YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Fezlekeler, hapisler, tutuklamalar...

İnsan hakları ve demokrasi açısından yine karanlık bir haftayı geride bırakmak üzereyiz. Üç kritik gelişme var haftaya damga vuran.  İlkiyle başlayalım. Özgür Gündem ile dayanışma için yürütülen nöbetçi yayın yönetmenliği kampanyasında 1 günlüğüne bu görevi üstlenen Murat Çelikkan’a  1 yıl 6 ay, Akademisyen Beyza Üstün'e ise 1 yıl 3 ay ceza verildi. Çelikkan’ın “Örgüt propagandası yaptığını” iddia eden mahkeme diğer davalardan farklı olarak Çelikkan’a verilen cezayı ertelenmedi. Önceki davaların tümünde verilen cezalar ertelenmişti. 

Bu elbette ki basın özgürlüğü açısından kabul edilebilecek bir karar değil. Burada ilginç olan ise Murat Çelikkan’ın yargılandığı duruşmada, Çelikkan’ın  ifadesini alan mahkeme heyetinin ara verdikten 3 dakika sonra 3 sayfalık bir kararla dönmesi. Bu kadar kısa sürede 3 sayfalık karar yazılması doğrusu ilginç. Çelikkan’ın mahkemede yaptığı savunma ise basın ve ifade özgürlüğü açısından üzerinde durulması ve okunması gereken bir metin. Bu uzun savunmanın bir bölümünü buraya almakta fayda var.

“Bir yayın yönetmeninin işi gazetede çıkan her haberden haberdar olmak değildir. Ama sorumluluğu başkalarına atmayacağım. Bu üç ‘’suç unsuru’ haberin de haber olduğu ve bunların yayımlanmasında toplum yararı gözetildiği açıktır. Esas olan bu haberlerin doğru olup olmadığıdır. Doğru olmaması halinde bile, ceza kesecek olan savcılık makamı değildir. Doğruları dile getirmenin ve aramanın, halkı haberdar etmenin, gerçeğin farklı veçhelerini göstermeye çalışmanın adı da propaganda değildir. Kaldı ki propaganda sadece kötü gazeteciliktir.”

Basın ve ifade özgürlüğü açısından diğer kritik gelişme ise Cumhuriyet gazetesinin internet sitesinin yayın yönetmeni Oğuz Güven’in gözaltına alınıp sonra da tutuklanması. İktidarın Cumhuriyet gazetesi ile özel bir derdi olduğunu biliyoruz. Halihazırda 12 yazar ve yöneticisi 200 gündür tutuklu vaziyette. Ve şimdi bu isimlere Oğuz Güven de eklendi. Üstelik yine akla hayale sığmayacak bir gerekçe ile. Mesele şu: Gülen örgütü hakkındaki ilk iddianameye yazan savcılardan biri, Denizli Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Alper bir trafik kazasında hayatını kaybetti geçtiğimiz hafta. Cumhuriyet gazetesinin internet sitesi de olayı sıcağı sıcağına haberleştirdi. Ancak Twitter’da haber yayınlanırken “İlk FETÖ iddianamesini hazırlayan Başsavcı Mustafa Alper’i kamyon biçti” ifadesi kullanılmış ve ifadenin uygunsuzluğu farkedilerek 55 saniye sonra başlık düzeltilmiş. Ancak Güven hakkında soruşturma başlatıldı. Suçlama, “terör örgütü propagandası yapmak”. Tutuklama kararı veren hakimin "söz konusu tweet ile FETÖ soruşturması dosyalarında görev yapan savcıların akıbetinin bu olacağının gösterildiği" yönündeki ifadesi gerçekten tuhaf. Üstelik Oğuz Güven savunmasında unları söylemişken:

"Tamamen yanlışlık sonucu internetin getirdiği rekabet ve hız faktörleri göz önünde bulundurularak bir an önce haberi duyurmak amacıyla bu şekilde bir yanlışlık meydana gelmiştir. Kesinlikle 'Başsavcıyı kamyon biçti' şeklinde tweet girilmek istenmemiştir. Söz konusu tweet girildikten 55 saniye sonra kaldırılıp 'İlk FETÖ iddianamesini hazırlayan Başsavcı Mustafa Alper kamyon kazasında feci şekilde can verdi' şeklinde düzeltilmiştir. Bu da ilk tweetin sehven girildiğinin göstergesidir. Söz konusu tweetle ilgili haberin içeriği birlikte incelendiğinde herhangi bir şiddet çağrısı, terör örgütünün övülmesi, amacı ya da teşvik söz konusu olmadığı ortaya çıkacaktır. Bu olay kapsamında suç kastımın olmadığı anlaşılacaktır.”

Oğuz Güven bu ifadesine rağmen tutuklandı. Bu hiç şüphesiz tutuklama gerekçelerinde artık daha da öngörülemez bir döneme girdiğimizin göstergelerinden biri.

Gazete baskıya girerken elimize ulaşan bir gelişme daha. 10 yeni vekil için dokunulmazlıklarını kaldırılması talebiyle fezleke düzenlendi ve Meclis’e gönderildi. Bu 10 vekil arasında HDP’li Garo Paylan da var. Bu 10 yeni vekil CHP ve HDP’lilerden oluşuyor. Geçtiğimiz hafta ise AKP’li Şamil Tayyar’ın da aralarında bulunduğu yine CHP ve HDP’li vekillere ait 51 fezleke Meclis’e gönderilmişti. Halihazırda eş başkanlar dahil 10 HDP’li vekilin ise tutuklu olduğunu tekrar hatırlatalım.

Garo Paylan hakkında fezleke düzenlenmesinin gerekçesi Can Dündar ve Erdem Gül’ün yargılandığı duruşmada salonda kalmak ve müdahil olma talebinde bulunmak. Fezleke düzenlenmesini değerlendiren Paylan ise şunları söylüyor:

“Mahkemelerin hepsi Cumhurbaşkanı ne düşünür diye adım atıyorlar. Çoğunlukla talimatlanmış bir yargı, partili bir yargı var. Muhalefet milletvekillerini ya da temsilcilerinin had bildirilmesi gereken unsur olarak görüyorlar. Mesela Cumhurbaşkanı'nın müdahillik talebi kabul edilirken bize suç duyurusunda bulunan bir mahkeme ile karşı karşıyayız. Bu uyduruk bir fezleke. Bu tarz iddianamelerle o kadar çok insanı tutukladılar ki...”

Manzara bu. Hem basın hem de muhalefet üzerindeki baskı ve gözdağının gitgide koyulaştığı dönemdeyiz. Hep birlikte çıkacağız bu zor zamanlardan. Umudu korumak gerekiyor.