Bir avuç buğday tanesi

LUSYEN KOPAR

25 Mart günü kızımla özel bir alışveriş merkezinde dolaşırken Gezici Mini Tarım Müzesi’ni gördük. Kendilerine ayrılan bölümde Anadolu’dan getirdikleri tarım aletlerini sergileyen insanlar o kadar sempatikti ki, biraz da meraklı bakışlarımla onlara doğru yöneldim. Barikatla çevrilmiş alanın içerisinde tahmini 20-25 çocuk vardı. Hemen kızımı içeri alıp alamayacakları sordum. Sevgiyle kapılarını açtılar. Daha sonra ismini öğrendiğim Melih Aydıner tarım aletlerinin ortasına oturmuş bir hikâye anlatıyordu. Barikatın dışındaki bizler çocuklarımızın çok etkilendiğinin farkında olmamıza rağmen Melih beyin ne anlattığını bir türlü duyamadık. Alışveriş merkezinin kaosunda muazzam bir kültür akışı vardı ve ben büyülenmiş gözlerle Melih Bey’in dediklerini hayran hayran dinleyen çocuklara gıptayla bakıyordum.  Melih Bey elleriyle hareketler yapıp, sonra karşıda duran aletlerden birini gösteriyordu. Birden çocukların puflardan kalkıp aletlere doğru yöneldiğini gördüm. Aaa! Hiçbir tarım aletini tanımadığımı fark ettim. Çocuk bana sorsa anne bu ne? diye, bir tanesini gösterip şu, bu işte kullanılır, bununla toprak böyle yapılır, buğday böyle dövülür falan yok. Cık. Bilmiyorum. Oysa sabanı Balıkesir’den, döğeni Yozgat’tan, yabayı Amasya’dan, çapayı Tokat’tan, orağı Toroslar’dan daha nicelerini nereden getirmişler. Adlarını bilmiyor olmam, onların beni çekmeyeceği anlamına gelmez, alışveriş merkezinin ortasında onca şaşahanın içerisinde hemen bulmuştum toprağın sesini. Dokunmak istedim her bir eşyaya buram buram Anadolu’ydu, buram buram topraktı işte.

Elimdeki kitapçıkta şöyle yazıyordu: “Bu proje Mezopotamya’da ilk buğday tohumlarının ekimiyle başlanan ve yaklaşık 11 bin yıl boyunca bu verimli toprakları zenginleştiren, üzerine medeniyetler inşa edilen Anadolu tarım kültürünün, yeni kuşaklara aktarılması için hazırlanmıştır”.

Ben kızımın bugün ne kadar doğru yerde olduğunu düşünürken birden çocukların bir şey ektiğini fark ettim. Buğday tanesi ekip suladılar. Buğday! Tam da Zadik gelirken. Hani Ermenistan’da bir adet vardır oruca girerken buğday ekilir, sonra yedi haftada o buğdaylar büyür ve bayramda da yumurtalar o çimene yatırılıp servis yapılır ya,  o geldi aklıma. Çocuklar sıraya girip Yazar Melih Aydıner’in ‘Meraklı Buğday Tanesi’ kitaplarını alırken ellerinde küçük çuvala benzeyen torbalar vardı. Kız gelince hemen içine baktım buğday tanesi ve bir avuç toprak vardı, “her gün su verin” demişler; bir avuç toprak ve buğday. Şimdi daha da ben oldu bu toprak, daha bir sıcak geldi bana…

‘Meraklı Buğday Tanesi’ müzesi olan ilk kitap özelliğini taşıyor. Masal tadındaki bu kitap, müzesiyle gerçeğe ayna tutup, çocuklara buğdayın gerçek hikâyesini anlatıyor. Özen Uğurlunun kaleminden çıkan resimlerle hayat bulan kitap çocuklar kadar büyüklerinde ilgisini çekmeye aday. Doğaya ve toprağa değer veren çocuklar yetiştirmek istiyorsak, yapmamız gereken şeylerden biri bu harika kitabın okul kütüphanelerini süslemesine yardımcı olmak ve evlerimizin çocuk masalları bölümünde yer almasını sağlamamız. Çünkü bu günlerde böyle güzel kitaplar nadir çıkıyor ve parıltılı raflarda içi boş, safsata dolu  kitaplarla yarışmak zorunda kalıyor.     

Meraklı Buğday Tanesi
Melih Aydıner
Resimleyen: Özen Uğurlu
Okul Öncesi Akademi Yayınları