OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

‘Huzursuzluk çıkaranlar’a borçluyuz

Senelerdir süren patrik seçim krizi, her ne kadar daha yapılacak çok iş varsa da, bir yola girmiş gibi görünüyor. Gerçi, Aram Ateşyan’ın istifası şu âna kadar sadece laftan ibaret. Ortada, doğru muhataba yazılmış, imzalı, resmî bir istifa mektubu yok. Nitekim, Ateşyan da Ermenistan’da kendine uzatılan mikrofona, resmen istifa etmediğini kendi ağzıyla söyledi. Fakat, bu noktayı şimdilik not edip geçiyorum.

Üzerinde durmak istediğim birbiriyle bağlantılı iki soru var. Birincisi, bu kriz Ermeni toplumunun iç işleyişi ve siyaseti üzerine bize ne söyledi ve söylüyor; ikincisi, krizdeki ilerleme nasıl kaydedildi? Bu sorular birbiriyle bağlantılı, çünkü krizdeki ilerleme, Ermeni toplumunun kemikleşmiş yapısının, odaklarının ve alışkanlıklarının tamamen değil ama belli bir ölçüde aşılmasıyla sağlandı. Daha net söyleyecek olursak, bir avuç insanın inisiyatifinin ötesinde, halkın zorlaması, itirazında ısrarcı olması neticesinde bu ilerleme kaydedildi. Tabii burada, Düşünce Platformu’nun çabaları yadsınamaz; onlar önayak oldu. Halk ve ruhaniler de bu çabalara cevap ve destek verince bulunduğumuz noktaya geldik. Birilerinin “Bunlar kavga çıkarmak istiyorlar” diyerek yaftalamaya çalıştıkları itirazlar olmasa, örneğin 16 Şubat protokol fiyaskosu günü o kalabalık orada toplanmasa, huzursuzluğunu belli etmese, biz daha çok beklerdik. Siz bakmayın, gene o birilerinin “Devletle konuştum, bu işi hallettim” havalarına girmesine. Madem devletle konuşarak seçim işi hallediliyordu, neden o konuşmayı dokuz senedir yapmadınız? Demek, o seneler boyunca siz devletle ‘başka konuşmalar’ yaptınız. Ortada hem ‘hayırsever’leri, hem devleti farklı bir yol tutmaya sevk eden bir şey varsa, o da sözünü ettiğim itirazlardır.

Seçimi geciktirmek, Aram Ateşyan’ı korumak için elinden geleni yapanların, şimdi seçim yoluna onlar sayesinde girilmiş gibi yapmaları insanı acı acı gülümsetiyor; bu ‘kıvraklık’ takdire şayan. Bazı insanların her durumda kazanan olma ‘yeteneklerine’ imrenmemek elde değil. Aşamayacaklarını anladıkları dalganın üzerine çıkıp enerjisinden faydalanmaya çalışıyorlar. Gerçi, bu bir siyasetçi için bir beceridir ama insanlar da toptan aptal değil. Kimse 16 Şubat protokolünü kimlerin hazırladığını, değabahı istifaya davet eden ilanı kimlerin verdiğini unutmasın. Değabah Karekin Bekçiyan’ın da unutacağını zannetmiyorum.

Velhasıl, bu krizin bir iyi tarafı olduysa o da kalabalıkları, kitle inisiyatifini, yani demokrasinin temel dinamiklerini hareketlendirmesi oldu. Gerek şu an görevde bulunan değabah, gerek seçilecek patrik, bu hareketlenmeyi göz ardı ederek, işleri, Ermeni toplumun içinde bulunduğu ataletin sebebi olan köhnemiş kişi, yapı ve alışkanlıklarla hemhal olarak halletmeye kalkarlarsa, bu topluma yazık ederler. Hani derler ya, her kriz bir fırsattır diye, her kriz öyle midir bilmem ama bu kriz ve onun getirdiği hareketlenme, toplumsal işleyişimizi değiştirmek, temel meselelerimizi tartışmak için gerçekten bir fırsat sunuyor. Bunun, belli eller tarafından boğulmasına mahal vermeyelim. Halk dediğimiz insanlar da, müdahil olduklarında gidişatı değiştirebilme kapasiteleri olduğunu fark etmiştir sanırım. Öyleyse, işin peşini bırakmamaları gerekir.

Daha bitmiş bir iş yok. Hem seçimle, hem genel toplumsal yapımızla ilgili yapılması gereken çok reform var. Mesela, en hayati konu değil belki ama, biri bana patrik seçimini bu zamanda, yani bir avuç kalmışken ve %99,99’umuz aynı şehirde yaşıyorken neden hâlâ iki dereceli yaptığımızı, neden delegelere ihtiyaç duyduğumuzu anlatabilir mi? Gereksiz yere bir de ‘delege oyunları’yla uğraşacağız. Ayrıca, bu sistem İstanbul semtleri arasında temelsiz, gereksiz, hatta komik bir ayrıma gidiyor. Sanki, misal Feriköy’ün çıkarı Kadıköy’den çok farklıymış gibi... Hep söylüyoruz, Ermeni toplumu ‘batarsa’ o veya bu vakıf ‘çıkamaz’.