanımızın mektubu yüreğimize su serpti. Bu konularda bizi anlayışla karşılayacak bir devlet iradesiyle muhatap olduğumuz anlaşıldı. Hukuksuzluk yok, belki usul hatası olabilir. Gidip derdimizi anlatacağız.

Süreç nasıl ilerleyecek?

Mutlaka en kısa zamanda usul hatamız giderilmeli ve devlet Patrik makamının nasıl ve neye dayanarak boşaldığı konusunda bilgilendirilmeli. Sonra gecikme makul bir dille izah edilmeli. Değabah seçimi de yasada öngörüldüğü gibi bildirilerek müteşebbis heyeti kurma aşamasına gelmeliyiz. Tüm bunlar sayın Cumhurbaşkanımızın muvaffakiyetler dilediği, ama bizim çalışmamız gereken ev ödevlerimizdir. Burada zorluk çift başlı gibi duran kilise hiyerarşisini bir düzene sokamamaktan kaynaklanıyor. Kim devletle bağı kuracak? Yazışmalar kimlerin imzasıyla yapılacak? Vekil mi, değabah mı yoksa Ruhani Meclis başkanı ya da Ruhaniler Genel Meclisi Divanı mı yetkili olacak? Bunların önceden bilinmesinde fayda var. Yazılı başvurulardan önce resmi mercilerle istişarelerde bulunulması kaçınılmazdır. Son VADİP Koordinasyon Kurulu toplantısında, kurul üyeleri ve Değabah sayın Karekin Başepiskopos Bekçiyan bu irtibatları Sayın Bedros Şirinoğlu’nun kurması ricasında bulundular. Kendileri de elinden geleni yapma sözü verdi. Muğlaklıkların giderilip, sürecin berraklaşmasının çok uzun süreceğini zannetmiyorum.

Mevcut durumu aşmak

Peki, çift başlı gibi duran Kilise hiyerarşisi sorununu aşmak ve Değabah ile vekili buluşturmak mümkün mü? Bunun yolu aslında  var. Karekin srpazan bunu önerdi ama dedikleri maalesef sağır kulaklara düştü. Devlet bu konuda aydınlatılıp bilgilendirilene ve seçim sürecinin önü resmi olarak açılana dek devletin halihazırda tanıdığı patrik genel vekili resmi işlerde imza yetkisini kullansın. Patrikhanenin finansal işlerinde imza yetkisi kendisinde olsun ve aynı zamanda Lusararabedlik(tören sorumlusu) görevini de sürdürsün. Ama bunların üstünde, kilise hiyerarşisinde en tepede olması gereken Değabahın yetkilerini tanısın ve bunun sembolü olarak patrikhanede Değabah için bir ofis yeri hazırlansın. Elbette seçim sürecinin önü resmi olarak açıldığında ikisinin bir arada yürütülmesi kilise hukukuna göre imkansızdır. Bunu en iyi bilenlerden biri de sayın Aram srpazandır. Böyle bir uyum az önce sözünü ettiğim resmi başvurularda gayet işe yarayacak ve işleri çok çok kolaylaştıracaktır.

Ateşyan işbirliğine yanaşır mı?

Soru şu: Peki Aram srpazan böyle bir uyuma ve iş birliğine yanaşır mı? Bence herkesin ve kendisinin de hayrına olacak böyle bir öneriden daha iyisini biliyorsa, onu yapalım. Ruhaniler Genel Meclisi’nde seçilmiş, Ermeni toplumu tarafından ve tüm Ermeni Kilisesince ve Surp Eçmiadzin nezdinde Değabah olarak tanınmış bir başepiskoposa, “sen şimdi git, ben istediğim zaman gelir, değabahlık yaparsın” demenin hiçbir mantığı yok. Üstelik bunu talep etmeye ne yetkisi ne de hakkı var. Artık kendisi Ermeni Apostolik Kilisesi nezdinde herhangi bir başepiskopostur. Baş vekillik yetkilerini Değabaha rağmen kullanması bir makam işgalidir. Biz şimdiye kadar bunları yüksek sesle dillendirmedik. Barışı seçtik. Ama bu sonsuza kadar koşulsuz böyle gidemez. Aram srpazanın bu barış ve sessizlik dönemini iyi kullanması gerekir. Bu fırtınadan önceki sessizlik de olabilir, bereketli Mayıs yağmurlarını getirecek sessizlik de. Bu biraz da Aram srpazanın tutumuyla ilgili. Ben ilk adımı attım. Dostluk ve barış adına ona elimi uzattım. O da reddetmedi. Umarım bu diyalog buzları eritir.

Ateşyan ile buluşma

Bu çerçevede geçen cuma patrikhanedeki ofisinde sayın Aram srpazanı ziyaret ettim. Dostça bir sohbetimiz oldu. Cumhurbaşkanımızın mektubuyla ilgili görüş alışverişinde bulunduk. Kendisine devlete başvurmamız gerektiğini söyledim. Patriklik makamının boşaldığına ilişkin rapor, belge ve mektuplarla devlete müracaat etme önerisinde bulundum. Madem ki devlet halen kendisini vekil tanıyor, geciken başvuru dilekçelerini ikimizin imzalayarak verilmesini önerdim. Kendisi reddetti. Devletin zaten her şeyi bildiğini, uygun zamanda bize izin vereceğini, onu beklememiz gerektiğini söyledi. Ben kendisine, devletin biz istemeden hiçbir zaman bize patrik seçmemiz gerektiğini söylemeyeceğini, mutlaka yazılı olarak belgeleriyle makamın boş olduğunu ve seçim sürecini başlattığımızı bildirmemiz şart olduğunu hatırlattım. Ama bunun kendi görevi olmadığını, isteyenin istediğini yapmakta serbest olduğunu söyledi. Ancak devletten gelecek herhangi bir öneriyle, her şeye açık olduğunun sinyalini de verdi. Öyle ki Aram srpazan da bizim gibi resmi mercilerle kurulacak diyaloğun sonucunu bekliyor.

Kategoriler

Toplum Kilise