OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Olmuş ama bitmemiş bir tarih

Taşnaksutyun yöneticilerinden Hayk Tiryakyan’ın, 24 Nisan 1915’te tutuklanmasından sonra sürgün edildiği Çankırı’dan, gene aynı partiden Erzurum mebusu Vartkes Serengülyan’a gönderdiği ve Zakarya Mildanoğlu’nun katkılarıyla 21 Nisan tarihli Agos’ta yayınlanan mektubunu bilmem okudunuz mu? Dönemin kimi Ermeni kesimlerinin ve tabii özellikle de Taşnak çevrelerinin psikolojisini anlamak için önemli bir veri. Tiryakyan, Serengülyan’ın da zor bir durumda olduğunu bilmeden, kendisine yardımcı olmasını istiyor bu mektupta. Mektubun en belirgin hisleri şaşkınlık ve aldatılmışlık. Mektuba, “Bunu bize neden yapıyorlar?”, havası hakim. “Onlar”dan kasıt da İttihat Terakki (İT) yöneticileri ve hükümet. Şaşkınlığın sebebi ise, Temmuz 1908 Devrimi’nden sonra Taşnakların, İT ve dolayısıyla devletle işbirliği içinde çalışmalarına, aralarındaki  ‘dostluk’ bir yana, onlarca defa resmi görüşmeler yapmalarına rağmen başlarına bunların geliyor olmasıydı. 

Örneğin şöyle diyor: “Anayasanın ilan edilmesinden ve takip eden üzücü Adana olaylarından sonra bu örgüt [Taşnaksutyun’u kastediyor-O.K.] ve organları hiçbir koşul altında ilk hamleyi yapan olmamıştır. Aksine, şehitler vermiş ve Ermenilere karşı en zalim uygulamalar karşısında bile, örgüt yeni hükümete sadık ve dürüst kalmış ve karşı mücadele çağrılarına karşı koymuştur. Bu örgüt, belli zamanlarda, silahlı mücadeleyi canlandırma yeteneğine sahip olduğunu göstermiş olmasına rağmen, anayasanın ilan edilmesinden sonra yeni hükümeti savunmuştur. Askeri teçhizatını bütünüyle sökmüştür…[ ]Basitçe söylemek gerekirse parti hükümete sadık kalmıştır…Bugün derin bir keder içindeysek eğer, onların iyiliği için yapabileceğimiz her şeyi yapmamıza rağmen bize hiç önem vermemelerindendir. ”

Devrim ertesinde Taşnaksutyun’un kurumsal politikasının Tiryakyan’ın anlattığı gibi olduğu rahatlıkla söylenebilir. Mesela, mektupta da vurgulanan ve Osmanlı Ermeni toplumunda genel anlamda büyük dehşet ve hayalkırıklığı yaratan Adana katliamlarından sonra bile Taşnaksutyun organları itidal ve sükûnet telkin etmiştir. Nitekim, Haziran 1909’da yani katliamlardan sadece altı hafta kadar sonra Taşnaksutyun’un resmi yayın organı Troşak da şöyle diyordu: “Bu ağır günlerde [Ermeni] ileri gelenlerin ve gençliğin sorumluluğu büyük. Son derece ihtiyatlı ve dikkatli olmalı…Her hareketinizi yanlış anlamaya ve iyi niyetinizin aksine yorumlamaya hazır kitlelere karşı dikkatli olun. Basit kültürel ve insani mesajları bile azami derecede dikkatli vermeliyiz. Özellikle aktif gençlerimizin ağzından “intikam” kelimesi çıkmamalı”.  

Bu haleti ruhiye soykırımın nasıl mümkün olduğu sorusunun cevaplarından birini teşkil ediyor aynı zamanda. Felaket kapıya geldiği anda bile, Osmanlı Ermenilerinin en örgütlü siyasi gücü durumun vahametinin farkında değil, son derece hazırlıksız. Tamam, kimse o günlerde Ermeni soykırımı gibi büyük ve kapsamlı bir işi tahmin edemezdi ama bunlar daha kendi başlarına gelecekleri dahi tahmin edememişler! İT hükümetiyle yakınlıklarının kendilerini koruyacağını düşünmüşler ama “yok etmek istediğiniz topluluğun önce siyasi liderliğini hedef alırsınız” ilkesini unutmuşlar anlaşılan. Demek ki neymiş: güvenmeyeceksin ve düşünebildiğin en kötü senaryoya hazırlıklı olacaksın, hele siyasi liderlik konumundaysan. Böylece ne kendini ne kitleni yakmayacaksın. Yalnız, burada bir şeyin altını çizelim. Esas suçlu tabii ki İT yöneticileri ve hükümettir. Taşnaklara getirdiğimiz bir siyasi basiretsizlik ve öngörüsüzlük eleştirisidir. Yoksa, yeni rejimden, demokrasiden umutlu olmak ve bunun için işbaşındaki hükümetle işbirliği yapmak kabahat değil, tabii bir yere kadar. İşte siyasi basiretsizlik o yerin neresi olduğunu çok geç olmadan görebilmeyi gerektiriyor.

Hükümetle işbirliği ve iyi niyet göstermelerinden ziyade Taşnakların asıl suçu devletle olan ilişkilerini Ermeni toplumunun geri kalanının bastırmak, marjinalize etmek için kullanmış olmalarıdır. Dolayısıyla, hükümetle iyi ilişkileri, sadece yeni rejim uğruna değil, kendi iktidarları için de sürdürdüler. Zaten, Osmanlı-Türk Ermeni toplumu içinden birilerinin devletle olan ilişkilerini, diğer Ermeniler üzerinde sopa gibi kullanması tarihi anlamda kendini tekrar eden bir durumdur. Önce amiralar, sonra Taşnaklar…bugün bu açından da benzer bir durum var. Her ne kadar siyasi etkinlik, maharet, eğitim düzeyi, ilişkilerin gerçekliği gibi konularda amiralar ve Taşnaklarla kıyaslandığında oldukça derinliksiz kalsalar da Şirinoğlugiller de benzer bir oyun oynuyor.

Bu köşede daha evvel yazdım mı hatırlamıyorum ama, bu yazıyı Taşnakların o zamanki siyasi tutumunun bugüne yansımalarına dair bir tahminimle bitireyim. Türk devlet yetkilileri ve devlet güdümlü yazarları öteden beri, Taşnak arşivlerinin araştırmacılara kapalı olmasından şikayet ederler (Onlardan tabii ki çok farklı bir yerden bakmama rağmen ben de herhangi bir arşivin araştırmacılara kapalı olmasını doğru bulmam.) Onlara göre, bu arşivler açılırsa yaşananların soykırım olmadığı ortaya çıkacaktır. Yani, Taşnaklar soykırım olmadığı gerçeğini gizlemek için arşivlerini kapalı tutuyorlar. Fakat, kanımca, arşivlerini kapalı tutmalarının asıl sebebi, arşivler açıldığında İT’le o dönemki işbirliklerinin net olarak, ayrıntılarıyla birlikte ortaya çıkacak olmasıdır. Zaten diasporada eskiden beri, özellikle Hınçak çevreleri tarafından “işbirlikçilikle” suçlanırlar ve onlar da yanıt verirler. Arşivlerini açarlarsa o tür eleştirileri karşılamaları kendi açılarından imkânsız hale gelebilir.