Gerçeğin kuytusunda

ADALET ÇAVDAR 

İnsanın kendi aklıyla sadece 24 saat bile başbaşa kalması bana nedense ürkütücü gelir. Kendimden değil ama o başbaşalıktan bir şekilde korkarım. O yüzden iş denilen bir şey var hayatımızda sanırım. Bir nevi oyalanma. İnsan kendi dengesini ve egosunu kendi elleriyle aklından geçen tek bir cümle ile alt üst edebilir. Hepimiz için geçerlidir yürürken, hastayken, uykusuzken edemediğimiz kavgaları, söyleyemediklerimizi, yapacaklarımızı, yaptıklarımızı, bize yapılanları düşünür kendi kendimize konuşur durururuz. Aklımın içinde edemediğim bir kavgayı herhangi biriyle yapabilseydim eğer bugüne kadar etrafımda kimse kalmazdı sanırım. İnsan kendi kendinin kurdudur. 

Atayvâri

2013 yılında ‘Buradayız’ romanıyla okuyucu ile ilk kez buluşmuştu Kerem Eksen. Aldığı sosyoloji ve felsefe eğitiminin ardından tiyatro ile de ilgilenen Eksen, halen İstanbul Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine devam ediyor. Yazarın ikinci romanı ‘Uyku Krallığı’ Everest Yayınları tarafından Nisan’da yayınlandı. ‘Buradayız’ ile hali hazırda yayıncılık sektöründe çalışan Selim’in roman yazma macerasını Selim’in aklının içinden anlatıyordu Kerem Eksen. ‘Uyku Krallığı’ ile sinüzit nedeniyle yatağa düşen bir öğretim görevlisinin aklının içine alıyor okurunu. Yazarın iki romanıyla da anlattığı erkekler biraz ‘Oğuz Atayvâri’ görünüyor. İkinci romanında kurduğu üslup ve bölümleri uzun paragraflar biçiminde kurgulaması bilinçakışı mantığıyla olayları anlatması ve zaman içerisinde yaptığı atlama ve kırılmalarla ‘Tutunamayanlar’ın Selim’i ve ‘Tehlikeli Oyunlar’ın Hikmet’inin günümüz entelektüel ve aklını biraz daha stabil tutmayı başarabilen erkek kahramanlar okuyoruz. Atay gibi deliliğin kuyusuna değil gerçeğin kuytusuna atıyor Eksen kahramanlarını. Onun erkekleri hayatla değil kendileriyle baş edemiyorlar ama baş ediyor görünmeyi iyi beceriyorlar.

Fikret akademik kariyeri ile ilgilenen, hoca olan, evli, hayatının bir dönemini eşiyle birlikte Amerika’da eğitimleri için geçirmiş bir entelektüel. Kronik sinüzit rahatsızlığı ile yatağa düşüyor. Ateşi çıkıyor, terliyor, uyuyamıyor sadece uyuyakalıyor. Bütün bu nekahat döneminde kendiyle mütemadiyen konuşuyor. Konuşmalar sırasında aklının atladığı zamanlar arasında olanları kendi gözünden anlatıyor. Tek sesli romanlar yazıyor Eksen. Kahramanları olanı biteni anlatırken aslında olmasını istedikleri şeyleri de dile getiriyorlar. Bu yüzden sanırım yazarın kahramanları bana her daim ‘iğreti’ geliyor.

Dışarıdan bakıldığında sıradan ve standart görünüyor Fikret’in hayatı. Okumuş, yazmış hala okuyan ve yazan, tarihle ilgilenen, bir zamanlar şiir yazmış birisi. Evli, çocuksuz, evde bulunan kediden bile rahatsız, huzursuz bir karakter. Kitabın ilk bölümünde dediği gibi aslında ona acınmasını, giderek daha da acınmasını, acınacak biri olduğu için hayran kalınmasını arzu edenlerden ama bu acıma halinin karşısındaki insanda saygıdan ziyade bir öfkeye dönüştürenlerden.

Olağan bir karakter Fikret. Temelde kendiyle derdi var ama etrafındaki her şeyden de memnuniyetsiz birisi. Düz bir okumayla günümüz entelektüel dertlerine ve kibirlerine sahip ama en çok kendinden muzdarip birisi. Bütün roman boyunca Amerika-İstanbul arası aslında bir kanepede otururken gidip gelen aklında ve kurduğu olay örgüsüyle sadece kendiyle baş etmeye çalışıyor. Varlığına kendini ikna edemeyenlerden biri.

Gençliklerinden başlayarak karısıyla olan ilişkisinin dününe ve bugününe bakıyor. Bugün okulda beraber çalıştığı arkadaşlarına ve öğrencilerine, yaptıkları mücadeleye karışma arzusu duyuyor ama yerinden kalkacak dermanı kendisinde bulamıyor. Sürekli geçmişe gidiyor eski arkadaşlarını bulup çıkarıyor. Yıllar önce bir kez çıkardıkları şiir dergisi için yüksek sesle yaptıkları kavgayı yıllardır kafasının içinde farklı biçimlerde yapıyor Şair Fikret Efendi. Öfkesi içerisine saklı kendi kırılganlıklarını kendisi üreten birisi. Kurmak değil yıkmakla meşhur olanlardan. Biraz merhamet duysanız da sinirleniyor ve yoruluyorsunuz kendisinden.

Satır arası

Bütün bu hikâyenin içerisinden nereye çıkacak Fikret merakıyla okuyorsunuz kitabı. Varlığına bir neden bir sebep bulabilecek mi yoksa kendi halinde sayıklamaya devam mı edecek. O sırada kendi varlığınızla ilgili sizi de şüpheye düşüren hikayeleriniz sıralanı veriyor aklınızda. Fikret’in aklının oyununa siz de bir an içinde düşmüş bulunuyorsunuz. Çünkü az çok hepimiz Fikret’in kendiyle düştüğü derde zaman zaman ya da bütün bir hayat boyunca düşüyoruz. Yaşanılan hayatın satır arası misali bir roman ‘Uyku Krallığı’. Ne delirmenin mümkün ne aklın kendine yetebildiği o kırılma anlarında normal davranma zorunluluğunun romanı. Mümkün olsa Fikret’te Selim Işık ya da Hikmet Benol gibi vazgeçebilirdi bugünden ve varlığından belki ama bu çağ delirmeye bile imkân vermiyor o bile bir lüks olarak duruyor hayatımızın bir köşesinde. 

Kerem Eksen
Uyku Krallığı
Everest Yayınları
231 sayfa.